DÜĞÜNLER NASIL OLMALIDIR?
Bir yanda yabancılaşma bir yanda ilgisizlik ve tepkisizlik sonucu zevkler, tercihler, bunun sonucu da güzel geleneklerimiz değişiyor, eğlence anlayışımız değişiyor.
Son yıllarda düğünlerimiz de milli olmaktan çıkmış, yozlaşmanın kötü örnekleri sergilenir hale gelmiştir.
Düğünler güç gösterisi haline dönüşmüştür. “Benim, düğünüm daha görkemli olsun; daha çok içki içilsin, silah atılsın ve dolarlar kapışılsın, dansözler oynasın” yarışındayız. Orta halli ve fakir aileler bundan olumsuz etkileniyor. Ya zorlanarak ağır yükün altına giriliyor, sıkıntı aile saadetini bile etkiyor veya bazı aileler düğün etmeye cesaret edemiyor, evlenmekten bile vazgeçiliyor.
Geleneklerimiz ve inancımız gereği farlı düğün yapma istekleri fırsat bulamıyor. Yeni nesilden gelen müsbet teklifleri ana babalar: “Ne derler” gerekçesiyle red ediyor. Sevap kazanarak değil, günaha girerek düğünler yapılıyor.
“Müslümanız el hamdilillah, ama nişanlar, düğünler böyle oluyor ne yapalım” baskısından kurtulamıyoruz.
Halbuki her müslüman Türk ailesi, iyiliğe hayra vesile olacak, günahsız, iyiliğe çığır açan, bize yakışan düğünler yapabilir. Böylece mutlu ailenin temeli atılmış ve boşanmaların önüne geçilmiş olur.
Eğer inancımızı devreden çıkarırsak düğün merasimlerimiz günahların bolca işlendiği merasimler oluveriyor. Aklı başında insanlar, dinin emirlerinin yerine getirilişine bakıp “Bu böyle olmamalıdır” diyor. Bir bozulmadır almış başını gidiyor. “Dur!” diyeceğimiz yerde âdeta körüklüyoruz.
Gençlerimiz evlenmenin kutsallığını bilmiyor. Ana baba ne yaptığını bilmiyor.
Çılgınlık gösterileri ön plâna çıkıyor. İnancımıza uygun olmayan şeyleri yapma konusunda kendimizi âdeta mecbur hissediyoruz. Şer güçler, yozlaşmayı, günah işlemeyi ve isyan etmeyi çağdaşlık ölçüsü saymış. İnsanımız; “o ne der? Bu ne der? Diyor da Allah ne der?” demiyor. Daha kurulmadan aile yuvasının temeline dinamit koyuyor.
Şöyle derler : Kırık camdan kiliseye giren karga, kutsal şaraptan içmiş, putun üzerine pislemiş, ortalığı dağıtmış. İçeriye giren papaz şaşırmış ve demiş ki : “Müslümansan niye şarap için? Hristiyansan neden putun üstünü pisledin? “
Sahi, biz neyiz, kimiz? Hangi kimliği taşıyoruz?.
Müslümanlar olarak her şeyin iyisini, hayırlısını ve faydalısını yapmamız gerekmez mi?
Şu halimizle sünnet ve düğün merasimlerimize peygamberimiz çıksa gelse, bizi tanıyacağına ve merasimimizi kabulleneceğine inanıyor musunuz?
Yaptığımız işleri Allah’ın rızasına uygun yapmadığımız için hayrı olmuyor. Yamuk iş yapıyoruz.
Bazıları ; “Ben isteyerek yapmıyorum, isteyerek gitmiyorum” diyerek kendini savunuyor. Böyle şey olmaz.
Saygı duyduğum bir dinleyicimiz düğün davetiyesi getirdi. Kendisine : “Kusura bakma düğünlerimizin manzarası ve düğün salonlarımızın durumu uygun olmuyor, gelemem” dedim. “Zaten sizin gelmeniz uygun olmaz hocam!” dedi. “Bana uygun olmaz da size uygun olur mu? dedim. Boynunu büktü…
Allah’ın razı olmayacağı törenlere gitmeyerek tepki göstermek, başkalarına da örnek olmak ve cesaret vermek sevaptır.
“Davete icabet sünnettir” deniyor. Uygun olmayan davetede gitmemek sünnettir. Hz. Peygamber (SAV) gençken iki defa düğüne gitmek istemiş, yolda uykuya dalıp gidememiştir.
Düğün sahipleri işledikleri günahlardan kurtulmak için bir dua ile veya mevlid okutarak temizlendiklerini zannetmemelidir. Böyle yerlere giden din görevlileri de vebâl altındadır.
Düğün eğlenceleri kad7ın kadına, erkek erkeğe günaha girmeden de yapılabilir. Geleneklerimiz canlandırılabilir.
Allah’ın emri, peygamberin sünneti olan düğün nasip olmuş gelin adayı, müstehcen gelinlik giymeyebilir.
Her türlü israfın istenirse önüne geçilebilir. Lüks davetiyeler yerine broşürler bastırılabilir, fakir fukaranın davet edilidiği sofralar kurulabilir.
Günahsız sohbetlerle, ilâhilerle, tekbirlerle düğünler yapılabilir.