DÜNYAYA ALDANMAMAK GEREKİR
Dünyanın nimetleri, insanın nefsine hep güzel gösterilmiştir. Buna karşılık da dünya nimetleri, insan nefsinin en büyük arzusudur. Sevgili Peygamberimiz: “Ademoğlunun iki dere dolu malı olsa üçüncüsünü de ister. Ademoğlunun ihtiraslı nefsini topraktan başka bir şey doyurmaz.” buyurmuştur.
İnsan, kendinde olan mal ihtirasını kırmadıkça maddenin esiri olmaktan kurtulamaz. Dünyaya olan tamahı insanı insana, insanı paraya, insanı mala esir eder. İnsan artık bütün ömrünü mal toplamak için harcar. Dünya nimetleri peşinde koşarken neticede ahiret nimetlerinden mahrum olur.
Hz.Osman (ra) bir gün Ebu Zer’e bir miktar mal göndererek kölesine:
- “Eğer Ebu Zer bu malı benden kabul ederse seni. azad edeceğim” der.
Ebu Zer malı kabul etmez. Bunun üzerine köle:
- “Efendim ne olur kabul edin. Çünkü siz bunu alırsanız ben hürriyetime kavuşacağım” der.
Ebu Zer, şu cevabı verir:
-“Bu malı kabul etmem seni hürriyetine kavuşturacak, beni ise köle edecek.”
Peygamberimizin şu uyarılarına dikkatle kulak verelim:
“Dünya işlerine kendinizi fazlasıyla vermekten sakınınız. Muhakkak ki, en çok önem verdiği şey dünya olan kimsenin, dünya hayatını kazanmaya yönelik meşguliyetlerini Allah arttırır. Fakirliği de iki gözü arasına kor. Yani gözü doymaz olur. Çalışma ve gayretinin büyüğü ahiret olan kimsenin Allah işlerini düzenler. Zenginliği de kalbine kor.”
Ebu Hazim’e sorarlar:
- “Dünya hayatı nedir?” cevap verir:
“Geçmişi rüya, geleceği bitip tükenmeyen arzulardır.”
Eğer insan bu arzulara kapılıp, aç gözlülük ederek ahiretini unutup dünyaya tapacak olursa kendine zulmetmiş olur. Çünkü dünyanın görevi insanı taşımaktır. İnsan dünyayı taşmaya kalkarsa altında ezilir, kendine yazık etmiş olur. Bu duruma düşmememiz için Rabbimiz bizi şöyle uyarmıştır:
“Ey insanlar! Şüphe yok ki Allah’ın vaadi (Ölümden sonra dirilmek) haktır. 0 halde sakın dünya hayatı sizi aldatmasın” (Fatır :5)
“Biliniz ki, dünya hayatı oyun oyalama, süslenme, aranızda övünme ve daha çok mal ve evlat sahibi olmaktan ibarettir.” (Hadid: 20)
Buradan şöyle bir soru çıkarılabilir: Dünya fanidir, geçicidir. Öyleyse dünyayı terk mi edeceğiz? Bu soruya verilecek cevap “hayır” olacaktır. Nasıl ahireti unutup dünyaya dört elle sarılmak, İslam’a aykırı ise dünyadan el etek çekerek sırf ahireti düşünmek, ahiret için çalışmak da İslam inancına uygun değildir. İslam Dini asla dünyayı terk etmeyi emretmez. Peygamberimiz: “Dünya ahiretin tarlasıdır” buyurmuştur. Yani Ahiret dünyada kazanılacaktır. Diğer bir ifadeyle de: “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışınız” buyrulur.
Hz Ömer yanında Abdurrahman B. Avf olduğu halde Kadisiye ganimetlerinin yanına geldiklerinde Halife Ömer ağlamaya başlar.
-Bugün sevinç günüdür, neşe günüdür, niçin ağlıyorsunuz? denilince
Hz Ömer Şu cevabı verir:
-Evet öyledir. Fakat bu kadar mal kimin eline geçtiyse aralarında kin ve düşmanlık yayılmıştır. Ben bize bu kadar malın verilişini ilahi bir imtihandır diye endişe ediyorum” demiştir.
Malın insana yüklediği sorumluluklar vardır. Mal ne kadar çoksa sahibinin sorumluluğunu o oranda arttırır. Bunun için şükrü eda edilen az mal, şükrü eda edilmeyen çok maldan daha hayırlıdır. Kur’an’da: “Allah’ın sana verdiği mal ile ahiret yurdunu ara. Dünyadaki nasibini de unutma. Allah’ın sana yaptığı iyilik gibi sen de iyilik yap. Yeryüzünde bozgunculuk yapma. Allah bozguncuları sevmez.” (Kasas:77) buyrularak malın şükrünün nasıl yapılacağı bildirilmiştir.
Bir gün Hz Ömer (ra) Peygamber Efendimizin evine gelmişti. Etrafa göz attığında pek bir şey göremedi. Üzerine yattığı hasır Peygamberimizin yüzün de iz bıraktığını görünce de gözleri dolu dolu o1muştur. Peygamberimiz:
-“Niçin ağlıyorsun Ya Ömer?” diye sorunca Hz. Ömer:
“Niçin ağlamayayım. Kayseri Kisrası dünya nimetleri içinde yüzüyor. Allah’ın
Resulü ise kuru hasır üzerinde yatıyor” deyince Peygamberimiz
-“Varsın Kisra Kayser dünya nimetlerinden zevklerini alsınlar, safa sürsünler. Ahiret nimetleri bize yeter.”diyerek Üzüntüsünün anlamsız olduğunu belirtmiştir.
Atalarımız: “Ya Rabbi! Çok verip azdırma, az verip bezdirme” diye dua etmişlerdir.
Peygamber (As) “Dünya Müslüman’ın zindanı, kafirin cennetidir” (Tirmizi zühd: 16) demiştir.
Dünya geçicidir. Dünyanın zevki de malı da geçicidir. Makamlar da, şan şöhret de geçicidir. Daha önce de nice insanlar dünyaya sarıldı. Dünyayı mesken edindi ve bırakıp gittiler. Giderken de hiçbir şey götüremediler. Geride Kur’an’ın ifadesiyle: “Onlar geride nice bahçeler, pınarlar, ekinler, güzel konaklar, zevk ve sefasını sürdükleri nice nimetler bırakmıştır. (Duhan: 25-27)
Dünya bir rüya gibidir. Rüyada mal ve varlık sahibi olmak ne ise, dünyada da mal mülk sahibi olmak odur. Dünya varlığı lüks bir otelde gecelemek gibi bir şey. Azrail canı alınca uyanırız o kadar.
Mescid kuşu Salabe Peygamber (AS).’dan mal için dua istedi. Allah Resulü O’na:
- Ya Salabe! Şükrünü eda edebileceğin az mal, şükrünü eda edemeyeceğin çok maldan hayırlıdır” buyurdu.
- Salabe ısrar ediyordu. Allah Resulü dua etti. Salabe zengin oldu. Dünya onu da aldatmıştı. Salabe’nin durumunu soran Peygamber (AS): “Yazık oldu Salabe’ye!” dedi.
Dünya bir yılan gibidir. Ciddi renkli, güzel ve yumuşaktır. Fakat zehiri öldürücüdür. Kanmamak ve aldanmamak gerekir. Aldananı affetmez.
Dünyanın sevilecek güzel şeyleri de var.
Peygamberimiz (sa) buyurdular ki:
- Dünyanızdan bana üç şey sevdirildi.
- Güzel koku
- Helal kadın
- Gözüm nuru olan namaz.
Hz. Ebu Bekir (ra):
Bana da dünyadan üç şey sevdirildi Ya Resulallah
- Senin yüzüne bakmak
- Kızımın Resulallah’ın zevcesi olması,
- Senin yolunda mal harcetmek
Hz. Ömer (ra):
Dünyadan bana da üç şey sevdirildi:
- İyilikle emretmek,
- Kötülükten nehyetmek
- Eski kaftan giymek.
Hz. Osman (ra):
Bana da dünyadan üç şey sevimli oldu:
- Aç doyurmak,
- Kur’an okumak – Çıplak giydirmek.
Hz. Ali (ra):
Ben de dünyadan üç şeyi sevdim:
- Misafire hizmet etmek,
- Yaz gününde oruç tutmak,
- Düşmana kılıç vurmak.
Ne kadar seversek sevelim dünya ve dünyalık şeyler bir gün mutlaka sevenini terk edecektir. Ve bir sürü sorumluluk getirecektir.
Bir gün Ömer Bin Abdülaziz yanındakilerle beraber bir cenazeyi defnetmişlerdi.
Ömer Bin Abdülaziz bir müddet kabrin başında kaldı. Yanındakiler sordu:
“Ey mü’minlerin emiri! Siz bu cenazenin sahibi değilsiniz. Niçin burada bu kadar uzun kaldınız?”
Onlara şu şekilde cevap verdi:
- “Kabir, bana hal lisanı ile onların kefenlerini yırtıyorum, vücutlarını parçalıyorum, kanlarını emiyorum. Hala benden ibret alınmıyor!” diyor.
Bu sözleri söyledikten sonra Halife ağlamaya başladı. Etrafındaki yakınlarına şu nasihatte bulundu: “Dünya ne kadar aldatıcı. Dünyada üstün mevki ve varlık sahibi olmak hiç fayda vermiyor. Genç ihtiyarlıyor; sonunda ölüyor. Sakın dünyanın fani lezzet ve safası bizi aldatmasın. Hani nerede bizden evvel yaşayıp ölümü kendisine uzak görenler? Onlar, sıhhat, güç ve kuvvetlerine aldandılar. Bu yüzden günah işlediler. Çok zavallı kimseler de onlara gıpta edip “Bizde onlar gibi yaşasak!” diyorlardı. Şimdi onlara ne oldu ? toprak bedenlerini yedi; kemikleri kurtlara azık oldu. Halbuki onlar, dünyada iken kuvvetli bir aile çevresi içerisindeydiler. Herkes kendilerine ikram ve iltifat ediyordu.
Şimdi ise heyhat…”
Bir İslam büyüğü dünyayı tarif ederken: “Geçmişi ele geçmeyecek düş, kalanı da bitmek tükenmek bilmeyen arzulardır” demiştir.
Bütün hataların başı, dünya arzularının peşinde koşmaktır.
Hz.Peygamber (AS): “Ashabım, sizin benden sonra şirke düşmenizden korkmuyorum, ancak dünyaya aşırı meylinizden korkuyorum” (R.Salihin: 3/1892) demiştir.
Rabbimiz de: “Ey insanlar! Rabbinizin vaadi haktır. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve o aldatıcı şeytan da Allah hakkında sizi kandırmasın” (Fatr:5)
- “Siz çabucak geçeni (dünya hayatını ve nimetlerini)seviyorsunuz, ahireti bırakıyorsunuz” (Kıyamet: 20) diye uyarmıştır.
Dünyada rızk bellidir, ömür de bellidir. Ne yaparsan yap bunları değiştiremezsin. Hep Allah’ın dediği olur.
İnsanın evveli bir damla su, sonu da topraktır. İnsan doğar doğmaz ölümü beklemeye başlar. Mezar taşına da “doğdu-öldü” yazarlar. Hayat bu kadar kısadır. İki kelimenin arasındaki çizgi kadardır.
İnsan, hırsı uğruna helak olur. Balık çok yemekten ölür, sinek boğazı uğruna gider, kuş tane uğruna kapana kısılır.
Hakim hırsıza sorar:
- “Hiç geleceği düşünmedin mi? Hırsız:
- “Düşünmez olur muyum hiç, hep çaldıklarımı bankaya yatırdım” der.
Ölümle elimizden alınacak olan ve kıyamet günü hesabı bizden sorulacak olan mala hırslanmanın bir manası yok. Her şeyin çoğuna ve en güzeline sahip olma arzusu, insana Allah’ı unutturur, ahireti unutturur.
Hz.Peygamber: “Ademoğlu ihtiyarladıkça, onda iki şey gençleşir; mala karşı hırs ve hayata karşı hırs” (K.Sitte:5/281)
“Ademoğlu bir dere dolusu altını olsa, ikincisini ister. Onun ağzını topraktan başka bir şey dolduramaz” (R.S:1/23) buyurmuştur.
Diğer bir hadiste de şöyle buyurmuştur: “Kim ki, himmetinin en büyüğü dünya olduğu halde sabahlarsa, onun hiç bir şeyde Allah ile ilgili alakası yoktur. Ve Cenab-ı Allah onun kalbine dört haslet yerleştirir. Bu hasletler:
- Bir üzüntü ki, ebediyen ondan kurtulamaz.
- Bir meşgale ki, ebediyen onunla oyalanır.
- Bir fakirlik ki, ebediyen ondan kurtulamaz.
- Bir arzu ve hırs ki, ebediyen onun sonuna varamaz” demiştir.
Gazneli Sultan Mahmud, arkasına aldığı yük dikeniyle giden zayıf bir ihtiyar görür. Onun bu haline acır ve der ki:
- “İhtiyar! Bu zahmetten kurtulman için sana biraz altın mı, bir merkep mi, birkaç koyun mu, yoksa bir bağ mı vereyim?
İhtiyar şu cevabı verir:
- “Altınları ver belime bağlayayım, merkebe bineyim, koyunları önüme katayım, bağa gideyim. Sayende ömrümün kalanını orada geçireyim.
Cevap Sultanın hoşuna gider. İhtiyarın isteklerini yerine getirir.
İşte insanoğlunun dünya arzusu budur.
Hz. peygamber (AS) şöyle buyurur:
“Bir koyun sürüsüne salıverilmiş iki aç kurdun yaptığı zarar, servet ve mevkii düşkünü bir adamın dinine yaptığı zarardan daha büyük değildir” (R: Salihin: 1/487)
Şöyle naklederler:
İsa peygamber, bir gelin görmüş, yaklaşıp duvağını açmış, ne görsün, duvağın altında çirkin bir surat, kocaman dişler. Bu ne? demiş. Cevap olarak:
- “Ben dünyayım, güzel görünürüm, yaklaşanı yerim, cevabını vermiş.
Dünya kime kalmış ki, sana bana kalacak?
Biz aslında dünyada gurbetteyiz, esas yerimiz ahiret. Hz. Peygamber: “Dünyada garip bir yolcu gibi davran” buyurmuştur. (Buhari, Rikak:3)
Mezar taşları geçmişten bize sesleniyor. Neler neler diyor… en son: “Gel seni bekliyorum” diyor. Ne yazık ki insan bunu ne görebiliyor, ne de anlayabiliyor…