FEEYNE TEZHEBÛN YOLCULUK NEREYE! HİÇ DÜŞÜNDÜNMÜ?

            ‘‘Ana karnından geldik pazara,

            Bir kefen aldık gidiyoruz mezara’’ işte yolculuğumuz.

            Doğumla ölüm arasında sınırlı bir hayatımız olacak, mezar taşımıza ‘‘Doğdu-öldü’’ yazılacak. Hayat bu iki kelimenin arası kadar olacak.

            Allah bizi niçin yarattı hiç düşündün mü?

            Cebrail (as) peygamberimize gelerek: ‘‘Ya Muhammed! Ne kadar yaşarsan yaşa, bir gün öleceksin. Neyi seversen sev. Bir gün ondan ayrılacaksın. Ne yaparsan yap, bir gün onun hesabını vereceksin’’ demiştir.

            Başı boş değiliz. Bütün hayatımız filme alınıyor. Yazıcı Melekler her şeyimizi yazıyor. Yaptığımız hiçbir şeyi itiraz edemeyeceğiz…

            Hayatın hesabını vermek bir bakıma çok kolay, kurtulmak çok kolay. Bir bakıma da hesabı vermek çok zor.

            Bu hayat, ebedi hayatı kazanmak için bir fırsat.

            Müslüman olmak, ‘‘Müslüman’ım’’ demek bir şeyler yapmayı ve farklı yaşamayı gerektiriyor.

            Cenab-ı Allah: ‘‘Kıyamet günü dünyada yararlandığınız nimetlerden elbette, elbette hesaba çekileceksiniz.’’ diye bildiriyor. (Tekasür:8)

            Allah senden neler istedi hiç düşündün mü?

            Allah bizden verdiklerinin karşılığını istiyor. Bu sabah amel defterini nasıl ne ile açtın? O deftere neler yazdırdın? Yeni bir güne başlatan Allah’a şükrettin mi? kulluğunu edâ ettin mi? Şairin ifadesiyle:

            ‘‘Dünyayı verseler iki gözünü vermezsin,

            O iki gözün için neden şükretmezsin?’’

            Allah’ın nimetlerini sayabilir misin? Onlar için ne yaptın?

            – Yaşadığın hayattan memnun musun? Allah razı olur mu?

            – 24 saatin kaç dakikasını Cenab-ı Allah’a ayırıyorsunuz?

            – İslâm, hayatımızın neresinde? Kur’an neresinde? Allah neresinde?

            – Cenab-ı Allah sık sık bizi uyarıyor. Çeşitli şeylerle imtihan ediyor. Bunları değerlendire biliyor musun. Yoksa boş mu veriyorsun?

            – Her gün beş defa Cenab-ı Allah: ‘‘Hayyeal es-salah (haydin namaza) Hayyaal el-felâh (Haydin kurtuluşa) Essalatü hayrun minen nevm (Namaz uykudan hayırlıdır) bunu duydun  mu? Buna uydun mu?

            Namaz imanla küfür arasında perdedir biliyormusun? Yoksa genemi şeytana aldandın?

Sonra keşke demek, pişman olmak fayda vermez bilmiyor musun?

            Ömür kaç saat? Dünya misafirhane, sen misafirsin, yolcusun, sahip olduğun şeyler emanet, biliyor musun?

            Kur’an’a göre Müslümanın öncelikleri vardır. Bunları hiç duydun mu? Ne diyor Kur’an bak:

            – ‘‘Ey iman edenler Allah’tan korkun ve herkes yarın ne hazırladığına baksın. Allah’tan korkun çünkü Allah yaptıklarınızdan haberdardır.’’ (Haşr:18)

            – ‘‘Ey insanlar, size ahiret daha hayırlı ve daha devamlı olduğu halde, dünya hayatını tercih ediyorsunuz.’’ (A’la:16-17)

            – ‘‘Dünya hayatı oyundan eğlenceden ibarettir. Ahiret hayatı ise ebedidir. Keşke bilselerdi.’’ (Ankebut:64)

            – ‘‘Siz, doğrusu çabucak geçen dünya hayatını seviyorsunuz. Ahireti unutuyorsunuz.’’ (Kıyame:20-21)

            – ‘‘Siz boş yere yaratıldığınızı, gerçekten diriltilmeyeceğinizi mi sanıyorsunuz? (Mü’minun:115)

            Müslüman’ın bazı korkuları olmalı değil mi?

            Korkusu olmayan yanlış yapar, korkmayan korkutulur.

            Kur’an’da: ‘‘Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da unuttuğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkan kimselerdir.’’ (Haşr:19) buyrulur.

            Allah’ı unutan unutulur.

            Bir hadiste. ‘‘Beklemekte olduğunuz 7 şey için acele ediniz:

            – Unutturan fakirlik,

            – Azdırıcı zenginlik,

            – Hayatın tadını kaçıran hastalık,

            – Bunaklık veren ihtiyarlık,

            – Ani ölüm,

            – Sapıtan Deccal,

            – Gelecek olan kıyamet.’’ (Ramuz el-Ehadis:243/1)

İnsan bunlara hazır olmazsa, kaybedenlerden olacaktır.

Müslüman,

– İmanını kaybetmekten korkmalıdır.

– Günaha girmekten,

– Şeytanın tuzağına düşmekten,

– İmansız gitmekten,

– Ahireti unutmaktan korkmalıdır. Sonra ah vah etmenin, keşke demenin hiç faydası olmaz.

Şu kadar ömrün kaldı deseler. Ne yaparsın, nasıl davranırsın?

İnanıyorum, bugüne kadar yapmadıklarını yapmaya kalkarsın. Unuttuklarını hatırlarsın. Halbuki senin ömrün denilenden belki çok daha kısa, bunu biliyor musun? Şimdi niye öyle davranmıyorsun?

Bir anket yapmışlar;

  • İki günlük ömrün kaldı. Ne yaparsın? diye sormuşlar.
  • %75’i namaz kılarım dua ederim’’ demiş.

Unutulmaması gereken neleri unuttuk bakın:

Bize lazım olan birçok şeyi unuttuk, yitirdik veya bitirdik.

Başta Cenab-ı Allah’a verdiğimiz sözü unuttuk. ‘‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim’’

sorusuna ‘‘evet’’ demiş bir anlaşma yapmıştık, unuttuk.

            – İnsanlığı unuttuk.

            – Müslümanlığı unuttuk.

            – Yaratanı unuttuk.

            – Ölümü, sorguyu, suali unuttuk.

            – İktisadı unuttuk, israf ediyoruz.

            – Hak hukuku unuttuk.

            – Helali, haramı unuttuk.

            – Saygıyı, sevgiyi, hoşgörüyü unuttuk.

            – Utanmayı unuttuk.

            – Belâ ve musibetlere karşı sabrı unuttuk.

            – Hactan döndük, gereğini unuttuk.

            – Tebliği, tepkiyi unuttuk.

            – İşlenilen her günah için tövbeyi unuttuk.

            – Sıkıldık, mahrum olduk. Duayı unuttuk.

            – Verdiğimiz sözü yerine getirmeyi unuttuk.

            – Bizim üzerimizde hakkı olanları unuttuk.

            – Borçlandık, borcumuzu unuttuk.

– İhtiyaç sahiplerini, komşumuzu unuttuk.

– İşimiz çoktu, namazı unuttuk.

– Kedi-köpek sevdik, insanı unuttuk.

– Ölenleri gördük, öleceğimizi unuttuk.

– Unuttuk, unuttuk sorumluluklarımızı unuttuk. Neticede unuttuğumuzu da unuttuk.

YOLCULUK NEREYE..?

Cenab-ı Allah Kur’an’da soruyor: ‘‘Feeynetezhebûn’’ yolculuk nereye? diye soruyor. Yolculuğun nereye…?

Ölümden, kıyametten kaçıp kurtulma imkânı yok. Kur’an soruyor: Dehşeti her şeyi kaplayan kıyamet gününün haberi sana gelmedi mi? (Gasiye:1)

Soru devam ediyor:

– ‘‘Nasıl olur da kıyamet haberi gelmemiş gibi davranabilirisin?

Nasıl olurda fani dünyanın peşinden koşabilirsiniz. Nasıl olurda ömrünü gafletle geçirebilirsin?

Müslüman’ın kıyamet endişesinin olması lâzımdır.

– Nasıl imanlı ölebilirim?

– Nasıl bir kabir hayatım olur?

– Kabirden nasıl ne şekilde kalkarım?

-Sıratı nasıl geçerim?

– Mahşer yerinde hesabımı nasıl veririm?

– Son durak cennet mi, cehennem mi olur? demeli ve bu korku ile yaşamalıdır.

Öldükten sonra Cenab-ı Allah yaptığın her amelini önüne koyacak. Beğendin mi? diyecek. ‘‘Beğenmedim. Beni geri gönder de, rızana uygun yaşayayım.’’ Deme şansın var mı? Geri gelebilir misin?

Ölüm, her an soruyor: Ölmeye hazır mısın? diyor.

Bir arkadaşım son günlerine bana şöyle demiş ve ağlamıştı: ‘‘Ölüme hazır değilim. Çocuklarımı iyi yetiştiremedim. Allah’ın huzuruna çıkmaya yüzüm yok. Öbür tarafa bir şey götüremiyorum.’’

Sen ölüme hazır mısın? Hesap vermeye hazır mısın? Orada ihtiyacın olan şeylerden neler götürüyorsun? Hazırlık ne âlemde hiç baktın mı?…

Hayatında kaç defa: ‘‘Allah biliyor. Allah görüyor, Allah soracak dedin? Ona göre davrandın?

O dehşet gününde senin elinden tutacak, seni sıkıntıdan kurtaracak ‘‘sen beni kurtarmıştın!’’ diyecek bir amelin var mı?

Senin peygamberin ‘‘Mûtû entemûtü’’ (Ölmeden önce ölün) demişti. Sen ölmeden öldün mü? Ölecek gibi yaşadın mı?

‘‘Bana öğüt ver ya Rasûlallah’’ diyen Hz. Ömer’e Allah’ın elçisi: ‘‘Elmevtü vâizan ya Ömer!’’ (Ölüm sana öğüt olarak, ders olacak yeter) demişti. Hz. Ömer, kendisine günün belirli saatlerinde gelip: ‘‘Öleceksin ya Ömer!’’ diyen adama: ‘‘gelme artık saçıma, sakalıma ak düştü. Onlar bana ölümü hatırlatıyor’’ demişti. Sen yaşından, başından ders alıyor musun? Yoksa yaşını gizliyor, saçını sakalını boyayıp geçiştiriveriyor musun?

Peygamber (as): ‘‘Nasıl yaşarsanız, öyle ölürsünüz, Nasıl ölürseniz öyle haşrolursunuz’’

buyurmuş. Ölümün ve ahiretin dünya hayatının devamı olacağını haber vermiştir. Sen ölümümün ve ahiretinin nasıl olmasını istiyorsun? Öyle yaşıyor musun?

            Şeytan, Peygamber Efendimize gelip:

            – Son anda bende Kelime-i Şehadet getirir, kurtulurum’’ demiş. Peygamberimiz çok üzülmüştü. Cenab-ı Allah: ‘‘Üzülme Habibim, O anda biz ona şehadet getirmeyi unuttururuz.’’ diyerek teselli etti. Yoksa sen işi son anamı bıraktın? ‘‘Kalanlar bir helva dağıtır, birde mevlit okutur, böylece işi kurtarırım’’ diye mi düşünüyorsun? Ya şeytanın tuzağına düşersen?…

            Ölüme hazır olmayı, mezar satın almak olarak mı biliyorsun?

            Bu dünyada olduğu gibi ölümden sonra gizleme yok, ört baş etme yok. Her şey filme alınıyor. Amel defteri önüne konacak. Organların şahitlik yapacak. İtiraz edemeyeceksin.

            Sen önden gidenlere ağlama. Onlar için yas tutma. Onlar, hayatın kiri olan günahlardan senden önce kurtuldular. Onların günahı senden az olacak. Halbuki sen günahlarla kirlenmeye devam ediyorsun. Sen kendine ağlamalısın.

            Ölenler için kazılan mezarları görüyorsun. Daracık, karanlık yerde yataksız, yorgansız yatacaklar. Mezar kapatılınca karanlık olacak. Bundan ürperiyorsan, kabrini cennet bahçesine çevirecek ameller işlemelisin. Sana ışık olacak işler yapmalısın. Yılanlar çıyanlar seni yememeli, toprak seni yememeli…

            Ölüm hak bunu biliyor musun?

            Yatağan mezarlığının kapısında şu mısralar var:

            ‘‘Çıkmışsa ilahi emir bahane bol.’’

            ‘‘Toprakta başlar, toprakta biter bu yol.’’

            Bir şair de şöyle demiş:

            ‘‘Ölüm gelmiş cihana,

            Baş ağrısı bahane!’’

            Cengiz Han ölürken: ‘‘Artık rüya bitti’’ demiş.

            Peygamberimiz de: ‘‘İnsan uykuda dır, ölünce uyanır’’ buyurmuştur.

            Cenab-ı Allah: ‘‘Küllü nefsin zêigatül-mevt’’ (Her nefis ölümü tadıcıdır) diye uyarmış.

            Ölüm hak, ölmeyecekmiş gibi yaşıyoruz. Ölenler için ‘‘cennet mekan’’,‘‘rahmetli’’ diyoruz. Kabirde yüzünü kıbleye çeviriyoruz. Acaba cennetlik olmak ve rahmetli olmak için çalışıyor muyuz?

            ‘‘Ana karnından geldik pazara,

            Bir kefen aldık gidiyoruz mezara!

            Yolcuyuz, yolcuyuz, yolcu…

            Cebrail (as) Peygamber (as)’a geliyor diyor ki:

            – ‘‘Ya Muhammed! Ne kadar yaşarsan yaşa bir gün öleceksin.

            – Neyi seversen sev bir gün mutlaka ayrılacaksın.

            – Ney yaparsan yap mutlaka onun karşılığını göreceksin.’’

            Unutmayalım. Hepimiz ölümü tadacağız. Tek başımıza hesap vereceğiz. Bunun için son nefes endişesi taşımalıyız. Melekler canımızı iyi halde alması için çalışmalıyız. Son sözümüzün Lâ ilâhe illallah olması için yaşamalıyız. Şeytanın kandırmaması için dua etmeliyiz.

            Berâ (ra)’dan: Allah Resûlü ile bir cenazede idim. Allah Resûlü kabrin kenarına oturdu. Ağladı. Öyle ki, gözyaşları toprağı ıslattı. Ve dedi ki:

            – Ey kardeşlerim! Hepinizin başına gelecek olan ölüme iyi hazırlanın.’’ (İbni Mace Zühd:19)

            Dünyanın hesabını çok iyi yapıyoruz. İş ahirete gelince ihmal ediyoruz. Dünya mâmur, ahiret perişan olduğu için ölmek istemiyoruz, ölümden çok korkuyoruz. Gene de ahiret için iş yapmıyoruz.

            Ne diyor Allah Resûlü:

            ‘‘Bir zaman gelecek, ümmetim beş şeyi sevip beş şeyi unutacaklar:

  1. Dünyayı sevip, ahireti unutacaklar.
  2. Hayatı sevip, ölümü unutacaklar.
  3. Saray ve köşkleri sevip kabri unutacaklar.
  4. Malı sevip, hesabı unutacaklar.
  5. Yaratılanı sevip yaratanı unutacaklar.’’

İnkârcılardan, ihmalcilerden ve unutanlardan olmazsak, yaşadığımız hayattan pişmanlık

duymayız, kurtulanlardan oluruz.

            Ölüm gelip çattığı zaman, nasıl davranacaksın. ‘‘Ayrılmak mı, kabul edeceksin, kavuşmak mı? Ölüme hazır mı olacaksın? Yoksa daha çok işim vardı mı diyeceksin? Nasıl tahmin ediyorsun, imanını son anda kurtarabilecek misin? söyle.

            Ölüm anında dilin damağın kuruduğu anda şeytanın sunduğu, billurlaşan soğuk suyu red edebilecek misin?

            Melekler ümüğünü sıktığı anda; ne işle meşguldün, hayatını nasıl yaşadın? Dedikleri anda ne cevap vermeyi düşünüyorsun?

            Cenazemiz kalktı, ardınızdan neler denmesini istersiniz? Çünkü insanların şehadeti çok önemli. Bir cenaze geçerken iyiliklerinden bahsedilir. Allah Resûlü ‘‘vacip oldu’’ der. Başka bir cenaze geçerken, onu da kötülükleri ile anarlar. Bunu duyan Rasûlullah (sav): ‘‘vacip oldu’’ der. Ne vacip oldu? denilince de ‘‘Birine cennet birine cehennem vacip oldu’’ buyurur.

            Musalla taşına yattığımızda namazımız kılınacak Hoca soracak: Hakkınızı helâl ediyor musunuz? Oradakilerin gönülden ‘‘helâl olsun’’ diyeceklerini mi zannediyorsun? Yoksa bazılarının susacağını mı zannediyorsun? İyi insandı mı diyecekler, yoksa kurtulduk mu diyecekler. Ne diyorsun?

            Kabre girmeyi hiç düşündün mü?

            Kabir azap yeridir. Sorgu-sual yeridir. Ölenler için ‘‘Ebedi istirahatgahına çekildi.’’ deniliyor. Orası istirahat yeri değil.

            Kötülükler için cehenneme açılan bir pencere den pis kokular, kızgın alevler gelir. Bugüne kadar kabirlerden nice iniltiler, çığlıklar duyulmuştur. Bazı kabirlerin açılması ile cesetlerde korkunç azap izleri görülmüştür.

            Peygamber (as) Miraca çıktığında nice nice azap görenleri görmüştür ve Ashabına anlatmıştır.

            İki mezar gösterip; ‘‘bunlar azap görüyorlar, biri idrar sıçramalarından, biride onun bunun dedikodusunu yapmaktan’’ buyurmuştur.

            Konya’da mezardan ses geldi diye iki günlük mezar açılmış, Hasan Zâde’nin morarmış, azap izleri görülen cesedi ile karşılaşılmıştır. (20-4-2003 Zaman)

            Bir sahabe Allah Resûlüne soruyor; oda cevap veriyor:

  • Mezardakiler bizi duyar mı? Allah Resûlü:
  • Duyarlar ama cevap veremezler.’’ diyor.

Ah o mezardakilerin, başlarında dikilen taşların bize neler söylediklerini, ne gibi ikazlarda

Bulunduklarını bir duyabilsek, bir görebilsek!

            İlçeye kaymakam olarak gelen genç, ileri gelenleri ziyaret eder. Şurada da bir ihtiyar var derler. Bir kulübeye varırlar. Kaymakamın girip çıkması bir olur. içerisi karanlıktır, aynı zamanda dardır. İçerden ihtiyar seslenir: ‘‘Gel evlat gel! Ölünce buradan daha karanlık ve dar yere gireceksin’’ der.

            Gözlerimizi kapadığımız an kısa bir yolculuk başlayacak. Feryatlar kopacak. Hoca efendi abdest aldıracak. Sevdiklerimiz musalla taşına getirecekler. Sevenler son görevlerini yapıp namazı kılacaklar, bize dua edecekler. Tekrar omuzlarına alacaklar. Halimiz iyi ise ‘‘beni çabuk götürün’’ diyeceğiz. Eğer kendimize yazık ettiysek ‘‘beni götürmeyin!’’ diye yalvaracağız. Nihayet bizi esas yerimiz olan kabre koyacaklar. Sevdiklerimiz geri dönecek, amelimiz bizimle kalacak. O kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçe olacak, yada cehennem çukurlarından bir çukur olacak. Hangisi olsun?.. Ama lafla olmuyor işte.

            Bak şimdi fırsat var. Bırak kâfir işlerini, bırak münafık anlayışını. Ancak hayatın Müslümancası ile cennet bahçesine girebilirsin.

            Sen kabre konulunca neler olacak biliyor musun?

            Münker Nekir gelecek:

  • Rabbin kim?
  • Peygamberin kim?
  • Dinin ne?
  • Kitabın hangisi?
  • Kıblen neresi? Sorularını soracak. İnanan, inancını yaşayan doğru cevap verecek, değilse, bilmiyorum’’ diyecek. Sen ne yapacaksın? Ne düşünüyorsun?

Kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçe yada cehennem çukurlarından bir çukur olacak. Dar olacak, karanlık olacak. Nasıl olması için çalışıyorsun? Yoksa hiç umursamıyor musun?

Kabirde rahmet meleklerimi gelsin istersin. Azap meleklerimi? Bunun için neler yapıyorsun?

Kabre konulan, cennet deki veya cehennem deki yerini görüp duracak. Sen hangisini görmek istersin?

Cenaze kabre konulduğu zaman kabir ona: ‘‘Bana ne getirdin?’’ diyecek. Hazırlıksız gelene: ‘‘yazıklar olsun sana, ne diye beni düşünmedin? deyip. Sıkmaya başlayacak. Sen nasıl karşılanmak istersin? Şu ana kadar, neler yaptın, hiç düşündün mü?

Kabirden hesap vermek için kalkarken, bazılarının alnında durumuna göre bazı yazılar olacak. Sen alnında ne yazsın istersin?

Sırat köprüsünden nasıl geçmeyi düşünüyorsun?

Sırat köprüsü, cehennemin üzerinde kurulu bir köprü. Kıldan ince, kılıçtan keskin, herkesin ameline göre daralıp genişleyecek.

Köprünün üzerinde;

  • İman durağı var.
  • Namaz durağı var.
  • Oruç durağı var.
  • Zekat durağı var.
  • Hac durağı var.
  • Gusül durağı var.
  • Ana baba hakkı durağı var. Bu duraklarda hesabını veremeyen, ayağı kayıp cehenneme düşecek.

Sırat köprüsünden nasıl geçmeyi düşünüyoruz?

Herkes o gün mahşer yerinde toplanacak.          

Bazıları amel defterini sağdan bazıları soldan alacak. Herkese karne verilecek ‘‘Al oku!’’

denilecek. Amel defterinde neler okumak istersin? Şimdi o deftere neler yazdırıyorsan? Onu göreceksin.

            Kıyamet gününün dehşetini görenler yakınlarından kaçacak, hamile kadın çocuğunu düşürecek. Bazıları her şeyin hesabının sorulduğunu, hak sahiplerinin hakkını aldığını görünce: ya Rabbi! Beni geri döndür de yapmadıklarımı yapayım, eksik bıraktıklarımı tamamlayayım’’ diyecek. Ona:

            – El en = Şimdimi aklın başına geldi. Sana o kadar fırsat verilmedi mi? denilecek.

Kıyamet gününde peygamber (as) müminleri abdest, namaz nurlarından tanıyacak. Sünnetine uyanlara, şefaat, umanlara şefaat edecek. Acaba seni, beni nereden nasıl tanıyacak dersiniz.

Nasıl umuyorsunuz; Cenab-ı Allah bizi rahmeti ile mi karşılayacak, azabı ile mi karşılayacak?

Şu anda yolculuk nereye? Cennete mi, cehenneme mi? Ne dersiniz? Cennet ucuz değil.

İnsanlar dünyaya kiminle oldular, kime uydularsa onunla çağrılacaklar. Allah Firavunu adamları ile çağırırken, peygamberimizi de ümmeti ile çağıracak. Kimin peşinden gitmeyi istersiniz?

Kıyamet gününde Müslümanlar Cenab-ı Allah’ı apaçık görürken, bazı yüzler O’nu göremeyip somurtacak. Rabbimizi görmeye hazır mıyız?

Kıyamet gününde malımızın hesabını verebilecek miyiz? Nereden kazandın? Nereye harcadın?

Ömrünü nasıl, nerelerde geçirdin? sorularına cevabımız hazır mı?

Boynuzsuz koyunun, boynuzlu koyundan hakkını aldığı bir zamanda kul hakkından nasıl kurtulabileceğiz?

Şimdi herkes kendine sorsun:

  • O güne hazır mıyım?
  • O gün hesabımı verebilecek miyim?
  • Bana emanet edilenlerin hesabını verebilecek miyim?

Allah (cc). Soruyor:

– ‘‘O dehşet gününün haberi sana gelmedi mi? O gün bazı yüzler zelildir, durmadan boşuna çırpınır. Kızgın ateşe girer. Onlara kaynar su içirilir. Onlar için kuru dikenden başka yiyecek yoktur.

O gün bazıları da mutludur. Dünyadaki hazırlıkların dan dolayı memnun olmuşlardır. Onlar cennetliktirler.’’ (Gaşiye:1-11)

Cenab-ı Allah yine uyarıyor:

– ‘‘Kıyamet gününe, kendini kınayan nefse yemin olsun. Diriltilip hesaba çekileceksiniz.

– İnsan, kemiklerinin bir araya getirilip diriltmeyeceğimizi mi sanır?

Biz onun parmak uçlarını bile aynen eski haline getiririz. Fakat insan, kıyamet ne zamanmış diye sorar. İşte göz kamaştığı, ay tutulduğu, güneşle ay bir araya getirildiği zaman.

Ogün insan kaçacak yer neresidir diye soracaktır. Hayır kaçıp sığınacak yer yok. O gün varıp durulacak sadece Rabbin huzurudur. O gün insana ileri götürdüğü ve geri bıraktığı ne varsa bildirilir. Artık insan kendisinin şahididir.’’ (Kıyame:1-14)

– ‘‘Güneş katlanıp dürüldüğün de. Yıldızlar kararıp döküldüğünde. Dağlar yürütüldüğünde.

Vahşi hayvanlar bir araya getirildiğinde. Denizler kaynatıldığında. Ruhlar bedenleri ile birleştirildiğinde. Diri diri toprağa gömülen kıza: hangi günahtan öldürüldüğü sorulduğunda. Amel defterleri açıldığında. Cehennem tutuşturulduğunda. Kişi neler getirdiğini görecek. (Tekvir:1…14)

X                     X                     X

            – ‘‘Hesap günü huzura alınırsınız. Amel defteri sağından verilen: ‘‘ben hesap sorulacağını biliyorum’’ der. Onun yeri cennettir. Bu onun iyi amellerinin karşılığıdır.

            Kitabı soldan verilenler: ‘‘Keşke ölüm her şeyi bitirseydi’’ der. Malım, saltanatım, bana fayda vermedi’’ der.

            Onun için ‘‘Ellerini boynuna bağlayın. Cehennem ateşine atın, o Allah’a inanmamıştı. Yoksulu doyurmaya teşvik etmedi. Onun burada dostu yoktur. Onun kanlı irinden başka yiyeceği de yoktur…’’ (Hakka:18-37)

            Hesap günü hesabını verenler Allah’ın rahmetiyle karşılaşacaklar. Allah onlara lütuflarda, ihsanlarda bulunacak. Cennetle mükafatlandıracaktır.

            Hesabını veremeyenler de cehenneme atılacaklar. Orada kan irin ve kızgın su yiyip içeceklerdir. Orası onlar için ceza yeri olacaktır.

            Peygamber (as) şöyle diyor:

            – Başka hiçbir gölgenin olmadığı kıyamet gününde Allah 7 sınıf insanı arşın gölgesinde barındıracaktır’’ buyurarak 7 güzel insandan bahsediyor.

            1- Adaletli yönetici

            2- Rabbine kulluk yaparak, temiz hayat yaşayan genç

            3- Kalbi camilere bağlı olan insan.

            4- Birbirini Allah için seven, Allah için bir araya gelen ve Allah için ayrılan iki insan.

            5- güzel bir kadının gayri meşru teklifine: ‘‘Ben Allah’tan korkarım’’ diyen, ret eden yiğit insan.

            6- Sağ elinin verdiğini sol eli görmeyecek kadar gizlilik içinde infak eden zengin.

            7- Tenhada Allah için gözyaşı döken insan.

            İstersek bizde bu güzel insanlardan biri olabiliriz.

Son olarak Soruyorum:

– Yolculuk nereye? Cennete mi, Cehenneme mi? Bu yaşadığınız hayat sizi nereye götürür?

            Hiç değişmeyi ve değiştirmeyi düşündün mü? Sana derim ki, değişme zamanıdır.

Cenab-ı Allah yâr ve yardımcımız olsun. İki cihanda yüzümüzü güldürsün.

…………………………

………………..

……….

0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir