ÇARE NE? NEYİ NASIL YAPALIM?

Her milletin kendine ait kültürü vardır. Bir milletin şahsiyeti, milleti meydana getiren insanların dünya görüşü, yaşayış biçimi kendi millî kültürüne göre tanzim edilir. Milletleri birbirinden farklı kılan özelliklerin başında kültürleri gelir.  

Kendi öz kültürünü, inanç sistemini gençlerine aktaramayan, millî, manevî kişiliğine sahip nesil yetiştiremeyen milletler, yabancı kültürlerin hakimiyeti altına girer. Genç nesil, kişilik ve kimlik arayışı içinde kaybolup gider.

Tarihte milli kültürünü, yabancı kültürler karşısında koruyamamış milletler, başka milletlerin avı olmuştur. Yok olan milletler, düşman istilasına uğramadan, yabancı kültür istilasına uğramışlardır.

Bugün evimiz barkımız, yabancı müzik, yabancı dizi, yabancı filmler derken yabancı kültürlerin işgaline uğramıştır. Yabancı hayranlığı bizi küçültmüştür, aileleri parçalamıştır. Ana – baba ve genç arasında uçurumlar meydana gelmiştir. Kan bağı, can bağı olanlar bir birlerine pamuk ipliğiyle bağlı hale gelmiştir. En ufak meseleler büyük gürültülerin kopmasına neden olmaktadır. Aileler basit meseleler yüzünden boşanmaktadır. Genç, ana – babasına sebepsiz baş kaldırıp isyan etmektedir.

Toplum hayatı da normal değildir. Herkes kendisinden başkasını düşünmez acımaz, saymaz, sevmez hale gelmiştir. Bütün bunlar, çok şey kaybettiğimizi gösterir, yabancılaşmanın yayıldığını, yabancı kültürlere göre yaşandığını gösterir.

Çok geç kalmadan gençlerimize, bize ait olanı sunmalıyız. Yabancı kültürlere karşı işte doğrusu, daha güzeli, daha insancıl olanı bizimkidir, deyip kendi kültürümüzü vermeliyiz. Yoksa gençliğimizi, benliğimizi yitireceğiz.  

Problemlerimizin çözümünde en etkili yol, din eğitimidir. İnsanlık tarihi boyunca insan hayatında en etkili kuvvet din olmuş ve insanlık hayatında derin izler bırakmıştır.

İnsanın maddî yönünün yanında manevî yönü de vardır. Diğer canlılardan farklı oluşu da bundandır. İnsan, iki yönü ile vardır ve iki yönü ile varlığını sürdürür. Beden gelişmesi ile ruh gelişmesini de dengeli olarak sağlayamayanlar, hayatları boyunca eksik kalacak, eksikliklerini hissedecek ve mutlu olamayacaklardır.

İki şey vardır ki, elden gitmeden değerini anlamak zordur. Bunlar; sağlık ve gençliktir. Ne derler: “Gençler bilebilseydi, ihtiyarlar yapabilseydi…”

Geç kalınmamalıdır. Geç kalan öğüt ve nasihat, idamdan sonra affa benzer.

Nasıl ağaca verimli olması için aşı yapılıyorsa, çocuğa koruyucu olsun diye aşı yaptırılıyorsa, gençlerin de aklı başının üzerinde duran çivi gibidir. Çakmadıkça içine gitmez. Vermek istemediğimiz şeyleri vermek için geç kalmamak gerekir. Geç kalınırsa faydası olmaz.  

Atatürk, ölümünden on beş gün kadar önce dünyadaki Müslümanlara şu mesajı göndermiştir:

“Bütün dünyanın Müslümanları, Allah’ın son Peygamberi Hz. Muhammed’in gösterdiği yolu takip etmeli ve verdiği talimatları tam olarak tatbik etmeli, tüm Müslümanlar Hz. Muhammed’i örnek almalı ve kendisi gibi hareket etmeli; İslamiyet’in hükümlerini olduğu gibi yerine getirmeli. Zira ancak bu şekilde insanlar kurtulabilirler ve kalkınabilirler.” (A. Gürtaş, Atatürk ve Din Eğitimi, s.71)

Her iyi, her doğru dinden gelir. Bugüne kadar dinin hiçbir insana zararı olmamıştır. Din, doğruya, güzele karşı değil, zararlı ve kötüye karşıdır. Din, iyi olanı emretmiş, zararlı olanı yasaklamıştır. Çünkü dinin amacı insanın dünya ve ahiret mutluluğudur.

Bunun için gençlere her şeyden önce dini gerçek yönü ile anlatmalıyız, dini sevdirmeliyiz. Çünkü bizim vermediğimiz dini bilgileri misyonerler verecektir. Ulaşamadığımız genç, kiliseye gidiyor, haç takıyor, vaftiz oluyor. Verilmesi gereken dini bilgiler verilmediğinden gençlik, arayış içindedir, doyumsuzluk, tatminsizlik ağır basmaktadır.

Bugün gençlerin çoğu sadece beden yapısını biliyor, sadece görünen bedenini temizliyor. Gönlü çorak, iç dünyasında fırtınalar kopuyor. 40 – 50 gencin meydana getirdiği sınıfta kendini yetiştirenlerin, bir arkadaşının veya bir tanıdığının cenaze namazının kılanların son görevini yerine getirecek genç adam hemen hemen yok. Gençler, bilinmesi gereken en basit bilgileri bilmiyor. Sorulduğu zaman derin bir sessizlik ve mahcubiyet hâkim oluyor. Evinde Kur’an tercümesi olan çok az. Bir iki parmak kalkıyor. Bir kısmı da olup olmadığını bilmiyor.

Dinini tam olarak bilmeyen bu gençlere dinin hoşgörülü havası ile ilgilenilmelidir. Onlara gerçek manada dini bilgiler verilmelidir. Verilecek bilgilerin ölçülü olmasına dikkat edilmelidir. Din kendilerine sade bir şekilde aktarılmalıdır. Gençler dini yanlış bilen, yanlış uygulayan din istismarcılarının eline bırakılmamalıdır.

Din bir ihtiyaç olduğu kadar aynı zamanda koruyucudur. Genci kötülüklerden korur, disiplinli bir hayat sürmesini sağlar, saygı duyan, seven insan haline getirir. Ben kaybettiği evladı için “Keşke inançlı yetiştirseydim” diyen ana – babalarla çok karşılaştım. Çokları da evladının inanan arkadaşı olsun, inanan damadı, inanan gelini olsun istemişlerdir.  

Gençlere dinin esaslarını ibadetlerin koruyucu yönünü anlatmak, camiye ısındırmak onu kötülüklerden alıkoyacaktır, gencin aşırı arzu ve isteklerini söndürecektir.

Ne yaparsak yapalım, tedbir köklü olmadan iyi bir sonuç elde edemeyiz. Mesela insanı dürüst yapmak istiyoruz, onu dürüst olmasını sağlayacak inancı ihmal ediyoruz. Savurganlığı önlemek istiyoruz. İslam’ın dengeli ve ölçülü yaşamak için koyduğu kuralları tanımıyoruz. İnsanlığı felâkete sürükleyen içkiyi, kumarı, AIDS’i önlemek istiyoruz. İçkiyi kumarı ve zinayı kesin olarak yasaklayan İslam’ı benimsemiyoruz. Tabi ki bir netice alamayız.  

Kısacası, insanı din kadar etkileyecek başka bir güç yoktur. Saygı, sevgi, doğruluk, mutluluk hep dinin meyveleridir.

Dikkatli olalım, manevî açlığın, manevî doyumsuzluğun sonu strestir, bunalımdır. Ruhi hastalıkların, akıl hastalıklarının arttığını unutmayalım. Hepimiz görüyoruz, biliyoruz ki, hiçbir şey yok insan cinnet getiriyor, intihar edenler neden intihar ettiğini bile bilmiyor.  

0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir