FELÂKET ANINDA TAVIR NASIL OLMALIDIR?

– Felaket anında müslümanın tavrı ne olmalıdır?

            Önce her şey bizim için imtihandır. Bazı olaylar vardır ki, uyarıdır, ikâzdır. Bu durumlarda benim bu olayda eksikliğim ne, hatam, günahım ne denmelidir. Gereken ders alınmalı ve eksiklik giderilerek hata varsa dönülmelidir. Çünkü biz hatalarımız yüzünden felâketlere muhatap oluruz.

            Ağzımızın tadının bozulduğu, üzüntü ve ızdırap anlarında, felâketler söz konusu olduğunda hemen inancımız devreye sokulmalıdır. Her şeyin Allah’tan olduğu, Allah’ın yarattığı düşünülmelidir. Asla isyan edilmemeli sabır gösterilmeli, sabır tavsiye edilmelidir. Ayrıca Allah’tan ümit kesilmemelidir.

            Ayrıca o işte bir hayrın da olabileceği düşünülmelidir. Bizim şer bildiğimiz işte hayır olabilir. Biz bilemeyiz, Allah bilir.

            Olan olaylardan, felâketlerden, ölmekten veya zarar görmekten korkmamak lâzım. Bu dünyadan kötü bir şekilde ayrılmaktan, ahirete hazırlıksız ve imansız gitmekten korkulmalıdır.

            – Böyle sıkıntılı anlarda intiharı düşünenler oluyor. Hiçbir zaman çare değil. Bir hata, bir başka hata ile düzeltilemez. İntihar çare değil, kurtuluş değil. Zayıf insanların işi, inançsız kimselerin düşüncesidir.

            Dünyadaki bu düzeni Cenab-ı Allah kurmuştur. Hayır da şer de Allah’tandır. Allah’ın dediği olur. Allah’ın izni olmadan bir yaprak bile düşmez.

            Bediuzzaman Hazretleri şöyle der: “Maddi musibetleri büyük gördükçe büyür, küçük gördükçe küçülür.” Buna göre olayları büyük görerek dert ve acılar arttırılmamalıdır. Sabırla, sükûnetle ve inançla geçiştirilmeye çalışılmalıdır. “Sabır, koruğu erdirir.” , ”Sabırla koruk helva olur”, “Sabreden derviş, muradına ermiş” derler. İnanç da insanı çılgınlıklardan alıkor, insanda ilâç etkisi yapar. En önemlisi de insanın mânen yardım görmesine neden olur.

            Felâket anında suçu biraz da kendimizde aramamız gerekir diye düşünmeliyiz.

            Kur’an-da:

            “Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir.” (Şura: 30)

            * “Allah kimseye zulmetmez, kul kendi kendine zulmeder.” (Yunus: 44) buyrulmuştur.

            Ne yapalım?

            – Olaylarla ilgili korku veren sözlere, düşüncelere itibar edilmemelidir.

            – Cenab-ı Allah’a güvenimiz tam olmalıdır.

            – Tevekkül, teslimiyetimiz tam olmalıdır.

            – İyiliklerin, sadakaların, duanın kaza belâyı önlediğine inanarak, Allah’a güvenip dayanmalıyız. Allah’ın korumasına sığınmalıyız.

            – Günahlarımız için tevbe edip isyanı günahı terk etmeliyiz. Allah’ın gazabına neden olacak fuhuş, müstehcenlik ve hayasızlık gibi çirkinlikleri terk etmeliyiz.

            – Kur’an-da ibadetleri, Allah’ın zikrini terk edenlerin sıkıntılı hayatı olacağı bildirilmiştir. (Tâhâ: 124) Öyleyse rahatlık ve huzur için ibadetlere sarılmalıyız. Bakara Sûresinin 45. ayetinde: “Sabır ve namazla Allah’tan yardım isteyin.” buyrulmuştur.

            – Ahlâkımızı güzelleştirmeliyiz.

            Belâ ve musibetler, insana sabrı şükrü ve duaları karşılığında rahmettir. İnançlı olduğu halde âfat kurbanı şehit olur.

            Eğer belâ ve musibetler kuldan geliyorsa, Yunus Peygamberin duası olan “Lâilahe illâ ente sübhaneke inni küntü minezzaalimin” duası okunur.

            Belâ ve musibet anlarında peygamberimizin yaptığı şu duayı yapmalıyız: “Ya Rabbi! Bize musibetleri karşılayabilecek iman ver, güç ver, götüremeyeceğimiz yükü bize yükleme. Başkaları yüzünden bizi helâk etme!”

            Sıkıntılar geçicidir, imtihandır. Kendimize gelmemize vesile olmalıdır.

            Eğer her zaman halimize sabreder, şükredersek, sıkıntılar, üzüntüler günahlara kefaret olacak, bizi Allah’a yaklaştıracaktır.

0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir