EZAN-CAMİ-CUMA İHMALLERİ

Ezan okunuyor, niçin okunduğu, ne dendiği bilinmiyor ve ilgisiz kalınıyor.

Ezan bir davettir. Namaz için vaktin geldiğini bildirir ve namaza çağırır. “Haydin namaza gelin de kurtulun” der.

Müslüman’ın ezanı dinleyip, davetine icabet etmesi gerekir. Çünkü peygamber (as): “Ezanı işittiğiniz zaman müezzinin söylediklerini aynen söyleyin ve davetine uyun,” buyurur. (Buhari, Ezan:7)

Ezan bitince, ezan duası yapılır. Bir hadiste: “Kim ezanı dinler ve ezan duasını yaparsa, ona kıyamet günü şefaatim helal olur,” buyrulur. (Age:8)

Ezanı duyup da aldırış etmemek olmaz. Böyle yapan kaybedenlerden olur. Bu pişmanlığın telafisi yoktur. Çünkü namazın diğer ibadetler gibi fidyesi yoktur. 

Bir yanlışta ezanın Türkçe okunmasını istemektir. Ezanda kulağı yok, okunsa davete uymaz. Yani namaz kılmaz, ezanın aslına itiraz eder. Sorsan; “Ezan Türkçe okunsa namaz kılacak mısın?” diye, cevap alamazsın. Ama o Türkçe ezan ve namaz ister.

*              *              *

        Camiye karşı tavır takınmak, camiye küsmek, cami düşmanlığı yapmak, yapılan yanlışlıklardan bazılarıdır.  

        Camiler kutsal mekânlardır. Allah’ın evleridir. “Cami çoktur, camiye gerek yoktur,” demek, cenazesi camiden kalkacak bir insana yakışmaz.

        Peygamber (as): “Bir kimse Allah rızası için cami yapar, yapılmasına yardım ederse, Allah ona cennette, onun mislini hazırlar.” (Razmu el-Ehadis:411/11) diye bildirmiştir. Bir kutsi hadiste de: “Yeryüzü halkını azap etmeyi murat ettiğimde camileri tamir, tanzim ve tenvir (aydınlatan) yapanları, rızam için birbirlerini sevenleri ve seher vaktinde istiğfar edenleri görünce, azap etmekten vazgeçerim,” buyurur. (H.H.Erdem, İlahi Hadisler:30)

        Kur’an’da: “Camiler şüphesiz Allah’ındır…” buyrulur. (Cin:18) 

Bu durumda camiye karşı olan Allah’a karşı olmuş olur.

*              *              *

        Cami ile ilgili yapılan yanlışlıkları şöyle özetlemek mümkündür.  

        Camiler Allah’ın evidir. Bunun için camilere yalan yanlış, bid’at ve hurafeler sokulmamalıdır.

  • Camide kaba ve çirkin söz söylenmemelidir. Ezanı beklerken sohbet edilmemelidir, uyunmamalıdır.
  • Camiler ölüm ilan merkezi olarak düşünülmemelidir. Camiye cenazelerin kaldırıldığı yer olarak bakılmamalıdır. “Eşraftan falan” diye sala veriliyor. Adam camiye hiç girmemiş, ölüsü getiriliyor.
  • Camiler cemaat, grup camisi haline getirilmemeli, “senin camin”, “benim camim” denmemelidir.
  • Camiler ticaret yapılan yerler haline getirilmemelidir. 
  • İmama, müezzine veya cemaate kızıp camiye küsülmez, cami terk edilmez.
  • Camiye ait su, elektrik, camiye ait eski bir şey dahi olsa özel işler için kullanılmamalıdır.
  • Cami avlusu camiye dâhildir. Sigara içilmez, tükürülmez, tavla oynanmaz, araba yıkanmaz.
  • Camide rastgele, görevlilerin dışında yaklaşın, sıkışın diye bağırılmaz.              Camide sonra gelen, omuzlara basa basa önlere geçmemelidir.
  • Camide tuvaletler, abdest alınan yerler temiz tutulmalıdır.
  • Camiden çıkarken namaz kılanların önünden kesinlikle geçilmemelidir. Sonradan gelende bir kenarda namaza durmalıdır.
  • Basit şeyler yüzünden çocuklar camiden kovulmamalıdır.
  • Oturmaya, yatıp kalkmaya gücü yetenler sandalyede namaz kılmamalıdır.
  • Camiler münakaşa ve kavga yeri değildir. 
  • Kirli elbise ve çorapla, kokan ağızla camiye gelinmemelidir. 
  • Başkasını etkileyecek görünümde hastalığı olan namazı evinde kılmalıdır.
  • Camide namaz kılanların önünden geçilmemelidir.
    • *              *

        Beş vakit namaz kıldığı halde bazı kimseler namazları evinde kılıyor, camiye gitmiyor.

        Erkekler için camide kılınan namaz, evde kılınan namazdan 27 kat daha sevaptır.

