EĞİTİMDE METODUN TEMEL İLKELERİ

  1. Devamlılık: Eğitimde, terbiyede süreklilik esastır. Eğer kesintiye uğrayacak olursa, bağlar zayıflayacağından önceki verilenlerin etkisi çabuk kaybolur.

Eğitim işi, aksatmadan yapılmalı, çocuk her an gözetim altında olduğunu hissetmelidir. Fakat yerli yersiz müdahaleden de kaçınılmalıdır. Çünkü; dozu iyi ayarlanmayan, ilgi ve müdahale usandırır, bıktırır. Yerine göre kör, yerine göre sağır, yerine göre dilsiz olmakta fayda vardır.

Aşırı denetim de çocuğu pasif yapar, aşırı hoşgörü de çocuğun şımarmasına neden olur. Bunun için orta bir yol tutulmalıdır.

  • Samimiyet: Çocuk üzerinde etkili olabilmek için samimi olunmalıdır. Çocuk, kendisiyle ilgilenen kimsenin samimiyetine güvenip ona inanmalıdır. “Yavrum, evladım, ben senin annenim, babanım” gibi ifadelerle yakınlık, hatırlatılmalı, yapılmayan edilmeyen şey söylenmemeli, ondan da istenmemelidir. Bir şey istenilince de evvela yapılmalıdır.

Çocuğa karşı yalandan, riyadan, boş laftan kaçınılmalıdır. Şöyle olursan olursun, olmazsan olmazsın, gibi tehditler savrulmamalıdır. Çocuk üzerinde ancak ciddi, samimi ifadeler etkili olacaktır.

  • Örnek olmak: Eğitim ve terbiyenin temeli örnek olmaktır.  

Allah bizleri şu ayetlerle uyarmıştır:

“Niçin yapmadığınızı söylüyorsunuz?”(Saf suresi: 2)

“Siz, insanlara iyilik yapmayı emredip kendinizi unutur musunuz?” (Bakara suresi : 44)

Buna göre insan, işe kendinden başlayacaktır. Kendini ıslah etmeden başkalarını ıslah etmeye kalkışmak, boşuna bir emek olur. İnsan, kendisi iyi olmalı ve örnek olmalı ki, başkalarına faydası dokunsun. Kendi yapmadığını başkalarına söyleyen, gülünç duruma düşer. Öyleyse gençleri düzeltmek istiyorsak, önce kendimizi düzeltip ona örnek olmamız gerekir.

Çocuklar ve gençler, şekil almak için hep kalıp arar. Zaten bunun için onu bunu taklit etmek hevesindedir. Bu durumda iyi bir örnek bulursa iyi olacaktır.

Allah yapmadığımızı söylememiz gerektiğini bildirmiştir. Baba, sigara içecek, içki içecek, oğluna içme, kumar oynama diyecek. Açık gözlük yaptığına inanarak başkalarının hakkını yiyecek, devleti milleti dolandıracak, ondan sonra da çocuğunun kendine ve başkalarına karşı dürüst ve namuslu olmasını isteyecek. İşte bu gerçeğe, kurallara ve tecrübeye aykırıdır.  

4- Tatlı dilli ve güler yüzlü olmak:

Atalarımız: “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” demişlerdir.

İsra suresinin 53. ayetinde “güzel konuşmamız”, Taha suresinin 44. ayetinde

“yumuşak söz söylememiz”, Nahl suresinin 125. ayetinde “güzel öğütle davet etmemiz” emredilmiştir.

Çocuklarımızın büyüklerini dinlemesini, öğüt tutmasını istiyorsak tatlı dil kullanmalıyız, güler yüz göstermeliyiz, yumuşak söz söylemeliyiz. Düzeltme işini tatlı tatlı bıkkınlık duymadan, bıkkınlık vermeden, gönlünü kırmadan ve mahcup etmeden yapmalıyız. Sertlikten, kabalıktan, dayaktan kimse hoşlanmaz. Sert söyleyerek, kaba konuşarak, dayak atarak, beddua ederek, söverek, lanetleyerek hiçbir şey elde edemeyiz. Kaybeden biz oluruz.  

Tatlılıkla olmazsa o zaman biraz sertlik göstermek yerinde olur. Bu esnada sözlerin yalan olmamasına dikkat edilmelidir. Olmayacak şeyler söylenmemelidir. Akla gelen her şeyi söylemek, insan üzerinde etki yapmayacaktır. Söyleyen de acze düşecektir.  

Gençlerin hatası ve yanlış bir hareketi üzerine, “Bunu yaparken kendini, aile şerefimizi hiç düşünmedin mi? şimdi biz başkalarının yüzüne nasıl bakarız?” gibi sözlerle düşünmesini, hatasını anlamasını ve pişmanlık duymasını sağlayabiliriz.  

Dayağın, kaba davranmanın, çocuğu arsız yapacağını unutmayalım. Dayaktan da mutlaka kaçınalım. Dayakla belirli bir dönem, yani gücümüzün yettiği müddetçe hakimiyet kurmuş gibi görünürüz. Ama bu uzun süre devam etmez, bazıları, geri iade etmeye başlar.  

5- Kolay yolu göstermek:

Gençlerin eğitiminde kolay olanı seçmek, şiddetten, güçlükten kaçınmak esastır. Şiddet ve güçlük, oluru olmaz, yapılır olanı yapılmaz hale getirmektedir.

Terbiyede yakınlık, kolaylık ve yumuşaklık yerine şiddetle sonuç alınacağını zannetmek yanlıştır. Böyle olursa çocuğu isyana sev ederiz. İstemese de saygısızlık etmesine neden oluruz. Çocuğun saldırgan, kavgacı olmasının nedeni, ana – babanın veya eğitimcinin sertliğidir.  

Alayın, dayağın ve korkutmanın da eğitimde yeri yoktur. Aksi halde çocuk, ailesinden soğur, inatçı olur. Hatasını anlasa bile pişman olup özür dilemez. Çocuk, hatasından dolayı sık sık azarlanmamalıdır. Azarlanırsa öğüte yer kalmaz. Artık nasihat kabul etmez. Hz. Enes, on yıl Hz. Peygamberin yanında bulunduğunu, peygamberin bu zaman zarfında “öf” bile demediğini, yapmadığı şey için “niye yapmadın” deyip azarlamadığını söyler.

Çocuklar kuş gibidir, çok sıkarsanız elinizde ölür, çok gevşek bırakırsanız o zaman da uçar, kaçar.

Disiplin, saygı hiçbir zaman şiddetle kurulmaz. Bu şekilde çocuk yola getirilmez. Çocuklara zorluk çıkarmadan kolay olan gösterilmeli ve zaman tanınmalıdır. Birden kesin bir dille yasak koymak, kısa zamanda iyi oluvermesini beklemek olumsuz sonuç verir.  

Çocuklara tatlı söz, güler yüz ve şefkat göstererek yaklaşılmalıdır. Çocuk, kendisinin sevildiğini bilmeli, değer verildiğini anlamalıdır. Bazı ailelerde yüz bulmasın diye sevgi dışa vurulmaz, bu yanlıştır. Çocuk, eğer sevildiğini anlarsa, o da büyüklerini sevecek, onları dinleyecektir. Yoksa o da sevmez, aileden soğur. Sık sık çocukların evden kaçmalarının nedeni evde sevgi, şefkat bulamamalarındandır.

Kısacası, kolay olan, en hayırlı olandır. İslam peygamberi, bu konuda şunu tavsiye etmiştir:  

“Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız! Müjdeleyiniz! Nefret ettirmeyiniz.”

6- İyiyi ve kötüyü tanıtmak:

Çocukları kendi haline bırakmak olmaz. Çocuklar kendi haline terk edilince, bozulmamaları için ortam hazırlanmış ve fırsat verilmiş olur.

Tuzağı bilen nasıl ondan kendini korursa, kötü ve zararlı olan şeyleri bilen çocuklar da korunacak veya az zararla kurtulacaktır.

Genç neslimiz, iyi – kötü, faydalı – zararlı, ne varsa hepsini bilmelidir. Zarar göreceği şeyleri tanımalıdır. İyi insan, kötü insan örneklerini bilmelidir. Kötülük yapmanın kolay olduğu, her isteyenin, istediği an kötü olabileceği, ancak eksik insanların kötüyü tercih edeceği öğretilmelidir. Yeni nesle büyüklerden örnekler aktarılmalı, iyi, kötü, faydalı, zararlı kavramları iyice sindirilmelidir.

Çocuklarımıza, gençlerimize kötü olduğu söylenmemelidir, küçültücü ifadelerle suçu yüzüne vurulmamalıdır. Komşunun, bir arkadaşın veya bir yakınının çocuğu ile karşılaştırma hatasına düşülmemelidir. Başkaları onun yanında övülmemelidir. Bu da çok önemlidir. İyi yönde ele alsak çocuk şımarır, kötü yönde ele alsak kendisine başkasının tercih edildiği düşüncesi ile hem o çocuğa hem de bize düşman olur.

Dikkat edeceğimiz bir husus da, çocuğun zararlı olan arzu ve isteklerine sert bir şekilde karşı çıkmamaktır. En doğru yol, onun zararını anlatıp ikna etmektir. Azarlayıp, dövüp bir hatadan vazgeçireceğimizi zannetmek yanlıştır. İkna etmek en güzel yoldur. Aksi halde insanın yasağa, gizliliğe karşı ilgisi fazladır.

  • Yer zaman seçimi:

Bir şeyin yeri, zamanı çok önemlidir. Yersiz, zamansız yapılan müdahale, fayda

yerine zarar getirir.  

Her zaman, her yerde her şey söylenmez. Özel yer seçmek, zaman gözetmek gerekir. Çünkü tohum bile her yerde, her zaman toprağa atılmaz. Ancak zamanında atılırsa yeşerir, tavında atılırsa iyi yetişir.  

Zamanın, yerin ayarlanmasıyla çocuk, büyüklerini ve söylenilenleri dikkatle dinleyecektir. Olur olmaz yerde başkalarının yanında terbiye edeceğim diye yapılacak müdahaleler, çocuğu mahcup etmekten başka bir işe yaramaz.  

Olur olmaz zamanlarda yapılan müdahaleler de çocuğa bıkkınlık verecek “Gene mi?” deyip dinlemeyecektir. Unutmayalım, demir tavında dövülür, tavında yapışır.  

  • Teşvik etmek, ödüllendirmek:

Övülmek, ödüllendirilmekten hoşlanmayan insan yoktur. Bunlar, kim olursa olsun her insanın nefsine hoş gelir, gururunu okşar.

Herkes gibi çocuk da takdir, teşvik ve ödül ister. Hem de büyüklerden daha çok. Ufak bir iyi yönünü ele alıp onu övmek, onun iyiliklerini artıracak ve onu iyiliğe yaklaştıracaktır, onda iyi insan olma arzu ve isteğini kamçılayacaktır.

Allah’ın iyileri mükafatlandıracağı, cennetine koyacağı inancı, büyük insanı nasıl harekete geçiriyorsa, çocuğu da istenilen konuda diri tutacaktır. İyi çocuğun büyükleri tarafından sevilip, sayılacağı düşüncesi dikkat çekmek isteyen çocuk üzerinde etkili ve yapıcı olacaktır.

Bunun için çocuğa iyinin mutlu huzurlu, büyük insan olacağı, sevileceği, kötülükle insanın elde edebileceği hiçbir şey olmadığı anlatılmalıdır. Kötülerin cezalandırıldığını tarihten ve çevreden örneklerle onun anlayacağı şekilde anlatılmalıdır.

Tecrübeli bir baba, eş dost ve komşuları tarafından sevilmeyen oğlu için, onun duyacağı şekilde “siz oğluma kızmayın, şuandaki yaptıklarına bakıp onu kötülemeyin. Ben ona haram yedirmedim, onun aslı temizdir. Bir gün mutlaka yaptıklarından vazgeçip aslına dönecektir, göreceksiniz…” sözleri ile onu rencide etmeden, kötü insan damgasını vurmadan kısa zamanda ıslah ettiğine şahit olmuştum.

Anneler, babalar! Övgüde yergide aşırı gitmeden, göklere çıkarıp şımartmadan ölçülü bir şekilde gençleri yönlendirmek zor bir iş değildir. Yeter ki isteyin.

  • Açık konuşmak:

Çocuğun anlayabileceği bir dil kullanmak, inanıyorum ki işi yarı yarıya halledecektir. Çünkü her çocuğun bir anlama, kavrama yaşı vardır.

Kapalı, imalı bir ifade kullanmak, yanlış anlaşılacak şekilde konuşmak, çocuğun kafasını karıştıracaktır.

  1. Soru sorarak dikkat çekmek:

Soru cümleleri, normal cümlelerden daha çok dikkat çeker, insanın ilgisini uyandırır. Ayrıca soru yönelterek yapılan konuşmalara daha çabuk cevap alınır.

Bunu yapmakla veya yapmamakla ne kazanacaksın? Bu yaptığın ne biliyor musun? Şöyle yapsan daha güzel olmaz mıydı? Gibi sorulardan sonra verilecek öğütleri çocuk dikkatli dinler ve benimser.

Bunu başkasının sana veya senin şu yakınına yapılmasını ister misin? Şöyle yapsaydın daha iyi olmaz mıydı? Bunu senden beklemezdim, gibi sorular caydırıcı olacaktır.

  1. Sabırlı olmak:  

“Sabır goruğu erdirir, insanı da murada erdirir” derler.  

Canlılar arasında insan en zor yetişen varlıktır, yetişmesi için çok emek ister, sabır ister.

Önemli olan husus, ümitsiz değil, iyimser olunursa netice alınır. Sabretmeyip kendi dünyaya getirdiği yavrusuna yenik düşerse, insan evladına olan analık, babalık görevini yerine getiremez. Mum gibi yanar, tükenir etrafını aydınlatamaz.

Çocuğun istenmeyen, beğenilmeyen yönlerinin geçici olduğu unutulmamalıdır. Ana babanın yapacağı şey, sabır göstermek ve anlayışla çocuğuna yaklaşmaktır.  

  1. Hoşgörülü davranmak:

Buluğ çağını atlatıncaya kadar çocuğa anlayışla ve hoşgörü ile davranılmalıdır. Fakat hiçbir hatası da küçümsenmemelidir. Zira bugünkü her kötülük, küçük hataların ve ihmallerin eseridir.

Müsamaha, çocuğu hatalarında serbest bırakmak değildir. Yapsın varsın, bir gün yapmayacaktır demek de yanlıştır. Çünkü alışkanlıkları kazanmak kolaydır. Ama onları terk edip onlardan kurtulmak çok zordur. Bir düşünürümüzün ifade ettiği gibi;

“Müsamaha kapısını aralamaya gelmez, bir gün ardına kadar açılıverir.”

Televizyonumuz bu konuda yanlış yönlendiriyor. Adı hoş olmayan kuşaklar arası çatışma, “gençlik” gibi programlarda yozlaşmış. Türk aile yaşantısını kaybetmiş kimselerle, aileleri çatıştırmak, parçalamak için büyük gayret sarf ediliyor. Babasını tanımayan gençler özgürlük dersi veriyor.

Ben, gazetelerde okuduğumuz, yüzleri bantlı resimlerini gördüğümüz, bize “Başına gelenler, genç kızlara örnek olsun” diye ders vermeye kalkanları her ana babanın hatırlamasını istiyorum. O yola nasıl gidildiğini düşünmelerini istiyorum, tutucu demesinler diye çocuklarını bataklığa giden yola itmemelerini istiyorum.  

13- Duayı elden bırakmamak:

Gençlik için ne yapsak azdır. Her yapılması gerekeni yapıp, gereken ihtimamı ve fedakarlığı gösterdikten sonra duayı elden bırakmamalıyız. Çünkü biz ne yaparsak yapalım, bizim dışımızda ve üstümüzde çocuğumuzu var edip, bize emanet eden Allah var. O’nun hidayeti ve müsaadesi olmadan biz bir şey yapamayız.

Duanın hem psikolojik, hem de manevi büyük etkileri vardır. Dua etmekle gençlerin hem bağışlanmasını, korunmasını sağlamış ve telkin yolu ile güç kazandırmış oluruz. Peygamberimiz: “Allah’ım onları affet çünkü onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar” diyerek sapıklık içerisindeki insanların kurtuluşu için Allah’a yalvarmıştır.

Ayrıca gence dua ettiğimiz hissettirilmelidir. Bu onlara manevi destek olacak ve psikolojik yönden etki yapacaktır. Peygamberimiz düzelmesini istediği veya birini kötülükten alıkoymak istediği zaman, “Allah’ım, bu genci koru” “Bu gencin kalbini temizle” gibi duaları insanların yüzüne yapmıştır.

Büyüklerimizin bize yaptığı hayır dualarına nasıl memnun olup, inanıyorsak, gençler için de dua etmeyi ihmal etmeyelim. Bazıları için ana babasının hayır duasını aldı diyerek neler anlatmak isteriz, değil mi?

Biz de dua edelim ve kabul olacak dua edelim. Duanın kabulü için en önemli husus, soframızın ve ev halkının haram lokmadan korunmasıdır.  

Salih evlat için ne kadar dua ediyoruz?

Tertemiz bir nesil için yüce Allah’a yalvarmalıyız. Böyle bir neslin yetişmesi için elimizden gelen gayreti göstermeliyiz.

Ana babanın evladı için yaptığı dua red olunmaz. Öyleyse, her ana baba yeni nesil için hayır dua edecek ve bedduadan kaçınacaktır.  

Hanbeli mezhebinin kurucusu Ahmet Bin Hanbel’e bir baba, oğlunun kötü halinden, bozuk davranışlarından şikayet eder ve ne yapayım? der. Ahmet bin Hanbel:

  • Sen oğluna hiç beddua etti mi? diye sorar. Adam:       
  • Oğlumun kötü halini gördükçe bastım bedduayı der. Oğlundan şikayet eden babaya Ahmet bin Hanbel kaşlarını çatarak der ki:
  • Oğlunu başkası değil sen bozmuşsun, sen kötü etmişsin, der.  

Şüpheli şeylerden kaçınılmalıdır. Atalarımız: “Haram yiyenin harami evladı olur” demişlerdir. Haramla beslenen çocuğun, normal olması mümkün değildir.

Bir olay nakletmek istiyorum: İstanbul Vefa semtine adının verildiği büyük alim Şeyh Vefa’nın oğlu yaramazdır. “Saka” denilen sucuların arabalarındaki veya sırtlarındaki su tulumlarını şişle delmekten büyük zevk duyar.

Sakalar, durumu şeyhe sıkıla sıkıla aktarırlar. Şeyh onları dinledikten sonra, zararlarını karşılar. Kendi kendine düşünür ve “bu konuda bizim de suçumuz olmalıdır” der. Düşünür bir hatasını bulamaz. Bir şeyler hatırlayamaz. Konuyu hanıma açar. Hanımı bir şey diyemez, derken şu olayı anlatır:

“Bir gün komşuya gitmiştim, hamileydim. Masada bir portakal vardı, çok canım istemişti, istemeye de utandım, çocuğa bir şey olmasın düşüncesiyle evin hanımı dışarıya çıktığı sırada elimdeki şişi portakala batırıp onun suyunu emmiştim.”

İşte tutumlara batırılan şiş, portakala batırılan şiştir. İnsan yapmadığı bir şeyin cezasını çekmez. Kur’an-da:

“Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez. Fakat insanlar kendi kendilerine zulmederler” buyrulmuştur. (Yunus suresi: 44)

14- Son olarak dinlemek – Dönüş yolunu göstermek:  

Kurtuluş maddi ve manevi olur. Bir insanın her yönü ile kurtuluşu önemlidir.

Atalarımız: “Yolu iyi bilen yorulmaz” demişlerdir. Gençliği dinlemek, sıkıntılarını anlamak, neyi nasıl yapacağımızı ortaya koyar, problemleri çözmemizi sağlar.

Hastalık teşhis edilmeden nasıl tedavi mümkün değilse, genç dinlenmeden, anlaşılmadan yardımcı olunup problemleri çözülemez. Küçük görmek, “çocuk” deyip geçmek, çocuğu dönüşü olmayan bir yere götürür.

Büyükler, her zaman küçüklerin güvenini kazanmalıdır. Her insanın hata yapabileceğini kabullenmelidir. Önemli olan, hatasını anlayıp dönmek olduğu, hatadan dönmenin ve tekrar etmemenin büyük fazilet olduğu düşüncesini, çocuğa kabul ettirmek, onu kazanmak demektir.

Unutmayalım, ümitsizlik, karamsarlık duyguları yerine Allah’ın bağışlayacağı tevbe kapısının her isteyene açık olduğu inancının verilmesi, gençlere her zaman ümit ve güç kaynağı olacaktır.

Küçüklere bir hata yaptığı zaman yalanla gizleme, saklama yerine, özür dileyip telafi yoluna gidecek ortam hazırlanmalıdır.  

Kısacası şöyle de anlatılır, böyle de, ama anlatmadan anlatmaya çok fark vardır. Hani bir sultan, rüyasında 32 dişinin de döküldüğünü görür ve üzülür. Baş vezirinden tabir etmesini ister. Vezir:

  • Sultanım, bütün dost ve akrabaların ölecek, hayatta yalnız kalacaksınız, der.  

Sultan da üzülür, veziri görevinden azleder.

Diğer veziri söze karışır, rüyayı şöyle tabir eder;

  • Sultanım, akraba ve yakınlarınızın arasında en uzun ömürlü siz olacaksınız, der.  

Bunun üzerine Sultan, vezire ihsanlarda bulunur. Onu baş vezir yapar. İşte böyle.

Mutlu bir toplum, mutlu fertlerden meydana gelir. Milleti huzurlu ve uzun ömürlü yapmanın yolu, sağlam karakterli, ruh ve beden dengesini kurmuş gençler yetiştirmektir.

Bugün gençliği sağlam olmayan, uyuşturucu kullanan, içki, kumar müptelası olan seks bataklığına düşmüş olan ailelerin ve toplumların geleceği, endişe vericidir.

Bir fidan bile verilen öneme, çekilen emeğe, bağlı olarak büyür, gelişir ve meyve verir. Bunun için geleceğimiz yetiştireceğimiz gençliğe bağlıdır.

Gençler iyi insan, iyi vatandaş olarak yetişirlerse bize mutluluk ve huzur kaynağı olacaklardır. İbrahim peygambere boynunu uzatan İsmail, anasına itaat eden Veysel Garani gibi evlatlarımız olacak ve Allah onlar yüzünden bizi hesaba çekmeyecektir.  

0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir