ÇOCUĞUN ANA BABASI ÜZERİNDE HAKKI VARDIR
Çoğu zaman ana babanın çocuk üzerindeki haklarından bahsedilir de çocuğun haklarından pek bahsedilmez.
İslam, birinci derecede çocuktan ana babayı sorumlu tutar.
Ekmeğin şeklini veren fırıncıdır. Şekil bozuksa bundan ekmek sorumlu olmaz.
Evladını iyi yetiştiren ana baba için evladından bir şeyler bekleme hakkı vardır.
Ana babanın evladına görevlerinden bazıları şunlardır:
- Güzel ad koymak,
- Sünnet ettirmek,
- Dinini öğretmek, ibadetlere alıştırmak,
- Helal rızıkla beslemek,
- Rızkını temin edecek meslek, sanat öğretmek
- Evlendirmek, hayırlı bir yuva kurmak,
- Sahip çıkmak, korumak, ev edinmesinde yardımcı olmak,
- Hangi yaşta olursa olsun ikaz ve uyarılarda bulunmak görüp, gözetlemek analık babalık görevidir.
Bir adam, Hz. Ömer’e, oğlunu şikayet eder. Hz. Ömer, bu kimsenin oğluna der ki:
- İmandan sonra birinci vazifemiz ana babanın kalbini kırmamaktır. Onlar ne kadar kötü olsalar da, yine her şeyin üstünde hakları vardır. Onların kalbini kıranın ibadeti kabul olmaz. Müslüman doğmamıza ve Müslüman yetişmemize sebep olan ana babamızın kalbini kırarsak cennete nasıl gireriz? Onlar bize hakaret etse de, yalvararak gönüllerini almamız lazımdır. Müslüman ana babamız, bizden razı olmadıkça, Allah-ü Tealanın sevdiği kulu olmak çok zordur.
Çocuk Hz. Ömer’e der ki:
- Ya Emir –el – müminin, söylediklerini aynen kabul ediyorum. Fakat çocuğun ana babası üzerinde hiç mi hakkı yoktur?
Hz. Ömer buyurdu ki:
- Evet, çocuğun da hakkı vardır. Evlenirken çocuklarına anne olacak kızı veya kadını iyi aileden seçmesi, çocuğa güzel bir isim koyması ve dinini öğretmesi gerekir.
Çocuk, Hz. Ömer’e şöyle cevap verdi:
- Babam, bana terbiye nedir öğretmedi. Anam ise, zenci bir Mecusi’nin kızı idi. İsmimi “Karaböcek” koymuş ve Allah’ın kitabından bana bir harf bile öğretmedi. Maalesef dinim hakkında hiçbir şey bilmiyorum.
Hz. Ömer, çocuğun babasına dedi ki:
- Gelmiş, bir de bana oğlunu şikayet ediyorsun; halbuki sen onun hakkını çiğnemiş ve o sana kötülük etmeden, sen ona kötülük etmişsin.
Bir baba da, oğlum beni dövdü diye Hz. Ömer’e şikayet eder.
- Sen oğluna dinini öğrettin mi? diye sorar. O da:
- Hayır, der. Hz. Ömer (r.a):
- Dua et başını yarmamış, der.
Ana baba evlatlarına karşı olan görevlerini yaparlarsa, çocuktan bir şey beklemek hakları olur. Yoksa çorak, bakılmamış, budanmamış bağdan üzüm beklenir mi? Ana baba, yaşayarak, yaparak örnek olmalıdır. “Eğri cetvelin doğru çizgisi olmaz.” Ana baba önce kendini düzeltmelidir.
“Kıyamet gününde bir kimse getirilip cehenneme atılır. Bağırsakları dışarıda, değirmen çeviren merkep gibi döner. Cehennemdekiler toplanıp ona sorar:”
- Bu halin ne? bize iyi şeyler söyleyen sen değil miydin? derler. O da:
- Evet bendim. Lakin söylediğimi yapmazdım, yapmayın dediğimi yapardım, der.
(R.Salihin 196) buyurarak peygamber (as) yapmadan söyleyenin halini bildirmiştir. Yanlış yapmamamız lazım. Eğer elbisenin ilk düğmesini yanlış düğmelersek, bütün düğmeler yanlış düğmelenmiş olur.
Bakın ben yanlış yazıyorum, düzeltmek o kadar zor oluyor ki, veya eksik bıraktığım oluyor, tamamlamak için çok uğraşıyorum. Benim bu yanlış ve eksiklerim telafi edilebilir. Ama çocuk üzerinde, eğitimi konusundaki yanlış ve eksikliklerin telafisi olmuyor…
Terbiye etmenin yeri ve zamanı iyi kollamalıdır. Her zaman her yerde ve herkesin yanında terbiye olmaz. Onur kırıcı olur. Mahcup etmek, azarlamak, dövmek olumsuz etki yapar.
Hz. Peygamberin bir hadisi var. Şöyle buyuruyor:
“Bir kimse dünyada evladını rezil etmek için “Bu benim evladım değildir” derse, Allah da onu kıyamet gününde şahitler huzurunda rezil eder. Bu kısastır.” (Ramuz: 410/4)
Çocukla güzel bir diyalog kurmak lazım. Tatlı dilli, güler yüzlü davranmak lazım. Hiçbir zaman sürtüşme ortamına girmemek lazım.
Bir de çocuğu küçük görmemek ve ihmal etmemek lazımdır. İnce ince, iğne oyaları örüp, çeyiz hazırlamak yerine ince ince çocuklar işlenmelidir. Köpek sevdasına, gezme uğruna ve pembe diziler aşkına çocuk kendi haline bırakılmamalıdır. Her akşam gezmek için yer aramak yanlıştır. Çocuğu ihmal edilmişliğin içine iter. Çocuğu ana kucağı, baba ocağı olgunlaştırır.
Bilhassa çocuk herhangi bir soru sorduğu zaman o soru mutlaka en güzel bir şekilde cevaplandırılmalıdır. Sona bırakılmadığı gibi eksik de bırakılmamalıdır. Ashab –ı kiramdan Ebu Rıfa’a rivayet ediyor: Rasulullah hutbe okurken yanına vardım ve hutbe esnasında dedim ki:
“Ya Rasulullah (kendimi kastederek) garip, yabancı bir adam geldi; dini hakkında bilgi istiyor ve dinini iyice bilmiyor.”
Bunun üzerine Rasulüllah Efendimiz bana döndü, hemen hutbesini yarıda bırakıp indi ve yanıma geldi. Kendisine oturması için – zannedersem ayakları demirden – bir sandalye getirildi. Oraya oturdu ve Allah’ın kendisine öğrettiğinden bana öğretmeye başladı. Sözü bitince döndü: tekrar hutbeye çıktı ve kaldığı yerden devam ederek hutbesini tamamladı.”
Görüldüğü gibi Peygamber Efendimiz, bir ferdi olsun İslam dairesine kazandırabilmek için gerektiğinde farz bir ibadeti dahi – bilahare tamamlamak üzere – yarıda bırakarak tüm gücüyle gayret sarf ediyor. Ve doğan tüm fırsatları mutlaka vakit geçirmeden değerlendiriyordu. (Müslim, Cum’a 60)
Çocukta dini duygu erken gelişir, dini konuları merak eder. Allah’la, peygamberlerle, melekle, cennet cehennemle ilgili sorular sorar.
Onun sorularını tam ve doğru bir şekilde anlatırsak tatmin olur, itikadı düzgün yetişir, İslâm’ın dışında bir arayışa girmez, sapıtmaz, satanist olmaz, Hıristiyan olmaz.
Çocuğumuz niçin misyonerin tuzağına düşüyor, niçin ateist ve satanistlerle ilişki kuruyor? Dinimizi bilmediği için değil mi? eğer İslam öğretilseydi böyle mi olurdu? Olmazdı. Onun dini o zaman İslam olurdu.
Camilere gitseydi, Kur’an dinleseydi, ana baba ona dualarla yatırıp kaldırsaydı, – Yattım Allah kaldır beni, nur içine daldır beni, eğer uyanamazsam Kur’an ile iman ile gönder beni.” Diyerek Allah’la yatıp, Allah’la kalksaydı, şer ve yaramaz olur muydu?
Yavrum seni kim yarattı? Dense, öğretilse, Allah’a isyan eder miydi?
Bir husus da çocuğu geleceğe hazırlamak çok önemlidir. Onu içinde yaşayacağı zamana göre yetiştirmek gerekir.
Ayrıca uyumlu bir şekilde yetiştirmek, sosyal yönüne önem vererek eğitmek, hatta çok yönlü yetiştirmek, iyi bir çevre hazırlamak gerekir.
Çocuğa karşı ve çocuklar arasında adil olmak; hediyede, sevgide, öfkede, mirasta her konuda Allah adaleti emrediyor. Birini diğerine tercih, hata olur. Çocuğun bize karşı güveni sarsılır. Kardeşler arasında da kin ve düşmanlığa sebep olur. Birinin yanında diğerini sevmek veya cezalandırmak, çocuğun nefret duymasına neden olur. Çocuklara adil ve eşit davranmak Allah’ın emridir.
Bir husus da çocuğu aldatmamaktır. “Sana şuna alacağım” deyip almamak, “Şunu vereceğim” deyip vermemek, çocuğun bize karşı güvenini sarsar. Dürüst olmak lazımdır. Yalan söylenilen çocuk, yalan söyler. Aldatılan çocuk da aldatır.
“Babam evde yok” de demek çocuğa resmen yalancı ol mesajı vermek olur.
Çocuğa karşı hoşgörülü ve merhametli olmak esastır. Kızılsa bile çocuğa sezdirilmemelidir. Hz. Peygamber (as):
“Yaratılanlara merhamet edin ki, Allah da size merhamet etsin” (Tirmizi birr: 16) demiştir.
Çocuğa sevdiğini söylemenin, hissettirmenin önemi büyüktür. Zira çocuk sevgi ile büyür.
Sevginin çocuğun büyümesinde ve gelişmesinde önemi büyüktür. Çocuğun yemesi, içmesi kadar, sevgiye de ihtiyacı vardır.
Ayrıca sevgi, çocuğa sevmeyi öğretir…
Çocuklarını sevmediğini söyleyen birini peygamber, görev verecekmiş vermemiş, vazgeçtiğini bildirmiştir.
Çocuklar sevilecektir ki, “evladım” demeye hakkımız olsun. Çocuk kreşlerde, yabancı ellerde değil de ana kucağında baba ocağında yetişirse daha uygun olur. Ama buna ihtiyaç varsa, şefkat ve merhamet gösterecek kişi ve kreşler aranmalıdır. Ailenin dolduramadığı boşluğu dolduracak kimselere her zaman ihtiyaç vardır.