        Camiye gitmemek için şu özürler geçerlidir:

  • Çok ihtiyar olmak, hasta olmak, özürlü olmak.
  • Hava şartlarının müsait olmaması.
  • Mal, can emniyetinin bulunmaması.
  • Hastası veya bakılacak çocuğun olması.
  • Caminin çok uzak olması.
  • Bulaşıcı hastalığının olması.
  • İlmi çalışma ve araştırma yapılıyorsa camiye gidilmeyebilir.
    • *              *

        Cuma günü bazıları tarafından fazla önemsenmiyor, yani kıymeti bilinmiyor.

        Cuma günü önemli bir gündür. Günlerin en hayırlısıdır. Cuma suresinde Cenab-ı Allah Müslümanları özellikle Cuma namazı kılmaya çağırıyor.

        Cuma günü eş dost hatırlanır, cumalaşılır, ziyaretleşilir, ikram alınıp verilir, dualaşılır.

        Cuma günü bir saat vardır ki; dualar reddolunmaz. 

        Cuma’da fakirler için Hac sevabı vardır. 

        Eşini, çocuklarını cumaya hazırlayan kadın, cumanın faziletinden istifade eder.

        Üzerine cuma farz olup da cumaya gitmemek büyük kayıptır. Bir hadiste: “Kim cumayı meşru mazereti olmadan üç defa terk ederse, Allah onun kalbini mühürler,” bir hadiste de “Münafıklar defterine yazılır,” buyrulur. (R.Salihin:1154)

        Görülüyor ki cumayı umursamayıp terk etmek büyük bir yanlışlıktır.

*              *              *

        Sık sık Cuma namazının nasıl ve ne kadar kılınacağına dair bilen bilmeyen ileri geri konuşuyor.

        Cuma namazının ilk sünneti ile farzını kılıp bırakanlar oluyor. Sadece farzını kılanlar oluyor. Birde ilk sünneti, farzı ve son sünnetini kılanlar oluyor. Bir kısım da dört ve iki rekât daha kılanlar oluyor. 

        Peygamber (as) ilk sünneti, farzı ve son sünneti kılmıştır. Öyleyse sünnetleri terk etmek yanlıştır. Sünnet olduğu için terk ediliyorsa bilinmelidir ki; ibadetleri azaltmaya yönelik her hareket şeytanidir, şeytandandır.

        Haklı bazı görüşlerin sonunda zuhr-u ahir (son öğle) kılmak, Cuma namazım kabul oldu mu olmadı mı şüphesini gidermek için tedbirdir. Çünkü Cuma namazının kabulü için birçok şart vardır.

        Bazıları “Son öğle namazını kılmak yanlıştır. Şüphe ile ibadet olmaz,” diyor. Zuhr-u ahir kılmak şüpheyi gidermek için tedbirdir. Eğer Cuma namazında bir eksiklik yoksa zuhr-u ahir kılan öğle namazını kaza etmiş olur. Kaza borcu yoksa nafile ibadet etmiş olur. Demek ki kılmak değil, kılmamak kayıptır.  

*              *              *

        Hafif bir rahatsızlığı olan kendini özürlü ilan ediyor, ibadetleri kafasına göre yapmaya kalkıyor.  

        Kimse kendi kendini özürlü sayamaz. İnançlı bir doktorun görüşü ve dini fetva ile özür gerçekleşir. 

        Özürlülük halleri şöyle olur:

  • Hastalık, acizlik, yaşlılık.
  • Âdet, nifas hali.
  • Âdet hali üç günden az, on günden fazla devam etmesi.
  • Lohusalık halinin kırk günden fazla devam etmesi.
  • Sık sık burun kanaması, devamlı idrarını, yellenmesini tutamayan, kan, iltihap akıntısı devam eden özürlü sayılır.

Özürlü olan “Ben özürlüyüm” deyip koyuvermez, elinden geldiği kadar tedbir alır.

Yere oturabilen sandalyede namaz kılmaz. Peygamber (as): “Namazı ayakta kıl. Buna gücün yetmezse oturarak kıl. Buna da gücün yetmezse yan oturarak kıl,” buyurur. (Buhari, Taksir:19)

Akıl hastaları, bunamış yaşlılar ibadetlerden sorumlu değildir.

*              *              *

        Başına bir şey gelen, hasta olan, hastası olan, bir beklentisi olan, kurtulması, iyileşmesi ve umudunun gerçekleşmesi için adakta bulunuyor, yerine gelir mi gelmez mi diye düşünmeden atıp tutuyor.

        Şunu açıkça ifade edelim ki; adak ne ise mutlaka yerine getirilmelidir. Yerine getirilen adak sevap kazandırmaz. Kaderi değiştirmez. Olmayacak olanı oldurmaz. Adakla Allah kandırılamaz. Onun için atıp tutmanın, bol keseden vaat etmenin bir faydası yoktur.

        Maddi gücün üstünde adakta bulunuluyor, sonra da yerine getirilmeden kurtuluş çareleri aranıyor. “Şöyle yapsam, böyle etsem olmaz mı?” diye sızlanılıyor. “Kuzu adamıştım, ben de fakirim, yesek olmaz mı?” deniyor. 

        En doğrusu, bol keseden atmamaktır.

0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir