CENAB-I ALLAH (C.C.)
Cenab-ı Allah’ı yanlış tanıyor, yanlış inanıyor ve Allah ile ilgili yanlış söz söyleyebiliyor, O’na karşı yanlış davranabiliyoruz. Bu kasıtlı olduğu gibi bilmezlikten kaynaklanan yanlışlıklar da olabiliyor.
Öncelikle Allah’a imanda hatalar yapılıyor. Mesela;
- Allah’ı şekil olarak düşünmek,
- Allah’a bir yer düşünmek,
- Allah’tan başka tanrı, aracı edinmek,
- Allah’ı gördüğünü, onunla konuştuğunu zannetmek,
- “Kahpe felek”, “Zalim felek” demek,
- “Koca Allah”, “Allah baba”, “Allah dede” demek,
- “Allah be!”, “Hay Allah be!” demek,
- “Allah’ım nerdesin? Görmüyor musun? Duymuyor musun?” gibi ifadeler kullanmak
- Allah’a tanrı demek,
- Allah’ı sadece cezalandıran olarak görmek.
Kısaca Allah inancımız şöyle olmalıdır: Yaratan, yaşatan, yok edecek olandır, Evveli, sonu yoktur,
- Hiçbir şey ona gizli değildir. Bilir, görür, işitir.
- Herhangi bir noksanlığı yoktur,
- O; cisim değildir, şekli yoktur. Eşi benzeri yoktur.
- O; mekândan münezzehtir.
- O’nun dilemesi dışında hiçbir şey olmaz.
- * *
Bazıları; “Görmediğime inanmam”, “Allah olsaydı görürdük,” devamla da; “Göster” diyor.
“Görmediğime inanmam” demek, insanın aklını, ruhunu inkârdır. Görülmeyen yok demek değildir. Şu andaki oksijen, havadaki azot, demirdeki kalsiyum görülmediği için yok mu sayıyoruz?
Bizim gözümüzün yapısı birçok şeyi görmeye engeldir. Kur’an’da:
- “O’na gözler erişemez.” (En’am: 103) Musa Peygambere:
- “Sen beni göremezsin!” (A’raf: 143) buyrulur.
Peygamber (as):
- “Dünyada Allah’ı görmek hiçbir kimseye mümkün ve muvafık değildir,” buyurur. (Hadis Ans:17/1328)
- “Miraçta gördün mü?” Diyenlere: “O bir nurdur nasıl göreyim?” cevabını vermiştir.
Ayet ve hadislere göre Müslümanlar cennette Allah’ı göreceklerdir.
Cenab-ı Allah’a dünyada insanların hangi gözle baktığı önemlidir. Önemli olan yaratılandan yaratana ulaşabilmektir.
- * *
Yaşayışında Allah yokmuş gibi davranmak büyük hata ve büyük talihsizliktir.
Kelime-i Şehadet, Cenab-ı Allah’la yapılan en büyük sözleşmedir. Gâlûbelâ’da verilen söz anlaşmadır. Buna rağmen Allah’sız din, ibadetsiz hayat bazılarının hoşuna gidiyor. Sanki Allah yaratmadı, ibadet yok, itaat yok, emir yok, yasak yok, Allah korkusu yok. Böyle bir hayat hayvani bir hayat bile değildir. Çünkü her hayvanın hayatında düzen vardır, nizam vardır, vazifesini ifa vardır. Hiçbiri itiraz ederek kendisine verilen görevin dışına çıkmaz.
Sanki Allah görmüyor, bilmiyor, hesap sormayacak! Öyle yaşanıyor. Hayır! Allah biliyor, Allah görüyor ve Allah soracak.
- * *
Allah’ın bir şekli olduğuna inanmak hatasına düşenler oluyor:
Yunus: ”Yücelerden yücesin,
Kimse bilmez nicesin,” demiştir.
Biz yeryüzüne, gökyüzüne bakıp Allah’ın varlığını anlarız. Ama O’nun şekli olmadığı için O’nu kavrayamayız.
Peygamber (as): “Aklına ne geliyorsa, Allah ondan başkadır,” demiştir.
Allah’ın eşi benzeri yoktur. İnsan ne şekilde hayal ederse etsin, Allah ondan başkadır. Allah hiçbir şeye benzemez.
Allah’a şekil düşünmek, insanı putperestliğe yöneltir. Geçmişte öyle olmuştur.
Sözün özü: Allah bir cisim ve madde değildir. Bunun için de şekli yoktur.
- * *
Cenab-ı Allah’ı şekil olarak düşünenler, O’na bir yer arama hatasına düşüyorlar. Allah’tan bahsedilince gökyüzüne bakmalar, “Gökte Allah var”, “Gökteki Allah şahit” demeler ve parmakla göğe işaret etmeler bundandır.
Yunus ne güzel ifade etmiş:
- “Ne göktesin ne yerde, Her yerdesin her yerde.”
Cenab-ı Allah ilmi ile kudreti ile her yerde hazır ve nâzırdır. Mekândan da münezzehtir.
Kur’an’da: “O öyle bir Allah’tır ki, yerde de gökte de Allah’tır” (Zuhruf: 84) buyrulur.
Yusuf Has Hacip: “Allah’ı nicesiz ve nasılız bil” der.
- * *
İnsan kendini yaratan, yaşatan ve her an nimet veren lütuflarda, ihsanlarda bulunan Allah’ı kendisinden uzaklarda olduğunu sanıyor. Bilmiyor, görmüyor zannedip, korkmadan, utanmadan isyan edip günah işliyor.
Cenab-ı Allah insana şah damarından daha yakındır. Bir kutsi hadiste: “Hiçbir yere sığmam, mü’min kulumun kalbine sığarım,” buyurur.
Öldükten sonra soracak: “Kulum; ben hep seninleydim. Ya sen kiminleydin?” diyecek.
- * *
“Tanrı” kelimesini bilerek veya bilmeyerek yanlış kullanıyoruz. Bazıları ısrarla “Allah” demiyor, “Tanrı” diyor.
Hiçbir zaman “Tanrı”; “Allah” kelimesinin yerini tutmaz. Tanrı çokluk ifade eder.
Kelime-i Tevhitte “Allah’tan başka tanrı yoktur.” Manası vardır. Süleyman Çelebi mevlidinde: “Birdir Allah ondan artık tanrı yok” der. Allah’ın 99 ismi Esmâu’l-Hüsna’da tanrı kelimesi geçmez.
Allah Kur’an’da: “Allah’tan başka tanrı edinme” diye emreder.(İsra:22)
Bir zamanlar “Tanrı uludur” diye okunan ezan, Müslüman-Türk milletini derinden yaralamıştır.
Mü’min suresinin 62. ve En’am suresinin 102. ayetlerinde: “Allah’tan başka tanrı yoktur” buyrularak Allah’ın ayrı, tanrının ayrı olduğu vurgulanmıştır.
* * *
Allah’tan başka yaratıcı kabul ederek, “Yaratıcı”, “Yarattı” ifadelerini kullanmak İslam inancı açısından şirktir.
Her şeyi yaratan Allah’tır. Allah’tan başka yaratıcı yoktur. Yaratmak kelimesi Cenab-ı Allah için kullanılır. Yaratmak; yoktan var etmek demektir. İnsan var olan bir şeyde değişiklik yapabilir. Mesela; mevcut malzemelerden kendine ev yapar, ev yaratamaz.
Kur’an’ın ifadesiyle:
- “Yaratmak Allah’a mahsustur.” (A’raf:54)
- “Yaratıcı ancak rabbindir.” (Hıcır:86)
- “Her şeyin yaratıcısı Allah’tır.” (En’am:102)
* * *
Yüce Allah’ın yaratıcılığını ve varlığını inkâr temeline dayanan Tabiatçılığı,
Darwinizmi ve tesadüfçülüğü kabul edip savunmak inançsızların en büyük hatalarındandır.
Tabiatı yaratıcı kabul etmek “Tabiat ana” demek gülünçtür. Tabiat, taş, toprak, ağaç, su gibi şeyler değil midir? Bunlar ne yaratmış, neyi var etmiştir? Bunlar kendileri yaratılmış şeylerdir. Tabiatı da, tabiatçıyı da Allah yaratmıştır. Yaratma gücüne sahip tek Allah’tır.
Kur’an’da: “Yaratan, var eden ve şekil veren Allah’tır.” (Haşr:34) buyuran Allah: “Siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratan biz miyiz?” (Vakıa:59) diye soruyor.
Yeryüzünde hiçbir canlı mutasyona uğramamıştır. Her canlıyı Allah kendi türünde ayrı ayrı yaratmıştır.
Darwin’in görüşleri bilim değil, ideolojidir. Kanıtı olmayan bir iddiadır. Bugün belgeler evrimi yalanlıyor.
Darwin’e göre her şey kendiliğinden, tesadüfen var olmuştur. Varlık âleminde tesadüfe asla yer yoktur. Yeryüzünde kendi kendine olan ne vardır?
Kur’an’da: “Her şeyi yaratıp, nizam veren ve mukadderatını tayin eden Allah’tır.” (Furkan:2) buyrulur.
Alexiz Carrel: “Dünyanın neresinde bir şey varsa, orada Allah var,” demiştir.
50 yıllık tabiatçı Alman ateist etrafını dikkatlice inceledikten sonra: “Allah olmadan bu nasıl olur?” demiş ve yanılttığı insanlardan özür dilemiştir.
Her şeyi bir tarafa bırakıp kendimizi ele alalım; parmak izi, DNA, ses, sinir sistemi, sindirim sistemi, damarlar, kalp, akıl, anne sütü vs. Bunlar tesadüf olabilir mi?
* * *
Konuşurken, yazarken, okurken: “Allah” deyip geçiveriyoruz. Allah’ın adını daha dikkatli anmıyoruz.
Allah’ın adını anarken kullanılan dini terimlerin anlamını bilemiyoruz. En önemlilerini şöyle sıralayabiliriz:
- Teâlâ: Yüce olan, dengi bulunmayan.
- Celle celâlüh: Büyüklükte sınırı olmayan.
- Azze ve celle: Aziz, celil, her türlü saygıya layık olan. Zül celal: Celal sahibi, azameti büyük olan.
- * *
Allah’a iman ve ibadet konusunda dikkat edilmediği için şirke düşülüyor.
Allah: “Çoğu Allah’a ancak şirk koşarak inanır.” (Yusuf:106) buyurarak bu tehlikeye işaret ediyor.
Peygamberimizin ifadesiyle: “Şirk, gece karanlığında karıncanın ayak sesinden daha gizlidir.” (Ramuz el-Ehadis:215/16)
Bazı şeyler vardır ki, Cenab-ı Allah’tan başkasına yapılmaz, yapılırsa şirk olur. Mesela;
- Kulluk, ibadet, secde etmek, Yardım beklemek, güvenip dayanmak, Kurban kesmek,
- Rızkını, ecelini onun bunun elinde aramak gibi.
İslam inancına göre;
- Şirk koşanları Allah bağışlamaz,
- Şirk koşan Allah’ın rahmetinden mahrum olur,
- Şirk Allah’a iftiradır,
- Şirk büyük günahların en büyüğüdür, Şirk amelleri boşa çıkarır.
Bu durumda imanda, amelde ve Cenab-ı Allah’la ilişkilerimizde şirke düşmekten son derece kaçınılmalıdır.
Şirkin cezası çok ağırdır. Yapılan güzel amelleri boşa çıkarır, iman gittiği için nikâhta
gider. Namazı kılınmaz, ona dua edilmez, Müslüman ana-babaya mirasçı olamaz ve kestiği hayvanın eti yenmez.
- * *
Cenab-ı Allah’a karşı bazı söz ve davranışlardan kendimizi alamıyoruz. Mesela;
- Allah bize zulmediyor, Allah mallah tanımam,
- Allah bile gelse seni elimden alamaz,
- Buna Allah’ın bile gücü yetmez,
- Allah’ın eli uzundur,
- Gökteki Allah,
- Allah bunu niye yarattı ki, Ben Allah’tan korkmam,
- Allah beni unuttu,
- Onun hakkından Allah bile gelemez,
- Allah’ım nerdesin? Görmüyor musun? Duymuyor musun?
- Allah’tan başkasından bir şey istemek, Allah’tan başkasından yarım beklemek,
- Falan olmasaydı, beni falan öldürecekti, Koca Allah, Allah baba, Allah dede, Allah işe karışmazsa… Demek.
- * *
“Peygamberi sevmek, ona uymak şirktir,” diyerek Müslümanları Peygamber (as)’dan uzaklaştırmaya çalışmak hem yanlıştır, hem de veballi bir iştir.
Cenab-ı Allah Peygamber (as)’ı sevmemizi, O’na salâvat getirip selam göndermemizi ve O’na itaat ederek şefaatini ummamızı emrediyor.
Kur’an’da:
- “Allah’a itaat edin, Resulüme itaat edin.” (Miada:92)
- “Peygamber size ne getirdiyse onu alın. Size neyi yasakladıysa ondan sakının.” (Haşr:7)
- “Allah’a ve Peygambere itaat edin, amellerinizi boşa çıkarmayın.” (Muhammed: 33) buyrulmuş, Peygambere itaat etmemiz emredilmiştir.
Peygamber (as) ile beraber bir başka insanı da severiz. Allah bizzat insanları sevip saymamızı emrediyor. “Sevin” diyor. Çünkü sevmeden fedakârlık yapılmaz, görevler yerine gelmez.
Böyle sevgilerin şirk olduğunu söylemek doğru değildir.
- * *
Kişinin Cenab-ı Allah’la kendi arasında birilerini koyması şirktir.
İnsan kim olursa olsun, ona sığınılmaz. Ondan her ne şekilde olursa olsun beklenti içerisine girilmez.
Allah’tan başkasına kayıtsız şartsız teslim olunmaz.
Allah’tan beklenilen başkasından beklenilmez. Bir hadiste: “Kim Allah’tan başka birine tutunursa, kendisi ona bırakılır,” buyrulur. (Ramuz el-Ehadis:413/3)
Kur’an’da: “Yardım Allah’tandır.” (Al-i İmran:126)
Allah’a yaklaşmak için vasıta aranmaz. (İsra:56-57) Resimle rabıta kurulmaz. Resim İslam’da olmayan bir şeydir.
Kur’an’da: “Allah’la birlikte kimseye yalvarmayın, başkasına kulluk etmeyin,” diye emredilmiştir. (Cin:18)
Dua ederken: “Ya Rabbi! Bu kulunun senin yanında değeri vardır, duamı kabul et” diyerek yatırlarda dua edilmez, vesile kılınmaz.
* * *
Bir fatihaya muhtaç, hesap gününü bekleyenlerden çok şey bekleniyor.
Kişinin makamı, ünvanı ne olursa olsun Gavs (sığınılan) Gavs-ı Azam (büyük sığınak), Ekber, Azam sıfatları ona yakıştırılmaz.
Yatırlarda, orada yatanların kemiklerini sızlatacak şeyler yapılmamalıdır. Bazı insanları ölüler yönetiyor denilirse abartılmış olmaz.
Kabirler, türbeler dua yeri, namaz yeri olamaz. Çaput bağlama, mum yakma ve istek, dilek yeri değildir. Şifa, iş, aş bekleme yeri hiç değildir. İşi bozulan, geçimi bozulan türbelere gidiyor.
Türbelerde kesilen kurbanın, adağın eti yenmez, leş hükmündedir.
Namazlarda: “Rabbimiz! Ancak sana kulluk ederiz ve ancak senden yardım umarız.”
(Fatiha:5) deyip durduğumuz halde bir Fatiha, üç İhlas suresi okusalar da istifade etsek diye bekleşenlerden bir şeyler beklemek büyük hatadır.
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından türbelere uyarı levhaları asılmıştır. Bu levhalarda şunlar yazılıdır: Para atılmaz,
- Adak adanmaz, Mum yakılmaz,
- Kurban kesilmez,
- El-yüz sürülmez,
- Bez, çaput bağlanmaz,
- Taş, para yapıştırılmaz,
- Türbelerin içinde yatılmaz,
- Yiyecek şeyler bırakılmaz,
- Eğilerek, emekleyerek girilmez,
- Türbe ve yatır etrafında dönülmez,
- Türbe ve yatırlardan medet (şifa) umulmaz.
Kısaca ölmüş bir insandan bir şey beklenmez, koruması istenmez, şefaat beklenmez. “Medet”, “Kurtar” denmez. Kabirde, sırat köprüsünde, mahşerde yardım et denmez. Çocuk istenmez. Ölenin dünyada bir tasarrufu kalmamıştır. Üzülerek ifade ediyorum ki bunlar yapılmaktadır.
* * *
El etek öperek, kul köle olarak, kişileri ululaştırarak kurtuluş beklenmez.
İnsan kutsaldır. Allah’tan başkasının önünde eğilmesi uygun değildir. Peygamberimiz kızına: “Peygamber kızıyım diye güvenme” diyerek uyarmıştır. İbrahim Peygamberin babasına, Nuh Peygamberin oğluna, Lût Peygamberin hanımına faydası dokunmamıştır. Allah Kur’an’da: “Kimsenin kimseye fayda vermediği günden sakının,” diye uyarıyor. İnsanın mahşer günü en çok sevdiklerinden kaçacağı haber veriliyor.
El öpmek dinin emri değil, hele ayak öpmek, etek öpmek hiç değil. Peygamber (as) el öpmemiş, el öptürmemiştir. “Falanın elini öpersen günahsız olursun.” Sözü insanı günaha götüren bir sözdür.
Kimse hatasız, günahsız ve kusursuz değildir. Kusursuzluk Allah’a mahsustur. Peygamberlerin bile zelle denilen hataları olmuştur.
Falcıdan, büyücüden bir şey beklenmez. Çünkü gizliliği Allah’tan başkası bilemez.
(Neml:65)
Hızır (as)’dan, Noel babadan, ölenin ruhundan bir şey istenmez ve beklenmez. Hatta doktora: “Doktor beni iyileştir”, “Falan doktor beni iyileştirdi” denmez. Doktor vasıtadır. Şifa Allah’tandır.
* * *
Yapılan dualardan sonra okunacak olan Fatiha’yı ölmüşler, yaşayanlar ve Allah arasında taksim ediyoruz. Şunun için, bunun için, Allah rızası için deyiveriyoruz. Bir şey ya Allah içindir ya da başkası içindir. Bir şey hem Allah için hem de başkası için olmaz. Şirk nedir? Ortak kılmak değil midir? Allah için yapılanı başkası için yapmak değil midir?
Bir sahabi Peygamber (as)’a şöyle der:
- “Bana bir amel söyle ki, bana ve başkalarına faydası olsun, hem de Allah razı olsun.” Peygamberimiz ona:
- “Bir şey ancak Allah için olur,” demiş Zümer suresinin 2. ayetini okumuştur.
- * *
Cenab-ı Allah’tan korktuğunu söyleyende bu korkuyu göremiyoruz. Allah’ın yasaklarından kaçıp emirlerini tutmuyor.
Çocuklara Allah’ı yakıcı, cezalandırıcı olarak tanıtıyor, acizliğimizi Allah’tan korkutarak giderme yoluna gidiyoruz.
Allah korkusu her iyiliğin ve her hayrın başıdır.
Hz. Ömer (ra) halife iken biri O’na:
- “Allah’tan kork ya Ömer!” der.
Hz. Ömer (ra) düşer bayılır, ayılınca kısık ses ve sararmış yüz ile şöyle der:
- “Ömer de kim oluyor ki, Allah’tan korkmayacak.” O böyle olunca, Allah görüyor diye çöldeki koyunlar üzerinde titreyen çoban görüyorsun. “Süte su kattın mı?” diyen anneye; “Ömer ne dedi?” diyen, “Ömer nereden görecek?” deyince de “Ömer görmüyorsa Allah da mı görmüyor anne!” cevabını hatırlıyorsun.
- * *
Allah’a inanmanın manası, Allah’a itaat etmek ve emirlerine, yasaklarına boyun eğmektir. Durum böyleyken isyan ve inkâra sapılıyor. Bunun da cezası ağır oluyor.
Şair şöyle diyor:
“Allah tokadının sedası yoktur,
Vurduğu zaman devası yoktur.”
Aslında itaatsizlik, ibadetsizlik büyük bir cezadır. İtaatsizliği yüzünden Adem (as) cennette yer bulamamış, isyanı yüzünden şeytan ise lanetlenip kovulmuştur.
İsyan ve inkâr içinde olan topluluklar bela ve musibetlerden kurtulamazlar.
İnsan Allah’ın nimetlerinden vazgeçemediği halde nefsine uyup Allah’a muhalefet etmeye çalışıyor. Bilmiyor ki Allah’a muhalefetin sonu Allah’ın o kulu terk etmesi demektir.
Allah’ın bir kulundan imanın ve ibadetin zevkini alması; o kul için en büyük cezadır.
* * *
Allah’ı sevdiğini söyleyen, Allah’ın emirlerini yerine getirerek Allah’ın rızasına uygun iş yapmıyor.
Allah sevgisi taşıyan dili ile daima Allah’ı anar. Gözü ile harama bakmaz. Her şeye ibret nazarı ile bakar. Midesine haram lokma koymaz. Eli harama uzanmaz. Kulağı haram dinlemekten uzak olur. Ayağı hayırlı işlere koşar, Allah yolunda ayağı tozlanır. Niyeti halistir. Çünkü kuru sevgi olmaz. Sevgi sözde değil özdedir.
Şair: “Sen Allah’ı seversen,
Allah seni sevmez mi?” diyor.
Peygamber (sav) şöyle anlatır:
- “Bir adam vardı. Bir din kardeşini ziyaret için yola çıktı. Allah’ın görevlendirdiği melek önüne çıkıp sordu:
- Nereye?
- Bir kardeşime ziyarete gidiyorum.
- Senin akraban mı?
- Hayır.
- Ondan elde edeceğin bir menfaat mi var?
- Hayır. Ben onu sırf Allah rızası için ziyarete gidiyorum.
Melek ona dedi ki:
- Sen onu nasıl seviyorsan Allah’ta seni öyle seviyor.” (Müslim Birr:38)
Bir kutsi hadiste Cenab-ı Allah şöyle buyuruyor:
- “Kulum beni sevince ben de onu severim. Onu sevince, onun adeta konuşan dili, işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum.” (Buhari, Rikak:38)
Cenab-ı Allah ancak rızası için yapılan işleri kabul eder. Onun için davranışlar, arzu ve isteklerde Allah rızası hedeflenmelidir. Kul Allah’tan razı olmadan; Allah kuldan razı olmaz.
Allah’ı razı edebilmek için bir şeyler yapılmalı, bir şeyler terk edilmeli, bir şeylere katlanılmalı ki maksat hâsıl olsun.
- * *
Normal hallerin dışına çıkılınca insan büyük bir imtihana tabii tutuluyor. Allah’a güveni sarsılıyor, tereddütler ve arayışlar başlıyor.
İslam inancına göre; kulluk yalnız Allah’a yağılacak, ne beklenir, ne istenirse Allah’tan istenecek, sadece Allah’a güvenilip Allah’a dayanılacaktır.
Mehmet Akif şöyle demiştir:
“Allah’a dayan sâye sarıl hikmete râm ol. Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol!”
Bir şair de:
“Güvenirsen Allah’a güven, Murad almaz yüz çeviren,” demiştir.
- * *
İnsanlar Allah’a inanmadan da doğru dürüst olabileceği zannediliyor. “Falan inanmadığı halde dürüst” diyenler oluyor.
Bir insan Allah’a inanmıyorsa, ahrete inanmıyorsa neye göre fedakârlık yapacak, neye göre doğru olacak? İnanmayana haydi sadaka verdir bakalım. “Fakirlere malından zekât ver” de bakalım verecek mi? Sevap beklemez, cennet beklemez. Hesaba, sorguya inanmayan neyin hazırlığını yapacak?
Atalarımız: “Allah’ı olmayanın ahlakı olmaz”, “Kork Allah’tan korkmayandan” demişlerdir.
Şairde:
- “Ne irfandır veren ahlaka yükseklik ne vicdandır, Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.”
Derken, Alman fizolofu Kont da: “Eğer Allah olmasaydı, ahlakı ve ahlaki davranışları sağlayabilmek için O’nu biz düşünmek zorunda kalacaktık” der.
İnanan insan: “Allah biliyor, Allah görüyor ve Allah soracak” diye düşünür, kendine çeki düzen verir.
Tarihte inançsız toplumlar ahlaksızlıkları yüzünden hep felakete sürüklenmişlerdir.
J.J.Ruso: “Allah’a inanmadan da bir insanın faziletli olabileceğini sanırdım, ne kadar yanılmışım.” İtirafında bulunmuştur.
Remzi Oğuz Arık da: “İnanmayanlar; şahsiyet haline gelemezler. Her gün başka başka insanlardır. Onlara asla inanamaz ve güvenemezsiniz,” demiş ve böyle bir tespitte bulunmuştur.
* * *
Her zaman Cenab-ı Allah’a karşı hüsn-ü zanda bulunulmuyor. İyi niyet taşınmıyor, olumlu düşünülmüyor, karamsar olunuyor, Allah’ın rahmetinden ümit kesiliyor, Allah beni affetmez diye düşünülüyor.
Unutulmamalıdır ki; insan Allah hakkında nasıl düşünür ve Allah’ı nasıl bilirse, Allah o kuluna öyle muamele edecektir. Kul ne hal üzere ölürse öyle dirilecektir.
Bir kutsi hadiste: “Ben kulumun zannına göreyim, beni nasıl düşünürse öyleyim,” buyruluyor. (Buhari, Tevhid:35)
Cenab-ı Allah, affedeceğim deyip dururken ümit kesmek Allah’a itaatsizliktir. Allah şöyle buyuruyor:
- “Ey günah işlemekte haddi aşanlar! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz. Çünkü Allah, tövbe edenlerin günahlarını affeder.” (Zümer:53)
Bir ayette de: “Allah’ın rahmetinden ancak kâfirler ümit keser” buyrulmuştur.
- * *
En büyük kim? Bu konuda emin değiliz. En büyük sensin, en büyük falan, en büyük falan takım deniliyor.
Biz diyoruz ki: “EN BÜYÜK ALLAH, BAŞKA BÜYÜK YOK.”
Osmanlı padişahları halka: “Gururlanma padişahım, senden büyük Allah var!” dedirtirlerdi. Bir misafirlikte benim torunuma en büyük FB mi GS mi BJK mi dediler. Şöyle baktı: “En büyük Allah, başka büyük yok. Hala öğrenemediniz mi?” dedi. Büyük bir sessizlik yaşandı.
- * *
Zaman zaman “Mülk benim”, “Hâkimiyet falanda”, “falan hükmediyor” şeklinde yanlış konuşuyoruz.
Şöyle bir düşünürsek, her şeyin yaratıcısı Allah, yerin, göğün, canlı cansız her varlığın düzeni Allah’a ait. Her şeyi gören bilen O. Tayin, takdir O’na ait. Hâkimiyet Allah’ın, hep O’nun dediği oluyor. Allah’ın izni olmadan bir yaprak bile kımıldamaz.
Kur’an’da:
- “Yerin göğün hükümdarlığı kendisine ait olan, mülkünde ortağı bulunmayan, her şeyi yaratıp nizam veren ve mukadderatını tayin eden Allah, yüceler yücesidir.” (Furkan: 2) buyrularak böyle inanılması gerektiği ifade edilmiştir.
MÜLK ALLAH’IN
HÜKÜM ALLAH’IN
HÂKİMİYET ALLAH’INDIR.