DÜNYA MALI YALANDIR
Hayat, dünya nasıl fani ise dünya malı da fanidir. Emanet olarak, imtihan için bize verilmiştir. Bununla beraber bir insana hırs ve dünya sevgisi de verilmiştir
Dünya malı deniz suyu gibidir. İnsan ne kadar içerse içsin kanmaz. İçtikçe içesi gelir.
Yusuf Has Hacib: “Ey yiğit! Bu dünya bir gölge gibidir. Onun peşine düşersen kaçar, sen kaçarsan o sana koşar. Dikkat edersen dünya işi bir seraptır. İnsan tutmak için elini uzattıkça onu kaybeder” demiştir.
Büyüklerimiz mal toplama sevdasına düşmemişlerdir. Dualarında da: “Yarabbi! Az verip bezdirme, çok verip azdırma” diye dua etmişlerdir.
Mal, kula imtihan için verilir. Bakalım onunla ne yapacak, nereye harcayacak, sadakasını, zekatını verecek mi, onunla Allah’ın rızasını mı kazanacak yoksa gazabını mı kazanacak diye verilmiştir.
Mescid kuşu iken Salabe, mal istedi. Sahip olduğu mal onu Allah’tan, Peygamberden uzaklaştırdı. Yazık oldu Salabe’ye!
Çoğumuz mal toplama sevdasında, zekatını bile vermiyoruz. Mirasçılara bırakacağız. Yalnız onun hesabı bizden sorulacak.
İbrahim Ethem, Belh şehrinin sultanı iken biri gelir heybesini indirir, saraya oturur. İbrahim Ethem sorar:
- Kimsin ? Ne istiyorsun?
- Yolcuyum konaklıyorum.
- Burası saray, han değil.
- Peki burası senden evvel kimindi?
- Babamın.
- Ondan evvel kimindi?
- Dedemin. Bunun üzerine o kişi şöyle der.
- Birinin göçüp diğerinin konduğu yer han değil de nedir?
Adam ertesi gün de damda gezinmeye başlar. İbrahim Ethem:
- Ne işin var orada ? der.
- Develerimi arıyorum.
- Damda deve mi aranır? deyince de:
- Sen yumuşak yataklarda, ipek yorganlar altında Allah’ı ararken ben damda develerimi aramışım çok mu? der, çeker gider. Bu olay İbrahim Ethem’in uyanışı olur.
Bugün bir yangınla yok oluveren, depremle yerle bir olan bir şey, her şey demek değildir.
Birileri aldanıyor. Ama kim? Birileri pişman olacak, ama kim? Birileri “Ah, Vah” edecek ama kim? Birileri geri dönmek isteyecek ama kim? Birileri bu imkan verilmeyince “keşke toprak olsaydım” diyecek, ama kim?
Gazali bu konuda şu uyarılarda bulunmuş:
“Vay sana ey nefis, günlerin azaldı. Sermayeni bugünlerde temin edeceksin. Geri kalan günlerinde boşa geçirdiğin günler için ağlasan, kendin için, yine bir eksikliktir. Ya geride kalan günlerini de eskisi gibi kaybeder ve adetin üzerinde ısrar edersen halin nice olur?
Ey nefis, ölümün seni beklediğini, varacağın yerin mezar, yatağının toprak, arkadaşlarının kurt ve böcekler olacağını ve büyük mahşer gününün önünde bulunduğunu bilmiyor musun?
Ey nefis, ölüm askerlerinin kapıda beklemekte olup seni almadan gitmeyeceklerini düşünmüyor musun?
Ey nefis, ölülerin, bir saat olsun bile dünyaya geri dönmeyi temenni ettiklerini, eğer imkan olsa bir saat geri dönüp hiç olmazsa İman ederek geri dönmeleri için bütün dünyayı vermeğe hazır olduklarını bilmiyor musun? Hal bu ki onların temenni edip bulamadıkları imkanlar bugün senin elindedir. Sen onları nasıl gafletle geçirirsin?
Bostan – Gülistan yazarı Sadi Şirazi de şu uyarılarda bulunmuştur:
“Ömrünü boşa geçiren, yararlı ve değerli işler yap mayan göç davulu çalınmasına rağmen dengini hazırlamayan insan yarın mutlaka utanacaktır. Göç sabahında, tatlı uyku yolcuyu yoldan alıkoyar. Bu dünya menziline her uğrayan bir yapı inşa etti. Fakat bırakıp gitti. Yerine gelen de aynı vehmin kurbanı oldu. Oda yitip gitti. Kimseye yar olmadı dünyanın malı mülkü. Geçici olana yüreğini bağlama. Dünya acımasızdır, dost olmaya gelmez, iyi de kötü de göçüp gidecektir dünyadan. Mezara azığını kendin götür, kimseden umma. Hayat, Temmuz güneşiyle eriyen kar gibidir. Eriyip gitmişken, hala bu gurur, bu kibir neden? Ey pazara eli boş ulaşan kişi! Boş keseyle gittiğin pazardan elin boş döneceksin. Henüz yeşilken ekinini biçen, harman zamanı aç kalır.”
Hangi Mal Bizimdir?
İnsanın yiyip içtiği, kullandığı Allah yolunda harcadığı şey malıdır. Yoksa cimrilik edip sakladığı mirasçılarına biriktirdiği ona ait değildir. Yani insanın götürdüğü kendisinindir, geride bıraktığı mirasçılarınındır.
Niceleri çalmış, çırpmış, başkasının hakkını mal diye toplamış, dünyadan başka hiçbir şey düşünmemiş, ama şimdi toprak altında yatıyor. Kimse unutmasın ki bu dünyaya çıplak geldik çıplak gideceğiz. Götüreceğimiz tek şey kefen ve sevaplar…
Hz. Ali (RA): “Ey para! Yuh olsun sana öyle bir şeysin ki, insanın elinden çıkmadıkça bir faydan dokunmaz” demiştir.
Bir mal, hayra harcanmadıysa vebal getirir. Yerinde harcandıysa o zaman fayda verir.
Dünya malı, dışı süslü içi ürperti veren mezar gibidir…
Yarın bir gün ölecek olana; bu dünyadan tok mu gitmek istersin, aç mı gitmek istersin desek, tok aç ne fark eder? Ha tok ha aç… tokun karnındaki onun ayıbı olacak.
Biri mezarlıktan geçerken duvar dibindeki pislikleri göstererek:
- İşte dünya nimetleri. Mezarları göstererek işte yiyenler demiştir.
- Hz. Peygamber, ashabıyla giderken bir oğlak ölüsüne rastlarlar. Peygamber oğlağın kulağından tutar:
- Kim bunu bir dirheme alacak? Ashab:
- Daha az para ile bile olsa almayız derler.
- Neden?
- O bizim ne işimize yarar ki?
- Ücretsiz ister misiniz? Sorusuna:
- Biz onu ne yapalım Ya Resulallah derler.
- Vallahi bu oğlak ölüsü size nasıl kıymetsiz ise, dünya da Allah nezdinde bundan daha kıymetsizdir der Allah Resulü.
Hz. Peygamber (as) şöyle buyurmuştur:
“İnsan ölünce onu üç şey takip eder; aile fertleri, yakın dostları, malı ve ameli. Bunlardan ikisi geri döner. Biri onunla gider. Aile fertleri, dostları ve malı kalır ameli onunla gider.” (Ramuz El Ehadis: 506/8)
İnsanı ilk terk eden en çok önem verdiği malıdır. Yakınları ancak mezarın kapısına kadar gelebilir. Mezardan içeri giren ve insanı yalnız bırakmayan amelidir. İnsan ona da en az önem vermiştir.
Hem yalan dünya, yalancı dünya diyoruz. Hem de yalanlarına kanıyoruz. Dünya sevdasına ahireti unutuyoruz. Ölmeyecek olsak tamam. Ama ebedi ahiret hayatı var. Bu dünya sadece bir durak. Bize verilen emaneti bir müddet muhafaza edeceğiz. Sonra bırakıp gideceğiz.
Bütün arzusu dünya olana Cenab-ı Allah şöyle bir uyarı da bulunuyor:
“Her kim bu çarçabuk geçen dünyayı dilerse, ona dilediği kadarını, dilediğimiz
kadarını veririz. Sonra da onu kınanmış ve kovulmuş olarak gireceği cehenneme sokarız. (İsra: 18)