DEVLET ADAMI ADİL OLMALIDIR

a)Allah adaleti emreder:

“Zalim bir hükümdar, bir kaplandan daha yırtıcıdır.”  (Konfüçyüs)

Milletleri, devletleri, iktidarları ayakta tutan adalettir. Adaletin bulunmadığı toplum çöker, devlet yıkılır, iktidar düşer. Adalet nerede varsa orada huzur, birlik, güven vardır; devlet ayaktadır, iktidar güçlüdür.

Derler ki dünya dört şeyle ayakta durur:

“Âlimlerin ilmi, Salihlerin ibadeti, cömertlerin sahaveti, devlet adamının adaleti.” 

Bu gün zulmün haksızlığın kol gezdiği, adaletsizliğin, rüşvetin, kayırmacılığın yaygın olduğu, insanların eşit olmadığı ve vatandaşların devletin imkânlarından eşit yararlanmadığı bir ortamda yaşıyoruz. Bu sebeple âlimlerin ilmine, Salihlerin duasına, zenginlerin cömertliğine ve devlet adamlarının adaletine muhtacız. Kutsal kitabımız da Rabbimiz şöyle buyurur:

“İnanıp yararlı iş işleyenlerin ecirleri tastamam verilecektir. Allah zalimleri sevmez.” (1) “Ey inananlar! Allah için adaleti ayakta tutup, gözeten şahitler olun. Bir topluluğa olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sürüklemesin.” (2) 

“Hükmettiğiniz zaman adaletle hükmediniz. Allah adilleri sever.” (3)

“Allah şüphesiz adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara bakmayı emreder, haksızlığı, fenalığı ve haddi aşmayı yasak eder.” (4) 

Adalet Allah’ın emridir, Allah adil davranmayı, iyilik yapmayı emreder. Zulmün, kötülüğün her çeşidini yasaklar.

Tuğrul Bey, Hemedan ġehri’ne giderken evliyadan Baba Tahir ve Baba Cafer ile karşılaşır.

Atından inerek ellerini öper. Baba Tahir kendisine:

-EY Türk, Allah’ın kullarına ne yapmak istiyorsun. der, Tuğrul Bey:

-Ne emredersen” cevabını verir. Baba Tahir:

-“Allah adalet ve ihsanı emreder” ayetini okuyup, Allah’ın emrini yap” der.

Tuğrul Beyin gözleri yaşarır ve:

-“Öyle yapacağım” diyerek ayrılır.

İnsan anlayışımıza göre yönetici adil olacak, halkına eşit davranacaktır. Haksızlıklara, haksız kazanca, mani olacaktır. Her konuda herkes eşit olarak devletin imkânlarından yararlanacaktır. Zengin-fakir arasında denge kurulacaktır. Herkes dünya nimetlerinden eşit olarak yararlanacaktır. Bu güne kadar yöneticisi adil olan toplumlar huzurlu, mutlu ve zalimin ömrü de hep az olmuştur.

Bir atasözü vardır: “Hükümdarların adaleti, nimetinin bolluğundan daha hayırlıdır.”  II. Murat oğlu Fatih’e nasihatinde şöyle demiştir:

“oğlum, benim bu sözlerim üzerinde iyice düşün ve söylediklerimi sakın unutma. İnşallah sen de benim yaşıma ulaşır, hayatın boyunca neşe, sevinç ve huzur içinde yaşarsın.” 

“Bir an bile olsa sakin adaleti elinden bırakma. Çünkü Yüce Allah da adildir. Bir bakıma sen onun yeryüzündeki temsilcisisin. O sana kendi arzusuyla bazı üstünlükler vermiş ve kullarının başına geçirmiştir.”

“Padişahlar ellerinden terazi tutmuş bir kimseye benzerler. Sen padişah olunca teraziyi doğru tutmanı isterim o zaman Allahü Teâlâ dahi sana doğru nazar eder. Her şey Allah’ın malumudur.” (5) 

b)Zulmün Ömrü Kısa Olur:

Sultan Mehmet, adaleti elden bırakmadığı için büyümüş, Allah O’na fetihler nasip etmiştir.

Fatih sultan Mehmet olmuştur. Bir gün çok sevdiği Mahmut Paşa’yı vezirlikten azletmiştir. Fakat paşa bunun sebebini bir türlü öğrenememiştir. Bir zaman sonra tekrar göreve getirilince, sebebini sormuş, fatih de şöyle demiştir:

-“Arnavutluk’ta zulmeden bir beyin tarafı tutulmuş, eğer onun zulümden haberin yoksa gafilsin. Yok, haberin varsa zulme iştiral etmişsin. Gafletle, zulümle Allah’ın kulları yönetilmez. Vazife iyi yapılmayınca memleket imar görmez, halk refah bulmaz.” Tarihimizde zulmeden yönetici hemen hemen olmamıştır. Din, mezhep, millet farkı gözetmeden adaletleri herkese şamil olduğundan “Adil sultan” diye anılmışlardır. “sultan Gıyasettin Balaban: “Benim bütün yapabileceğim, zalimlerin zulmünü ezmek ve kanun karşısında herkesin eşit olmasını sağlamaktır. Devletin ihtişamı, tebaası sadık ve disiplinli kılabilmesine bağlıdır. Zenginleri daha varlıklı veya fakirleri mutlu yapabilmesine değil. Bu ancak isyanların doğmasına sebep olur. Adil ve hak sahibi olmak, tahtın devamlılığının garantisidir. Zulümkar hükümdar rüzgâr altındaki muma benzer.” demiştir.(6) 

II. murat, kendisine yaranmak için halktan fazla vergi toplayan defterdarı “Halka zulmeden defterdar bize gerekmez” diyerek görevinden almış, zulme göz yummamıştır.

Devlet yönetiminde keyfi idare olmaz. İdare, adalet ve vicdana göre olur. Aksi halde işler karışır, düzen bozulur, zulüm ve adaletsizlik yayılır. Hak, hak sahibine verilmedikçe haksızlıklar önlenemez. İnsanın yaptığı her haksızlık, her adaletsizlik yarın sorulacaktır. Boynuna dolanacak, sırtına yüklenecektir. Bunun için herkes hesabını verebileceği, götürebileceği kadarına razı olmalıdır.

Emevi halifesi II. Hakem (961-976) kendine köşk yaptırmak ister. Arsası yetmediği için ustalar yandaki arsadan bir miktar alırlar.

Arsa sahibi bir kadındır. Kurtuba Kadısı Beşir’e şikâyette bulunur.

Beşir, bir binek hayvan ve bir çuvalla kadının arasına gider. Çuvalı toprakla doldurur. Köşkün penceresinden seyretmekte olan II. Hakem’e:

-“Bana biraz yardım eder misin? ġu çuvalı yükleyelim.” der.

Halife aşağıya iner, beraberce yüklenirler, çuvalı kaldıramazlar. Bunun üzerine kadı Beşir: -“Bu toprak zorla aldığın bahçenin ancak bir miktarıdır. ġimdi bu kadarını kaldıramıyorsun yarın o koca bahçeyi nasıl kaldıracaksın?” der.

 Halife bunun üzerine kadının hakkını verip helalleşir. (7) İnsanlığın son peygamberi şöyle buyurur:

“Âlimlerin en fenası, merhametsiz ve katı yürekli olup, şiddetle muamele edendir.”(8) “Her hangi bir kimse ki, Allah onu bir halkı güdüp himaye etmek üzere idareci yapar, o da öldüğü gün idare ettiği halka hıyanet etmiş(aldatmış) olarak ölürse Allah ona cenneti haram kılar.” (9)

“Her kim ümmetimin işlerinden bir şeyi üzerine alır da onlara meşekkat verirse Allah’ım! Sen de ona meşekkat ver. Her kimse ümmetimin işlerinden bir şeyi üzerine alıp onlara merhametle muamele ederse Allah’ım sen de ona merhametle muamele et.” (10) ġairin de ifade ettiği gibi:

“ Ne kendisi eyledi rahat, ne halka verdi huzur, 

Göçtü gitti bu cihandan, dayansın ehl-i kubur.” 

Kötü ve zalim insan dünyada kendisi rahat yüzü görmez. İnsanlara dayanılmaz acılar verir.

Ölse gitse bile insanlar onun zulmünden kurtulamaz.

Bir zamanlar zalim bir muhtar ölüm döşeğinde zulmettiği köylüleri çağırır. Helalleşmek istediğini söyler. Köylüler hep bir ağızdan “helal olsun” derler. Muhtarda “Olmaz siz isteyerek helal etmiyorsunuz” der ve ilave eder:

“Ben ölünce ayaklarımdan asacaksınız. Zulmün, zalimin sonu budur diyeceksiniz. Yüzüme tüküreceksiniz. Ondan sonra da hakkınızı helal edeceksiniz. Ben size çok ettim. Bunu böyle yapın.” der ve ölür. Öldükten sonra köylüler sözlerini vasiyet kabul edip öyle yaparlar. Tam ayaklarından astıkları sırada oradan geçmekte olan jandarmalar bu hali görür. Köylüleri toplayıp götürürler. Günlerce nezaret, dayak, mahkeme… Nihayet zavallıyı ayaklarından asarak döve döve öldürme suçundan… Köylüler sessizlik içindeyken içlerinden biri ayağa kalkarak:

-“Hayatta iken çekmediğimiz kalmadı. Geberdin gittin hala yakamızı bırakmadın.” der.

Zalim hükümdarlardan biri olan Haccac, ermişlerden birine:

-“İşlerin en hayırlısı hangisidir?” demiş, o da:

-“Senin için öğleye kadar uyumandır” cevabını vermiştir.

-“Nasıl olur?” deyince de:

-“çünkü sen uyurken insanlar senden emin oluyor.” Cevabını verir. Bunun üzerine Haccac, ulukişiye:

-“Benim için dua et”der. Ulukişi:

-“Allah’ım, bu adamın canını biran önce al” diye dua eder. Haccac kızar, kılıcını çeker:

-“Ben senden hayır dua istedim, beddua değil” der. Ulu kişi:

-“Ben senin için hayır dua ettim. Uzun ömür senin bir yandan zulmüne diğer yandan günahını arttırır ve hesabını vermen güç olur.” Cevabını verir. c) Sultana Adalet Yakışır:

İnancımıza göre insanlara adil davranılacaktır. Hz. Ömer bir gün Müslüman olmayan bir ihtiyarın dilendiğini görür. Ona:

-“Niçin dileniyorsun? der. O da:

-“Cizyemi ödeyebilmek için, cevabını verir. Bunun üzerine Ömer, hazine memuruna: -“İnsanların gençliklerinde hizmetlerinden faydalanıp da ihtiyarlık zamanlarında geçimlerini sağlamazsak adil davranmamış oluruz.” demiş ve maaş bağlanmasını emretmiştir. Yıllarca devlete, millete hizmet etmiş, memur, işçi, istiklal gazileri, şehit yakınları veya vatandaşlık görevini bir ömür boyunca yapmış vatandaşların hastalık, ihtiyarlık anlarında gereken ilgi gösterilmezse bu zulüm olur.

Türk geleneğinde de insana zulüm yoktur. Tarih boyunca Türk devlet adamları mağlup ettikleri milletlere:

-“Askerlerim size zulmetti mi?” diye sormuş,

-“Hayır” cevabını alınca da Allah’a şükretmişlerdir. Bunun içindir ki Türk idaresini tercih edenler, Türkleri ülkelerine davet edenler olmuş, kendi topraklarında Türkleri çiçeklerle karşılamışlardır. Üç kitada kurulan hâkimiyet, zorbalıkla değil adaletle kurulmuştur. Kendi insanımız da yöneticilerinin iyi niyetine, adaletine hep güvenmiş, itaat etmiş, gerektiğinde canını bile vermiştir.

IV. murat ölünce yerine kardeşi sultan İbrahim geçecektir. Sultan kendisini tahta oturtmak isteyen sadrazama:

-“Dur lala, deyip ellerini kaldırır ve şu duayı eder:

-“Ya Rabbi! Sana hamd ederim ki, benim gibi zayıf kuluna bu makamı layık gördün. Bu makamda cihana hükmeden bir kudrete sahip olacağım. Ya Rabbi, ben bu kudreti kötüye kullanır, kullarını zulüm altında inletirsem, masum insanların üstünde bir kâbus olursam, o zaman azamet ve kudretinle beni kahret. Böylece masum insanları benim zulmümden kurtar.” Ve sonra da “Bismillah” deyip tahta oturur.  

Devlet adamı, halkın sıkıntı çektiği her konu ile yakından ilgilenecektir. Yemesi, içmesi, geçinmesi, işi, korumak zorunda olduğu insani değerleri ile ilgilenecek, huzur ve emniyet içinde hayatının devamını sağlayacaktır. Kendi kaprislerine kapılıp, halkın üstünde zevk safa sürmeyecektir.

Bizans kralı, Halife Ömer’in durumunu, ne yapmak istediğini öğrenmek için elçi gönderir.

Elçi Medine’ye gelir Ömer’i bulamaz. ġehir dışına gitti derler.

Elçi Ömer’i şehir dışında kolunu başının altına koymuş uyuyor bulur. Bu hali gören elçi çok etkilenir ve kendi kendine:

-“Diğer devletlerin krallarının korkusundan titrediği kimsenin böyle ıssız yerde uyuması, muhakkak adil olup, emniyet içinde olduğu içindir. Bizim krallar zalim olduğu için korku içindedirler. İslam dininin hak olduğuna şahitlik ederim.” diyerek Müslüman olmuştur. Zembilli Ali Cemali Efendi, padişaha her karşılaştığında “Allah zalimleri sevmez.” Ayetini okuyarak söze başlardı.(11)

Y.S. Selim, mısır seferine giderken yolda mola vermiş, halkın bağ ve bahçelerinin içinden geçmiş askerine “ canım meyve istedi” kimin yanında varsa diye haber salmış, asker: “Padişah bizi eşkıya mı zanneder” deyince de Yavuz: “ Allah’a şükürler olsun. Eğer halkın bağ ve bahçelerinden bir şeyler almış olsaydınız Mısır seferinden vazgeçecektim. Çünkü Allah haram yiyen askere zafer nasip etmez.” demiş, yola devam etmiştir.

Yolda bir gayri Müslümden ödünç para alınır. Dönüşte öldüğü anlaşılınca defterdar, adamın öldüğünü, varislerinin zengin olduğunu, paranın hazineye aktarılmasının uygun olacağını söyleyince yavuz hiddetlenmiş:

-“Ölene rahmet, malına bereket, çocuklarına sıhhat ve afiyet, zalime lânet” deyip defterdarı görevinden almıştır.  II. murat hazineyi zenginleştirme teklifinde bulunan vezirine nasıl bu işi yapacağını sorar. Veziri: -“Efendim, halktan bazıları çok zengin. Bunların paralarının bir kısmı alınabilir” der. Padişah kızar vezirin vazifesinden alındığını bildirerek oradakilere: “bizim askerimiz gazi askeridir. Bir padişah haram yer ve askerine haram yedirirse asker harami olur” der. d)Yönetici Adil olursa:

Baştaki yöneticinin, tutumu, yaşayışı, düşüncesi çok önemlidir. Baştakiler adil ve ahlaklı olursa halk da öyle olur.

İran’ın fethinden sonra Hz. Ömer’e İran hükümdarı Kisra’nın kılıcı, kemer ve mücevheratı getirildiğinde Halife:

-“Bunu getiren millet kendisine güvenilir bir millettir” deyince, Hz. Ali: 

-“Sen dürüst olduğun için halk da dürüst davranıyor.” Cevabını verir.

Bir gün Hz. Ömer, Mekke’den Medine’ye giderken çocuğun güttüğü bir sürü görür, ona yaklaşır, kuzulardan birini satmasını söyler. Çocuğun cevabı “Hayır” olur. Halife Ömer’in “Neden?” sorusuna çocuk:

-“Sürü benim değil” der. Ömer (r.a):

-“Daha iyi ya, kuzuyu kurt kaptı dersin olur biter.” deyince çocuk:

-“Belki efendimi aldatmam mümkündür. Ama bizi gören Allah’ı aldatmamız mümkün mü?” deyince halife Ömer, Allah’a şükreder.

Bizans imparatoru Herakliyus’un büyük bir ordu hazırlayarak harekete geçtiği haberi alınır alınmaz İslam ordusunun kumandanı Ebu Ubeyde Suriye’deki valilere talimat göndererek Müslüman olmayan halktan onların korunmaları için alınan cizyelerin (vergi) geri verilmesini emreder. Halka da İslam ordularının savaştığı, dolayısıyla himaye edemeyeceklerinin duyurulmasını ister.

Baştakiler haram bilmez, helal bilmez, deveyi hamuduyla yutar, servet üstüne servet biriktirirse, halkından iyilik, doğruluk bekleyemez. Devlet adamı halkından beklediğini önce kendisinde uygulamalıdır. Doğruluk istiyorsa önce kendisi doğru olmalıdır. Tasarruf istiyorsa önce kendisi yapmalıdır. Sıkıntıyı da refah ve mutluluğu da halkı ile adil bir şekilde paylaşmalıdır. 

Peygamberimiz adil ve halkı için çalışan devlet adamını cennetle müjdelemiştir.(12)

Zalim amir veya hükümdara da rıza göstermemeye cihad saymıştır.(13)

Devlet adamının görevi, halkın işlerini adalet üzerine görmektir. Nizam-ül Mülk, siyasetname adlı eserinde, zulüm görmüş insanların haftada iki gün dinlenerek mazlumun hakkını iade etmemesi, halkı dinleyip dertlerine kulak asmaması halinde başkanın zalim olacağını kaydeder.(14)

Yusuf Has Hacip de: “ Memlekette uzun müddet hüküm sürmek isterse halkı korumalısın.

Halkı adil bir şekilde idare etmelisin.” der.(15)

Ömer Bin Abdülaziz devlet başkanı olunca âlimlerden Hasan-ı Basri’ye bir mektup yazarak adil devlet başkanının vasıflarını yazmasını ister. Hasan-ı Basri de şunları yazar: “Allah adil devlet başkanını her eğrinin doğrultucusu, her zalimi yola getirici, her darda kalanın sığınacağı çaresi kılmıştır.”

“Adil devlet başkanı develerine düşkün olanlar için otlağın en iyisini arayan, onları tehlikeli otlaklardan koruyan, yırtıcı hayvanlardan himaye eden, soğuk ve sıcağın zararlarından muhafaza eden çoban gibidir.” 

“Adaletli başkan organlar arasında kalp gibidir. Diğer organlar onun iyi olması ile iyi olur.

Bozulmasıyla bozulur.”

“Allah’ın kulları hakkında cahillerin hükmü ile hüküm verme. Onlar hakkında zalimlerin tuttuğu yolu tutma. Kendini büyük görenleri çaresizlere musallat etme. Böyle yaparsan kendi günahınla beraber onların günahını da yüklenirsin Allah’ın Selamı, rahmeti ve bereketi üzerine olsun.”

Bir insanın görev alması, başkasına görev vermesi son derece önemli bir husustur. Bir gün Harun Reşit ava çıkmıştır. Dağda bir kadının kuzusunu kurt kaptığı için Halife’ye beddua ettiğini görür. Kadına:

-“Dağda kuzunu kapan kurdu başkan ne yapsın?” deyince kadın:

-“Başkan adil olsaydı tedbirli olurdu. İyi bir vali tayin eder, o da iyi kimseleri göreve getirir, bizi yönetenleri dikkatli seçer, onlarda iyi bir koruyucu tayin ederdi. Benim kuzumu da kurt yemezdi.” der.

Demek ki, devlet başkanı iyi olunsa emri altındakiler de iyi olacaktır. Göreve getirecekleri de iyi olacaktır. İktidar olmanın anlamı, milleti iyi yönetmektir. Adil yönetmektir. Yönettiği insanların hakkını korumaktır.

Bir zamanlar bir sapık bir kadına saldırır ve tecavüzde bulunur. Kadın davacı olur, adam hapse atılır kısa bir zaman sonra kadın, adamı elini kolunu sallaya sallaya sokaklarda dolaşırken görür. Dünya başına yıkılır. Koşar ilgililere durumu anlatır. “Yoksa kaçtı mı?” der. “Hayır, af çıktı.” Derler. “kim affetti?” diye sorar. “Devlet başkanı” derler. Kadın sorar: “Bu adam benim mi, yoksa başkanın mı ırzına geçti? O kendi ırzına geçen varsa onu affetsin” der. Devlet başkanı mazlumun hakkını koruyacaktır. Mazlumun hakkı korunmazsa o ülkede emniyet kalmaz. Bir ülkede zalim himaye görmemelidir. Eğer bir gurup, bir azınlık saltanat sürecek olursa ülke de zulüm yayılır. 

M. kemal, Mersinde büyük binaları göstererek sorar:

-“Bu köşk kimin? -Kirko’nun,

-Ya şu kimin?? -Yorgo’nun.

-Salamon’un

M. Kemal sinirlenerek sorar:

-“Onlar bu binaları yaparken siz neredeydiniz? Bir ihtiyar cevap verir:

-“Biz Yemen’de, Tuna boylarında, Balkanlar’da, Kafkaslarda, Çanakkale’de, Sakarya’da

Paşam…”

M. kemal daha sonra bu hatırasını anlatmış ve “Cevap veremediğim yegane insan o aksakallı ihtiyar olmuştur.” der.

Baştakilerin görevi cihana düzen vermektir. Buna inanıldığı için tarihimizde yağmacılığa, zulme yer verilmemiştir. İstilacı bir tavırla imha ve sömürü yoluna gidilmemiştir. Azınlıklar asırlarca Türk adaletinin gölgesinde yaşamış hatta imtiyazlı bir hayat sürmüşlerdir. Ne vergi vermişler, ne savaşa gitmişlerdir. Kendilerine “Gâvur” bile dedirtmemişlerdir. Bu da adaletsizliktir.

e)Adalet Mülkün Temelidir:

Osman gazi oğlu Orhan gazi’ye: “Adil ve merhametli ol! Bütün insanlara eşit olarak muamele ve himaye et…” vasiyeti, bütün Osmanlı padişahları tarafından yerine getirilmiştir. Buna karşılık Anibal, İskender, Kayser, Napolyon, Nemrut, Hitler, Lenin, Stalin… Bunlar ne yapmıştır? İnsanlığa ne vermiştir. İşkence, zulüm, kan değil midir?

Bir de tarihin şeref levhaları şu örneklere bakalım:

Kadı Sarı Hızır, Fatih Sultan Mehmed’i Rum ustası ile omuz omuza yargılamış, Fatih’i suçlu bulmuştur. Mahkemeden sonra Fatih kadının huzuruna gelip:

-“Eğer beni padişah diye kayırsaydın, adaleti tecelli ettirmeseydin- kılıcını çekerek-bununla başını uçuracaktım” deyince, Sarı Hızır, oturduğu minderi kaldırmış, sakladığı hançeri gösterip:

-“Eğer padişahım diye böbürlenseydin, adaletin tecellisine mani olsaydın, verdiğim karara rıza göstermeseydin vallahi bunu kalbine saplayacaktım.”demiştir.

Kadı ġüreyh devlet başkanı Hz. Ali ile davacı Yahudi’nin davasına bakmış, gösterilen adalet karşısında Yahudi Müslüman olmuştur.

Hz. Ömer, Yahudi’ye ait bir arazinin üzerine cami inşa ettirir. Bu yanlışı Ömer, camiyi yıktırıp başka yere yaptırmakla düzeltir.(16)

Tarihe baktığımız zaman zalimler, haksızlık edenler güçlü iken bir gün gücünü kaybetmiş, yaptıkları haksızlığın, zulmün cezasını çekmişlerdir.

Bu gün de insana zulmeden, halka çileli, sıkıntılı hayatı reva görenler mutlaka cezalarını çekecek ve ilahi adaletin pençesinden kendilerini kurtaramayacaklardır. Zulüm hiçbir zaman ayakta duramaz. İşte Çavuşesku, 70.000 milis beslediği halde ayakta kalamamış kendi halkı kurşuna dizmiştir. Halkı tarafından cezalandırılan Bulgaristan başkanı Jiykov… Yöneticiye, güç sahibine yakışan şey, adalettir. İnsanlara şefkat ve merhametle muamele etmektir. 

Ermeni ve gürcü kaynakları “Cihanın efendisi Melikşah’ın kalbi bütün Hıristiyanlara karşı şefkatle dolu olduğunu, geçtiği memleket halkları için baba gibi hareket ettiğini ve bu sebeple de birçok ülkelerin kendi arzuları ile onun idaresine girdiklerini yazarlar. Asil ahlakı ve şefkati ile herkes tarafından sevilmiş, kendisine “Adil sultan” denmiştir. Harp ve şiddetle değil gönülleri fethetmek suretiyle hiçbir hükümdarın elde edemediği ülkelere sahip olmuş, kimseye keder vermemiştir.(17)

Orhan gazi ağır ve haksız vergiler toplayan memurlarını en ağır ceza ile cezalandırır. Bir gün askerlere maaş dağıtırken gözüne bir iki delik akçe ilişir. derhal akçeler nedir? diye sorar.

Aldığı cevaplar kendini tatmin etmez. Araştırma yaptırır ve vergi toplayan memura:

-“Bunlar çocukların başlarına iple takılmış altınlardır.” diyerek cezalandırmıştır.

Doğu roma imparatoru Kelbi Rumi, bir elçi ile Hz. Ömer’e hediyeler göndermiştir. Medine’ye gelen elçi Halifenin sarayının nerede olduğunu sormuştur. Halk:

-“Onun sarayı yok, evi var.” Deyince elçi eve gelmiş, evde bulamamış, ancak onu bir ağacın dibinde mışıl mışıl uyur görünce kendini tutamayıp:

-“Ey Ömer, adaletten ayrılmazsın ondan sonra da istediğin yerde uyursun değil mi?”demiştir.  Türk tarihinde beylerin, hakanların ve padişahların koruma görevlileri yoktur. Çünkü adil insan, kimden niçin korunacak? Osmanlı tarihinde şöyle bir olay olmuştur:

I.sultan Abdülmecit, Dolmabahçe sarayında arabaya binmek üzereyken etrafında birkaç silahlı asker görür. Vezire sorar:

-“Bunlar kim? Vezir:

-“muhafızlar efendim! Cevabını verir. Bunun üzerine sultan:

-“Eğer benim düşmanım çoksa, millet beni istemiyorsa bunlar benim neyimi koruyacak?

Bundan böyle bu askerlerle böyle bir görev verilmesin.” diyerek talimat vermiştir. Hz. Ömer’in dediği gibi: “Adalet mülkün temelidir.”

~~~~~~~~~

~~~~~~~~

~~~~~

~~

  1. Al-i İmran Suresi:57
  2. Maida Suresi:8
  3. Hücurat Suresi:9
  4. Nahl Suresi:90
  5. Abdullah Uçman, Fatih Sultan Mehmet’e Nasihatler sf:131,132 İst.1975
  6. M.Aziz Ahmet, Siyasi Tarihi ve Müesseseleriyle Delhi Türk İmparatorluğu sf:252 1001 Temel Eser
  7. Ahmet Refik, Tarih-i Umumi c:5 sf:228
  8. Riyazüs Salihin c:2 sf:77 660 Nolu Hadis
  9. Müslim 227 Nolu Hadis
  10. Müslim 1828 Nolu Hadis
  11. İslam Ansiklopedisi c:4 sf:93
  12. Müslim Terc. C:6 1841 Nolu Hadis, Buhari Tecrid-i Sarih c:2 sf:619
  13. Ramuz el-Ehadis 10 Nolu Hadis
  14. Siyasetname sf:25 Çev.ġerif Çavdaroğlu
  15. Kutadgu Bilig sf:70 Çev.R.R.Arat
  16. Muhammed Hamidullah, İslam’a Giriş sf:236
  17. Prof. Dr. Osman Turan, Türk Cihan Hakimiyeti Mefküresi Tarihi sf:289
0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir