FIKIH BİLMENİN ÖNEMİ

Dinini bilmek, inancını doğru bir şekilde yaşamak her Müslümanın görevidir.

Fıkıh bilgisi ibadetten önce gelir.

Bugün dinde Müslüman, çeşitli problemlerle karşı karşıyadır. Sorunlar artmıştır. Buna karşılık bilerek veya bilmeyerek dine müdahale edenler vardır. Bunlar, Müslümanlar arasında fikir ve düşünce farklılığı meydana getirmektedir. Bilende konuşuyor, bilmeyende. Bu ortamda din doğru bilinmezse, Müslümanlar arasında dağınıklık ve farklılık oluyor.

Bir zamanlar bir yolcunun eşeği kayboluyor. Su eşekte olduğu için teyemmüm abdesti alıyor. Tam namaza duracak eşek anırıyor. O zaman diyor ki:” eşek anırdı abdest bozuldu”. (Hani su görünce teyemmüm bozulur ya) Bunu duyan ona buna : “ eşek anırınca abdest bozulur” diye isim vererek yaymaya başlıyor.

Şimdi dini kaynağından öğrenmeyen insanımızın durumu bu, o şöyle dedi bu böyle dedi ile meşgul.

Dini açıdan bir kadının kocası izin vermese bile, dinini doğru bir şekilde öğrenmek hakkına sahiptir. Çünkü öğrenmek ona farzdır.

Gençlerde dinini öğrenecek ve öğretilecektir. Yaptığım bir sohbette biraz fıkhi konulara değinince bir geç gusülle ilgili soru sordu. Guslü açıkladım, ağlamaya başladı,” Ben gusül yapmıyordum. Anam babam da öğretmedi, beni camiye de salmadı… dedi.

Dini bilmeyenin, dini hayatı olmaz. Onun için öğrenmek ibadettir. Din bilinmezse, dinde olmayan dindenmiş gibi kabul edilir.

Dini menfaatimize göre yorumlarız. 

Bir zaman kadılar fıkıh ve akaid bilgisi olmayanların şahitliğini kabul etmemiştir. Hocalar nikahlarını kıymamıştır.

Fıkıh bilen şeytanın hile ve kurnazlıklarına verdiği vesveseye itibar etmez, şeytanın tuzağına düşmez.

Hz. Ömer(ra) : “ Namaz kılmaktan yay gibi, oruç tutmaktan çivi gibi olsanız itikadınız düzgün değilse, amelleriniz boşa gider” demiştir.

Bir gün Halife Ömer’e bir gurup gelir: “ Biz yeni Müslüman olduk. Namazı nasıl kılacağız bilemedik. Kur’an’a baktık bulamadık” derler. Hz. Ömer Peygamber(as) dan öğrendiği gibi onlara anlatır. “ Şimdi oldu “derler, giderler.

Amellerde sadece inanç ve iyi niyet yeterli değildir. Amellerin emredildiği şekilde yapılması lazımdır. Meselâ; Namazın farzları, sünnetleri, vacipleri bilinmezse, sehiv secdeyi gerektiren haller bilinmezse, o namaz salih bir amel olur mu?  Size bazı örnekler vermek isterim.

Tebliğ görevi için Ramazan öncesi bir koca bir köye gelir vaaz eder. Bir yerinde der ki : “Abdestten sonra üç yudum su içmek sünnettir. Bunu yaparsanız sevap kazanırsınız “ Ramazan sonrası yolu gene o köye uğrar. Bir şeyler anlatır. Bu arada nasıl ramazan geçirdiniz, pek de sıcaktı “ der. Köylüler cevap verir:

-“ Allah senden razı olsun sayende rahat bir ramazan geçirdik, sık sık abdest aldık “derler.

Bir olayda şöyle

 “ İki arkadaş medreseden mezun olurlar. Biri ben ilim yapacağım, diğeri ben dervişlik yapacağım der, ayrılırlar.

Üç beş sene sonra karşılaştıklarında derviş sorar: söyle bakalım senin derecen ne?  İlim erbabı sükut eder. Derviş tekrar sana bir sorum olacak der ve : “ Gece kalkınca bir fareyi çiğnemişim, onu üç gün sarığımın arasında gezdirdim. Söyle bakalım hakkını helal ettirebildim mi?

İlim tahsil eden :” Fare ölüsü necistir, üç günlük namazını kaza et “ der. İşte fıkıh bilmenin farkı budur.

Bir zaman bir kadın : “ Beni bileziklerimle gömün” der. Ölünce vasiyet etti bilezikleri ile gömelim derler. Fıkıh bilen biri onlara: “Uygun olmayan vasiyette olsa yerine getirilmez. Müslümanın kefeninde başka bir şeyle gömülmesi caiz değildir” der, tartışmayı bitirir.

0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir