BOZULMAYI DURDURMAK

a)Halimiz:

Son iki asırdan beri yanlışlıkların, aksaklıkların ve insanı insan yapan değerlerin birer birer yok oluşunun ızdırabını çekiyoruz.

Zaman geçtikçe, teknolojik alanda ilerleme kaydettikçe insanlık, ahlaki ve insani alanda gerilemektedir. Bu gün her alanda bozulma, yozlaşma hissedilir bir şekilde artmıştır. Utanç verici, dehşet verici örnekler, günlük olaylar haline gelmiştir.

Kötülüklerin yayılıp çoğaldığı toplumlarda o toplumu meydana getirenlerin büyük sorumlulukları vardır. Bir kötülük gördükleri zaman elleriyle, dilleriyle engel olacaklardır. Engel olamazlarsa kalpleriyle kötülüğü yapanların karşısında olacaklardır. Bir de toplumda kötülüğü önleme ve değiştirme gücü olanlar vardır. Eğer bunlar iş yapma, söz geçirme güçleri olduğu halde bozulmayı durdurmazlarsa dayanılmaz ızdırapların gelmesi yakın olur. Tarihte yok olan milletler kendi kötülükleri ile yok olmuşlardır.

Bugün yetkililere, sorumluluk makamında oturanlara büyük görevler düşüyor. M. Kemal şöyle der: “Arkadaşlar, bir hükümet iyi midir? Fena mıdır? Hangi hükümet iyi, veya hangi hükümetin fena olduğunu anlamak için, hükümetten gaye nedir? Bunu düşünmek lazımdır. Hükümetin iki hedefi vardır: biri milletin mahfuziyeti (korunması); ikincisi milletin refahını temin etmek. Bu iki şeyi temin eden hükümet iyi, edemeyen fenadır.” (1) diyerek hükümetin varoluş nedenini ve iki ana hedefini ortaya oymuştur. Bunlardan biri, milletin benliğini varlığının, ahlakının, milleti millet yapan değerlerin korunması, diğeri ise milletin huzur ve refahı içinde mutlu yaşatılmasıdır. b)Çaremiz:

Düşünürsek koruma görevini yapmadıktan sonra devlet niçin vardır? Görevi nedir? Devlet, kötülüğün, yıkıcılığın her çeşidine karşı, nereden gelirse gelsin devletin bütün imkânlarını seferber edecek, devletin güçlerini harekete geçirecek ve kötülüğün kaynağını kurutacaktır.

Bu devletin, devlet adamının başta gelen görevidir.

Milletini düşünen devlet adamı, tedbirli ve uyanık olmalıdır. Bilmelidir ki, anarşi, alkol, uyuşturucu ve seks gibi şeyler düşmanın silahıdır. Bunlarla huzur bozar, insanları bayağılaştırır. Sosyal hastalıkları, problemleri arttırır. Artık toplumda kaybedilecek hiçbir şeyi kalmamış kimseler çoğalır. Ciddi ve korkunç krizler baş gösterir. Bütün manevi, ahlaki değerler altüst olur. Allah korusun bu da toplumun sonu demektir.

Milli örf ve adetleri yaşatmak, milli manevi duyguları ayakta tutmak, vatan sevgisini aşılamak, şehitlik, gazilik idealini yaşatmak, Türk ve Müslüman olduğumuzu hissettirmek, insanımızı bunalımlardan, milletimizin temeli olan aile yuvalarını yozlaştırmaktan, milletimizin dilini, dinini, kültürünü korumak milleti yönetenlerin başta gelen görevleridir. Milleti yönetenler yabancılaşmanın, yozlaşmanın ve her türlü bozulmanın karşısında olmalıdır.

Yöneticilerden, Türk milletini hastalıklı toplumların kokuşmuşluğundan korumalarını istemek milletin hakkıdır. Çünkü yeni nesli kaybetmek üzereyiz. Bir nesil yetişiyor ki, manevi değerleri iltifat etmiyor, milli şuurdan yoksun, sevgiyi saygıyı anlamsız buluyor. Değer verdiği  ölçü para, hayatı moda, bütün arzusu özenti.. İstense bir miktar mark ve ya dolar karşılığı, Türk’üm, Müslüman’ım demeden tabiiyetini değiştirmekten asla tereddüt etmeyecek. Kendisi, ailesine ve milletine karşı sorumluluk duygusu taşıyan, vatan milleti için can verecek millet evladı az yetişiyor.

Devleti, milleti yönetenler, devletin milletin imkânları ile devlet, millet düşmanı yetiştirmek yerine vatanına, milletine bağlı, devletine saygılı insanlar yetiştirmezlerse geleceğimizi garanti altına alamayız. Bu durum, yeryüzünde bütün milletlerin hassasiyetle üzerinde durdukları konudur. Çünkü yıkılan, yok olan milletler, imparatorluklar, geleceğini ayakta tutacak nesiller yetiştirmedikleri için yıkılmışlardır.

c)Yapılması Gereken:

Rabbimiz Kuran’da şöyle buyurur:

“Bir toplum, üzerlerindeki güzel hal ve ahlakı değiştirip bozuncaya kadar Allah şüphesiz ki, o toplumun halini değiştirip bozmaz.” (2) 

 Bugün yöneticilerin umursamazlığı yüzünden maddi endişe, milli ve manevi endişelerin üstüne çıkmıştır. Milli, manevi bozulmayı durdurmak için manevi kontrol hissettirmeli, devletin güçleri harekete geçirilmelidir. Yaygın eğitim araçlarının, yayın- basın organlarının insanımız ve ailelerimiz üzerine yaptığı tahribat önlenmelidir. Milletimiz için okullar birer eğitim yuvası haline getirilmelidir. Bu gün televizyonla neler yapılmaz? İnsanımıza neler verilemez?

Yayın-basın organları, başta televizyon olmak üzere gençleri yabancılaştırmış, aile ocağından koparmış, kadını evinden barkından etmiş, sunduğu kötü modellerle insanımızın düşüncelerini altüst etmiş, toplum disiplinini, aile düzenini yıkmıştır.

Ayrıca, yabancı filmlerdeki çirkin ilişkiler, insanımızın günlük hayatına yansımakta, yabancılaşma ve çözülme süratle yayılmaktadır. Eğer geleceğimizden emin olmak istiyorsak, milli ve insani değerlerimiz yaşatılmalıdır. Devraldığımızı miras korunmalıdır. Bize yabancı olan hayat tarzı özendirilmemelidir. Suç oranını arttıracak sinsi faaliyetlere müsaade edilmemelidir.

İnsanı ve insan haysiyetini alçaltan işlerin ne hürriyetle ne de demokrasi ile ilgisi vardır. İnsanın haysiyetini, onurunu yok eden şeyler, toplumları sürüleştirir. İdealleri öldürür, yıkıcı ve sömürücü güçlerin hâkimiyetini kolaylaştırır. Eğer devlet seks yayınlarının, içkinin, kumarın reklamını devlet organlarından yaptırır, içki, fuhuş devlet eliyle desteklenir ve devlet kumarhane açarsa, fakirliğin, işsizliğin üzerine gidilmez, insanlar bir lokma için alçalırsa, devlet yıkıcı ve bozguncu güçlerin işini kolaylaştırmış olur.

Ahlak anlayışından yoksun, inançtan uzak ekonomi, bozgunu hızlandırır. Dürüst esnaf yaşayamaz. Hele bu imaj yayıldı mı, doğruluk, dürüstlük aptallık olarak nitelendirilir, kimse aptal olmak istemez. Emeğin karşılığı noksansız alınıp verilmelidir. Ahlak anlayışına göre yalan söylemek, hile yapmak, aldatmak kötü olmalı. Rüşvet suç sayılmalı. Gönüllere helal kazanç, alın teri, hak hukuk anlayışı yerleştirilmelidir. Yani insanımızın aldatılarak değerlerinden koparılması önlenmelidir.

ġu ilahi uyarıya dikkat edelim:

“Mü’minler arasında hayâsızlığın yayılmasını arzu edenlere dünya ve ahrette can yakıcı azap vardır.” (3)

Fatih Sultan Mehmet, tebdil gezer, çarşı pazarı denetler, saraya dönünce ellerini kaldırarak:

“Allah bu milletin ahlakını bozanlara lanet etsin.” diye dua eder.

 Sonuç olarak, maddi kayıp önlenebilir, ekonomik gerilik giderilebilir, enflasyon düşürülebilir. Ama ahlaki, milli kaybı önlemek, telafi etmek mümkün değildir. Öyleyse yozlaşmayı, bozulmayı durdurmak başlıca meselemiz olmalıdır. Kötüyü cazip gösterenlere karşı her türlü tedbir alınmalıdır.

Milli, manevi yaraları sarmak devletin, devlet adamının görevidir. Hal böyle iken gidişattan, kötü durumdan yetkililerin bir vatandaş gibi şikâyet ettiklerini görüyoruz. Devlet yetkililerinin yapacağı şey şikâyet değildir, icraattır. Çünkü o makam şikâyet makamı değil icraat makamıdır.

İktidar olmak muktedir olmak demektir. Mesela bir köy muhtarı kahvede kumarı, içkiyi bir anda yasaklayabilir. Ama bu işi köylü silahlansa halkı içkiden, kumardan men edemez.

Kendisinden feyz aldığım bir hocam: “Yiyeceklerin bozulmaması için tuzlarız. Çünkü tuz bozulmayı önler. Eğer tuz bozulmuşsa o zaman yapılacak bir şey yoktur.” derdi. Hani meşhurdur, Neron Roma’yı ateşe vermiş sonra da karşısında geçip zevkle seyretmiş, eğlencesine de devam etmiş.

Eğer yapılan iş bundan farklı olmazsa Allah millete acısın.

~~~~~~~~~

~~~~~~~~

~~~~~

~

  1. S.D. II sf:121 1923
  2. Rad Suresi:11
  3. Nur Suresi:19
0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir