ÇOCUKLARIMIZ VE GENÇLİĞİMİZ

            Çocuğun Eğitimi:

            Çocuk, insanın küçüğüdür. Cenab-ı Allah canlıları yaratırken bütün kötü huyları diğer canlılara vermiş, iyi huyları da insana ayırmıştır. Eğer insan eğitilmeyecek ve terbiye edilmeyecek olursa, hayvani huylu bir varlık olur.

            İnsanın faydalı hale gelebilmesi için eğitilip, terbiye edilmesi lâzımdır.

            Bugün eğitilmemiş, güzel terbiye edilmemiş kimseler, suç işleyen, kaba, kırıcı, merhametsiz kimseler olarak, akla hayale gelmedik işler yapmaktadır. Yaptığı işlere şaşıp, bu nasıl olur, nasıl yapılır? denmektedir. Böylelerinden değil insanlar, hayvanlar bile zarar görüyor.

            Şair şöyle bir ifade kullanmış:

            ‘‘Yılan mısın, kimi görsen sokuyorsun,

            Baykuş musun, nere konsan yıkıyorsun! demiş.

            İnsan küçükken den terbiye edilir. Atalarımız: ‘‘Ağaç yaşken eğilir’’ demişlerdir. Hatta terbiye ana karnında başlar. Ananın yediğinin, yaptığının dinlediği müziğin çocuk üzerinde olumlu, olumsuz etkileri olur.

            Helal gıda ile beslenen çocukla, haramla beslenenin farklı olduğu görülmektedir. Atalarımız: ‘‘Haram yiyenin hârâmi: evladı olur.’’ Gıdanın yansımasının olduğu ifade edilmiştir. Ne derler: Dede koruk yemiş, torunun dişi uyuşmuş’’

            Haram insanın mayasını bozar. Şöyle anlatılır. İstanbul’un bir semtine adı verilen Şeyh Vefa’nın bir oğlu vardır. En büyük zevki şişle sucuların tulumlarını delip arabadan fışkırmasını seyreder. Şeyh Vefa Hazretlerine sucular şikayetçi olurlar.

            Şeyh Vefa, hayret eder. Bu çocuğu haramda yedirmedim ama neden? diye düşünür. Hanımına sorar, cevap bulamazlar.

            Gece hanım türter: Bey ben bir şey hatırladım’’ der ve anlatır: ‘‘Ben hamile iken komşumuza gitmiştim. Komşum mutfağa gidince masada duran portakala elimdeki örgü şişini batırıp emdim…’’

            İşte tulumlara batırılan şiş o şiştir.

            ‘‘Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur’’ derler.

            Beşikteki ninnilerin bile çocuk üzerinde etkisi büyüktür. Çocuğun ilk duyduğu seslerden biri ezan sesi olsun diye çocuğu sağ kulağına ezan, sol kulağına kâmet getirilir ve adı ile çağrılır.

            Çocuk eğitimi ile ilgili bir konferans verilmektedir. Bir anne merak eder, sorar:

            – Efendim, benim bir çocuğum var ne zaman terbiye edeyim? der. Konferans veren sorar:

            – Çocuğunuz kaç yaşında? Anne:

            – Beş yaşında’’ der. Konferans verenin cevabı şöyle olur:

            – Beş yıl gecikmişsiniz derhal eve dönün, geçmişi telafi etmeye çalışın!’’

            Çocuğa küçük yaşta ne verilirse, kalıcı olur. Sonradan eğik fidanı doğrultmaya kalkışılırsa, fidan düzelmez, kırılır.

            Kur’an’da çocukların emanet olduğu, emanete hainlik edilmemesi emredilmiştir. Çocukların imtihan konusu olduğu haber verilmiştir. ‘‘Çocuklarınız sizin için bir imtihandır.’’ (Teğabün:15) buyrulmuştur. Tahrim suresinin 6. Âyetinde de: ‘‘Kendinizi ve aile fertlerini yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.’’ emri vardır.

            Bugün bu uyarılara zamanında dikkat etmeyen nice aileler vardır ki, evladından şikayet etmektedir. Hatta kendi evladına beddua etmektedir.        

            Ana babanın en önemli vazifesi, hayırlı ve faydalı, ölürse yerin kalırsa elin beğeneceği, sadakai cariye olacak, lânet değil rahmet okuyacak evlat yetiştirmektir. Evladını iyi yetiştirmeyen, onun acısını ilk kendi çekecektir.

            Radyoda sığınma evinden 3 amcayı yayına aldım. Babalar günüydü. Program yaptık. Program boyunca ağladılar. Kendilerini bakmayan evlatlarından yakındılar. Dedim ki: ‘‘Siz haklısınız da bu evlatlarınızı kim yetiştirdi. Siz nasıl bir evlat olsun istediniz de onlar olmadı..?’’

Onlar ömür boyu çekecekleri acıyı hak etmiş, kendilerini yakan ateşi kendileri yakmışlardı. Başka nasıl olacaktı ki…

            Peygamberimiz: ‘‘Çocuklarınıza hoş muamele de bulunun ve onları güzel terbiye edin?’’ (Seçme hadisler: 164/45) diye emrediyor.

            Rasûlallah (sav) çocuklara küçük yaştan itibaren dinlerinin öğretilmesini emretmiştir:

            – ‘‘Çocuklarınız konuşmaya başladığında onlara ‘‘Lâilahe illallah’’ demeyi öğretin.’’ (Ramuz el-Ehadis: 33/3)

            – ‘‘Yedi yaşına çocuklarınıza namaz kılmalarını emredin. On yaşında kılmak istemezlerse gerekirse dövün. Aynı zamanda yataklarını ayırın.’’ (Riyaz üs-Salihın: 299)

            Çocuğun iyi insan iyi vatandaş olarak yetişmesi için dini terbiyeye ihtiyacı vardır.

            – ‘‘İslâm’ı öğrenmek için Rasûlallah’a bir heyet gelmişti. Yirmi gün kadar kaldılar, gidecekleri zaman onlara şöyle dedi: ‘‘Ailenize dönün, onlara dinlerini anlatın ve namazı öğretin.’’ (Buhari Ezan: 18)

            ÇOCUĞUN NE GİBİ HAKLARI VARDIR?

            Hep ana baba haklarından bahsedilir. Fakat çocuğun ana baba üzerindeki hakları hep unutulur. O yüzdendir ki, bazı aileler, çocuğu önemsemez ve onları yetiştirip faydalı hale getiremez.

            Şair: ‘‘Kim demiş çocuk küçük şey!

                        Belki en büyük şey!’’ demiştir.

            Allah, her ana babayı çocuğundan sorumlu tutmuştur. Her ana baba çocuğun hesabını vermeden kendi hesabını veremeyecektir.

            Evlat, ana babanın ya cenneti olacak, yada cehennemi olacaktır.

            Evlat iyi yetiştirildiyse, ana babanın dünyada sigortası, ahiret içinde sadakai cariye olacaktır. Evladının yaptığı güzel şeylerden sevap alıp duracaktır.

            Yetiştirilmemiş, hayırsız evlat ise, kıyamete kadar ana babanın kemiklerini sızlatıp duracak ve onun yaptığı her yanlışın sıkıntısını ana baba çekecektir.

            Yetiştirilmiş, hayırlı evlat ana baba hakkına riayet eder. Onlara hep rahmet okur, dua eder. Hayır yapıp ruhuna bağışlar.

            Çocuğun ana baba üzerindeki ana haklarını şöyle sıralayabiliriz:

  1. Ana karnında ve daha sonra helâl gıda ile beslenmesi çocuğun hakkıdır. Çünkü haram

Çocuğun mayasını bozar. Hayatına olumsuz yansır, Haramî olur.

  • Güzel bir isim verilmesi, çocuğun hakkıdır. Kötü isimden çocuk etkilenir. Peygamber (as),

rastladığı kötü isimleri değiştirmiştir. Kıyamet gününde çağrılacağı ismin güzel olmasını öğütlemiştir.

  • Güzel bir terbiye edilmesi çocuğun hakkıdır. Peygamber (as): ‘‘Baba, çocuğuna güzel

terbiyeden daha güzel bir şey vermiş olamaz.’’ buyurur.

            İnsanın eti yenmez, derisi giyilmez. İnsanın güzel ahlakından başka nesi vardır?

            Güzel ahlaklı evladın, ana baba mürüvvetini görür. Başkalarının da şikayet kaynağı olmaz.

  • Çocuğa dinini öğretmek ana babanın en önemli görevidir.    

            Doğumdan sonra sağ kulağına ezan sol kulağına kamet getirilmesi, 7 yaşında namaz öğretilmesi ve kılmalarının sağlanması, peygamber (as)’ın emridir.

            Bugün öyle evlatlar var ki, ana babasının cenaze namazını kılmıyor. Başkaları kılsında

götürüp, gömeyim diye cami avlusunda bekliyor. Mezarı başında Fatiha okuyup dua edemiyor…

            Bir baba, ‘‘oğlum beni dövüyor diye Hz. Ömer’e şikayet ediyor. Hz. Ömer (ra) çocuğu çağırıyor:

            – Babanı dövmeye utanmıyor musun? Baban senden şikayetçi diyor.’’ Çocuk:

            – Efendim benim hiç hakkım yok mu? diye soruyor. Cevap:

            – Var olmaz mı? oluyor. O zaman çocuk:

            – Babam anamla evlenirken bir mecusinin kızını almış, benim adımı karaböcek koymuş, beni iyi terbiye etmemiş ve bana dinimi öğretmedi’’ diyor.

            Bunun üzerine Hz. Ömer babayı çağırıyor:

            – Bu çocuğun dedikleri doğrumu? diyor. Adam:

            – Evet’’ deyince Hz. Ömer (ra):

            – Birde oğlundan şikayet ediyorsun. İyi ki başını yarmamış’’ diyor.

  • İyi bir kimse ile evlendirmek de ana babanın önemli bir görevidir.
  • İmkân oldukça sahip çıkmak, görüp gözetmekle görev devam eder.
  • Ana babanın çocuğa iyi bir örnek olmak görevleri arasındadır. Çocuk için en iyi örnek

ana babasıdır. Çocuk kazandıklarını ana babasından görerek kazanır. Ana baba çocuğunun nasıl olmasını istiyorsa, kendisi öyle olmalıdır. Peygamberimiz: ‘‘Söyleme yap!’’ demiştir. Cenab-ı Allah da ‘‘yapmadığını niye söylüyorsun?’’ diyor.

            Nasreddin Hoca, bahçeyi alt üst eden buzağıyı bırakıp takılı olan anası ineği dövmeye başlıyor:

            – Bahçeye zarar veren yavrusu, sen neden ineği dövüyorsun? diyorlar.

            – Tamam ama bu inek olmasa bu yaramazlığı kimden öğrenecekti? diyor.

  • Çocuğun dövülmesi uygun değildir. Dayağın terbiyede yeri yoktur. Dayak çocuğu

arsız, yalancı ve intikamcı yapar. Çocuk, yediği dayağı unutmaz. Sıra ona gelince iade eder.

            Bir dükkandan adam paraşüt alırken:          

            – Açılmazsa? diyor. Satıcı:

            – Efendim açılmazsa, getirin değiştiririz’’ diyor.

            Bir dahası olmayan, geri dönüşü, telafisi olmayan işlerden biride evlat yetiştirmektir. Zamanında, yaşına göre ne yapıldıysa, o devam eder.

            Her yaşın bir terbiyesi vardır. Terbiye, ihmal edip, edip de sonra verilecek bir şey değildir. Güzel çocuğun güzel gençliği olur. Güzel gençliği olanın güzel adamlığı olur. Onunda güzel bir ihtiyarlığı ve güzel bir ölümü olur. Atalarımız: ‘‘7 sinde ne ise 70 inde de odur’’ demiştir.

            ÇOCUKLARIMIZI BEKLEYEN TEHLİKELER:

            Bugün çocuklarımızın tuzakları çok. Bunlardan bazılarını şöyle sıralayalım:

         – İnancımıza kültürümüze ve benliğimize uymayan eğitim sistemleri. Bugüne kadar denemediğimiz eğitim sistemi yok. Sonra her hükümete ve her bakana göre sistem değişikliği ile çocuklar kobay olarak kullanılıyor.

            Adam iki evliymiş biri yaşlı, biri gençmiş. Gencin yanına gitse, beyaz saçları yolarmış. Yaşlının yanına gitse siyah kılları yolarmış derken adam kel kalmış……

         – Taciz, tecavüz olayları, organ mafyası…

         – Kötü arkadaş ve kötü alışkanlıklar…

         – Çete gurupları…

         – Evden, aileden koparan ideolojiler…

         – Çocuğun tanımadığı misyonerler, Satanistler, Ateistler…

         – İnternet, elden düşmeyen telefon…

         – Sıcak aile ilgisi olmadığı için çocuk aileden uzaklaşıyor. Emniyetle adliye ile erken tanışıyor.

            Çocuk bir kere suç işledi mi artık suç makinesi oluyor.

            Bir defa suça bulaştırılıyor ondan sonra istemese de suç işletiliyor.

         – Çocuklar, özgürlük peşinde. Her şeyin özgürlüğünü istiyor. Çocuk cinsel özgürlük istiyor. Arkadaş ediniyor, aşık oluyor.

         – Çocuk, şiddet yanlısı, acıma duygusu yok, isyankâr. Ana babası dahil hiç acımadan öldürüyor…

         – Çok erken yaşlarda sigara ile alkol ile uyuşturucu ile tanışıyor.

         – Çocuk, tanımadığı kimselerle mesajlaşıyor, arkadaşlık yapıyor. Flört ediyor. Kürtaj oluyor…

         – Dolmuşta, otobüste yolda çocukların konuşmaları, davranışları, giyimleri büyükleri utandırıyor.

         – Kişilik kazandırılmadığı için; evde ana baba, okulda öğretmen, sokakta vatandaş şikayetci oluyor.

         – Toplum yapısı, fıtrata uygun olmadığından çocuk, sokağın, medyanın, her türlü ahlaksızlığın ve idealsizliğin tehdidi altında, Gençliğin alarm veren çığlıklarına kulak tıkanırsa,geleceğimiz elden gidecektir.

            Haç takan bir öğrencinin velisini çağırdım. Çocuk hac’ı çıkarmamakta direndi. Para kazanayım derken evladını kaybeden baba: ‘‘Kalkmak istiyorum, kalkamıyorum hocam!’’ demiş, kalkmak için kendinde güç bulamamıştı.

            Bir İngiliz Prof. yıllarca Türkiye’de çalışmış bir gün meslektaşlarına şöyle soru yöneltmiş:

         – Türk çocuklarına bakıyorum çok zeki. Tanrı aşkına söyleyin bu zeki çocuklardan şu farklı gençleri nasıl elde ediyorsunuz?

            Bir profesörümüz de yıllarca Fransa’da çalışmış. Fransız gençliğini filme almış,

emekli oluca, işte Fransız gençliği demek için bir üniversitemize gelmiş, üniversiteden ayrılırken filimleri çöp kutusuna bırakmış çıkmış. Bakın’’işte Fransız gençliği’’ diyememiş!..

            Genç motorla gidiyor. Bir harlatıyor, önde yaşlı bir teyzeyi fark ediyor. Yandan vurup çantasını düşürüyor. Ardına bakmadan giderken kendini toparlayan teyze:

         – Düşürdün, düşürdün’’ diyor.

            Genç motordan ne düştü diye bakıyor, bir şey göremiyor, yola devam ediyor. Yaşlı kadın tekrar:

         – Düşürdün, düşürdün’’ diyor.

            Genç tekrar bakıyor, tebessüm ediyor. Yaşlı kadın:

         – Düşürdün, düşürdün, ahlakını düşürdün, insanlığını düşürdün’’ diyor…

X                     X                     X

            Genç, korunması lazım. Gencinde kendini koruması lâzım.

            Gencin eğitiminde, korunmasında aile meşgul, bu işi okula bırakıyor. Okul, dışında sokağa bırakıyor. Böylece çocuğu sokak yetiştirip, şekillendiriyor. Çocuk sokakta, kafede, orada burada kaybolup gidiyor. Çocuk, ailenin ihmâlinin kurbanı oluyor.

            Okul idealist insan yetiştirmeye müsait değil. Doktor olacak, mühendis olacak. Başka ideal verilmiyor…

            Gencin büyük bölümü alkol, uyuşturucu ve fuhuş batağında çırpınıyor.

            Genç, ayağı kayıp gece nehre düşmüş. Nehirde çırpınırken bekçi bağırmış: Çık oradan! Burada yüzmenin yasak olduğunu bilmiyor musun? Genç bağırmış. ‘‘Ben yüzmüyorum, boğuluyorum.’’ Bekçi: O başka öyleyse’’ deyip çekip gitmiş…

            Gençliğe kimlik, kişilik kazandırılmalıdır. Genci koruyacak sıcak ve sorumlu aile yuvalarıdır.

            Gençlik, kendini modaya , taklide kurban ediyor. Milli ve mânevi değerlerimizden yoksun. Batı gençliğine özeniyor.

            Genç, sorumlulukları olduğunu bilmiyor. Çünkü ona anlatılmıyor.

            Çare; bugünkü yeni neslin inanmaya ve korunmaya ihtiyacı vardır. Allah, insanların mutlu olmaları için din göndermiştir. İnsan üzerinde toplumda din kadar etkili bir güç yoktur. Dinsiz toplumlar dağılmaya, yıkılmaya mecburdur. İşte dinsizlik üzerine kurulan Rus İmparatorluğu güzel bir örnektir. Açtığı Ahlaksızlık okullarının altında kalmıştır. Dine, dindara karşı olan partiler hep cüce kalmıştır.

            DİNDAR BİR NESİL

            Bugüne kadar dindar bir neslin yetiştirilmesi istenmemiş, hatta böyle bir neslin yetişmemesi için her çareye başvurulmuştur.

         1840’lı yıllarda Ahmet Hamdi Akseki’nin ‘‘peygamberimiz Hz. Muhammed’’ adlı kitabının basılmasına izin verilmemiştir. Nedenini sorunca aldığı cevap, matbuat genel müdürü tarafından bildirilmiştir. Yıl 1943 Nedim Tör:

         – Memleketimizde gençler için dini bir ortam oluşmasına taraftar değiliz.’’

            O yıllarda dinin, Kur’an-ın öğrenilmesi, öğretilmesi suçtur. Çeşmelerdeki besmeleler bile kazınmıştır. İbadet hayatından uzaklaştırmak için ezan, namaz Türkçeye çevrilmiştir.

            1969 da Denizli Lisesine atandım. Din dersi, program dışı, isteğe bağlıydı. Bütün engeller çıkarılıyor, ders yapmamam için ne lazımsa yapılıyordu…

           Bugün ne çekiyorsak temelinde inançsızlık ve acımasızlık yatmıyor mu?

            Alkol, uyuşturucu, kumar, fuhuş bataklığında kimler var? Emniyeti, adliyeyi kimler meşgul ediyor?

            Dindardan niye korkuluyor? Dindar ne demek? Dine bağlı, dinin emirlerini yerine getiren, dinin yasakladığı kötü şeylerden uzak duran demek, değil mi?

            İnsan, hesabını vermeyeceği bir işi yapar mı? yapar. Allah’ı, ahireti yok sayan nasıl yaşar? Menfaatine uygun, nefsine hoş gelen her şeyi yapar mı? yapar.

            Gençler misyonerlerin tuzağına mı düşsün isteniyor. Ateist, Satanist olsun mu isteniyor. İnsana bir din lâzımdır. Siz öğretmezseniz, ona sahip çıkan birileri olur. PKK’lı gençlere İslâm’dan koparmak için dinle, ibadetlerle alay ettiriliyor. İşte senin dinin Zerdüştlük deniliyor.

            Dindar genç , her kötülükten uzak durur, hak gözetir. Kimseye zarar vermek istemez. 26 yıl lisede görev yaptım. Dindar aile çocukları hiç problem olmazlardı.

            Yıllar önce Başbağlar katliamında PKK lı bir genç ateş emri verilince ateş etmekte tereddüt ediyor. Sorguya çekildiğinde şu cevabı veriyor:

         – İlk okulu bitirince bir yıl kadar İ.H.Lisesinde okumuştum. Bir öğretmen Allah’ın ‘‘Bir insanı öldüren, bütün insanları öldürmüş gibidir.’’ diye emrettiğini söylemişti, tereddüdümün sebebi bu!…’’ cevabını verir.

            Aşılanan ağaçla, aşılanmayan, ilaçlanmayan ağacın meyveleri bir olmaz. Biri iyi, biri kurtlu olur…

            İnançlı ile, inançsız bir olmaz. Biri çalar biri bulduğunun sahibini arar.

            Atalarımız: ‘‘Kork Allah’tan korkmayandan’’ demiş.

            İnanan şehit olmak ister, inanmayan şehit olmak ister mi?

            İnanmayan ana baba tanır mı? İnanan cenneti ana baba rızasında aramaz mı?

            Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı (TESEV) nın İ.H.Liler üzerinde yaptığı araştırma sonuçları gerçekleri ortaya koyması bakımından önemli. Araştırma sonucu şöyle:

  • İmam-Hatip Lisesi öğrencileri arasında suç işleme oranı, diğer ortaöğretim kurumlarına oranla yok denecek kadar düşük.
  • Ortaöğrenimde toplumsal bir sorun haline gelen uyuşturucu ve alkol kullanımına,

İmam-Hatip Lisesi öğrencileri arasında hemen hemen hiç rastlanmıyor.

  • İmam-Hatip Lisesi öğrencileri, aldıkları eğitim sebebiyle, toplumla barışık bir kitle oluşturuyor.
  • Din eğitimi, sağlıklı bir müfredat çerçevesinde aldıkları için, İHL öğrencileri, yanlış ve aşırı dini eğitimlere yönelmiyor.
  • Diğer liselerde okunan derslerin yanı sıra dini müfredatı da okumaları, ruhsal yapılarının daha sağlıklı ve dengeli olmasına yardım ediyor.
  • İHL’lerde, öğretmen-öğrenci ilişkileri, çatışmadan çok, saygı, sevgi ve dayanışma anlayışı çerçevesinde gelişiyor.
  • Araştırmalar, bu okullardaki öğrencilerin, aile bağlarının güçlü olduğunu gösteriyor.
  • Banka hortumlama ve diğer organize suçlarda, İmam-Hatip kökenli yönetici ve işadamlarının adı geçmiyor.
  • Kamu görevinde de, hem toplumla ilişkilerde hem de işlerin hakkaniyetle yürütülmesinde İmam-Hatip kökenliler başarılı bulunuyor. (09-02-2012 Akit)

            J.J. Ruso ‘‘Emil’’ adlı eserinde: ‘‘İnanmadan da bir insanın ahlaklı ve faziletli olabileceğini zannediyordum, ne kadar yanılmışım’’ der.

            Peygamber (sav) Ailelerin temelinin sağlam olması için şöyle tavsiyede bulunur: ‘‘Kadınları sırf güzelliği için nikahlamayın. Güzellikleri onları aldatabilir. Sırf malları içinde nikahlamayın. Malları onları azdırabilir. Siz dindar olanla nikâhlanın, mutlu olursunuz.!!

            Bir hadislerinde de şöyle buyurur:

            – Ahir zamanda ana babaları yüzünden vah, vah, yazık o evlatların haline! Oradakiler:

            – İnançsız ana babalardan mı? diye sorunca, peygamberimiz:

            – Hayır, mü’min ana babaları onlara kıydı. Onlara dinlerini öğretmedi’’ buyuruyor.

            Osman Gazi’nin Orhan gaziye son ikazı şu olmuştur:

            – ‘‘Dini gayreti olmayanları ve sefih hayat yaşayanları devlet işlerine yaklaştırma!’’

            ANA BABA NASIL KÖTÜ EVLAT YETİŞTİRİR?

            – İlgisizlik, ihmal,

            – Yanlış eğitim ve terbiye,

            – Kötü örnek olmak,

            – Kaba kırıcı olmak. Dövmek,

            – İyiyi kötüyü tanıtıp, öğretmemek,

            – Çocuğu Televizyona, internete teslim etmek,

            – Çocuğa hakaret ve beddua etmekle istenmeyen evlat yetiştirilmiş olur.

            Adam hocaya gelmiş ve: ‘‘Oğlum kötü bir insan. İstenmeyen şeyler yapıyor… diye şikayet ediyor. Hoca soruyor:

            – Oğluna hiç beddua ettin mi? diyor. Adam:

            – Etmez olur muyum. O beni üzdükçe: ‘‘Sana lânet olsun’’ ‘‘Allah belânı versin’’ dedim.’’ Deyince. Hoca:

            – Oğluna sen kötülüğü istemişsin, sen kötü etmişsin.’’ cevabını vermiş.

            Peygamberimiz: ‘‘Cenab-ı Allah ana babanın duasını red etmez’’ buyurur.

            – Çocuğa ihtiyacı olan din duygusu verilmezse çocuk susuz bırakılan çiçek gibi açmaz, kurur gider.

            Allah’ı cezalandırıcı değil, affedici, ancak kötüleri cezalandırıcı, sadece cehennem değil cennetinde olduğu, kabir azap yeri değil iyilerin istirahat yeri, cennet bahçelerinden bir bahçe olduğu, hayatta insanın yaptığı şeylerin yazıldığı ve iyi-kötü ne varsa hesaba çekileceği, güzelce anlatılırsa, iyi ve faydalı insanlar yetişecektir.

            Hz. Ömer zamanında duvarın ardından bir ses: ‘‘Süte su kat’’

            – Hayır anne, Ömer ne dedi? ‘‘Ömer nerden bilecek, görecek?’’ ‘‘Ömer görmüyorsa, Allah damı görmüyor anne!

            Hz. Ömer o kızı oğlu Abdullah’a alıyor ve ondan Ömer b.Abdul Aziz gibi muhterem bir insan dünyaya geliyor.

            Hz. Ömer Medine yolunda bir çoban çocuk görüyor. Ona: bu koyunlardan birini bana sat’’

 diyor. Çocuk: ‘‘Koyunlar benim değil, satamam’’ diyor. Ömer (ra): Daha iyiya kayboldu, kurt yedi’’

dersin.’’ Çocuk: ‘‘Sahibine öyle derimde Allah’a ne derim? diye cevap veriyor.

            Tekstilde çalışan 16 yaşındaki Mehmet bana soruyor:

            – Hocam sef namaz kılmamız için izin vermiyor. Ben ona hediyeler versem, namaz için izin istesem, Rüşvet olur mu? diyor.

            İşte inancın, işte din eğitiminin gücü! İnsanı ne hale getiriyor bakın?       

           İnsan üzerinde dinden daha etkili bir güç yoktur. Din:

            – Adil, eşit davrandırır, menfaatinden fedakârlık ettirir.

            – Cebindeki parayı yardım, sadaka, zekat diye verdirir.

            – Rahatını, istirahatını terk ettirir, Allah rızası diye iş yaptırır.

            – Herkes uyurken kaldırır, namaz kıldırır.

            – Ağustosun sıcağında oruç tutturur. Nefsi istediği halde yiyip içirmez.

            – Dürüst davrandırır, başkalarının hak ve hukukunu gözettirir.

            – Kurtlar, kuşlar, insanlar yesin diye, yetiştiğini göremeyeceği fidanı diktirir.

            – Herkesin iyiliği için çalışmak zorunda olduğu düşüncesini verir.

            – İhtiyaç sahiplerini düşündürür, hamallık yaptırır.

            – Bulduğunun sahibini arattırır.

            – Aleyhine de oldu doğru söylettirir.

            – Kimsenin görmediği zamanlarda ve yerlerde bile korkuları vardır.

            Soruyorum, bunları başka hangi güç yaptırır?

            Din, kin tutturmaz, gıybet ettirmez, iftira attırmaz. ‘‘Dinim böyle emrediyor’’ der. Allah’ın ayetleri okunduğu zaman inananların kalpleri titrer, kendilerine gelirler.

            Hiç unutmam yıl 1968 Kayseride Kayserispor – Sivasspor karşılaşmasında 40 kişi canından oldu. 39 kişi Sivaslı idi. Sivas ayaklandı, Kayseriye yöneldi. Emniyet kuvvetleri, jandarma durduramadı. Vali megafonu aldı, nafile. Sivas müftüsü megafonla Kur’an’dan iki ayet okudu. O kalabalık önce durdu. Sonra geri döndü. Çok kötü şeyler olacaktı, olmadı.

            Sonuç olarak;

            ‘‘Gençtir hayatını yaşasın’’ dersek yavrularımız elden gider. Çocuk hayatı sokakta, alkolde, kumarda, sapık ilişkilerde görmesin.

            Geçen yıl ailenin sahip olamadığı 27 bin çocuğun kaybolduğu açıklanmıştır. İlgisiz kalınırsa, çocuk kurda-kuşa yem olur. Hayırlı evlat kendiliğinden yetişmez. Çocuk ilgi ister, aşı ister, sevgi ister.

            Çocuk ilgi ister. Maneviyat ister. Maneviyat verilmezse, acımasız, merhametsiz, sorumsuz olur.

            Kendisiyle alay edilen, önemsenmeyen çocuk çekingen olur.

            Her an tenkit edilen, baskı uygulanan çocuk suçluluk hisseder.

            Kendisine güvenilmeyen çocuk yalancı sahtekâr olur. Kimseye güvenmez.        

            Çocuğa dürüst davranılmazsa, çocuk dürüst bir kimse olmaz.

            Tek kelimeyle: ne tohumu atarsan toprak onu bitirir. Çocuk da öyledir. Ne verirsek, onu alır nasıl örnek olursak, öyle olur.

            Amerika’da elektrikli sandalyede idama mahkum edilen suçluya: 

            – Söyleyecek son bir sözün var mı? denir.

            Adam gazetecilere, televizyonculara ve hapishane görevlilerine baktıktan sonra şöyle der:

            – Eğer bana çocukluğumda bu kadar ilgi gösterilmiş olsaydı, bugün burada olmazdım. Bu sandalyede oturmazdım.’’

            Unutmayalım, analar, babalar, eğitimciler, toplumu şekillendiren medya mensupları, bu toplum sizin eserimiz olacak.

            Yeni neslin iyi insan, iyi vatandaş olmasını niyaz ediyorum Cenab-ı Allah’tan.

…………………………

………………..

……….

0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir