BOZULMAYA RAZI OLMAK
Kötü yol, kötü meşguliyet, zararlı düşünce ve işe yaramaz dost edinmek, bozulmaya razı olmak demektir.
Kötü iş yapanlarla, meşru yaşamayanlarla beraberlik, kötü sonuçların habercisidir.
Peygamber (as): “Mü’minlerden başkası ile düşüp kalkma, yemeğini de ancak dürüst kimseler yesin,” diyor. (R.Salihin:365)
- “Müslüman olmayanlarla beraber yaşamayın! Onlarla oturup kalkmayın! Onlarla olan onlara benzer.” (Tirmizi, Siyer:1605)
- “Kendilerine zulmeden insanların eğleştiği yerlerde eğleşmeyin. Onlara dokunan azap size de dokunmasın.” (Buhari, Enbiya:7) diye uyarıyor.
Cenab-ı Allah da şöyle emrediyor:
- “Mü’minleri bırakıpta kâfirleri dost edinenler, onların yanında izzet (güç ve şeref mi) arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet ve şeref Allah’ın yanındadır.” (Nisa:139)
- “Ey iman edenler! Mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin. Bunu yaparak Allah’a aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?” (Nisa:144)
En çabuk yozlaşma ve bozulma, arkadaş vasıtasıyla olmaktadır. İnsan doğrularla beraber olmalı ve doğru olmalıdır.
* * *
Maddi hastalıklardan çok manevi hastalıklar insanımızı meşgul ediyor.
Nefsin arzu ve istekleri yuva yıkıyor, hayat karartıyor.
İnsanımız nefsin arzu ve isteklerinin peşinde koşmaktan yorgun. Nefsin kötü isteklerine esir. Ne ahreti var, ne de dünyası!
“Nasılsın?” deyince “İyiyim” demek adet olmuş. Nefsin istekleri doğrultusunda yaşayan, günahtan günaha sürüklenenin nesi iyi olur?
Nefis hep kötülüğü ister, dünya zevklerini ister, günahtan hoşlanır. Allah şöyle bildirir:
- “Sana gelen kötülük nefsindendir.” (Nisa:79)
- “Nefsini kötülüklerden arındıran, kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir.” (Şems:9-10)
İnsan en büyük imtihana nefsi ile tabi tutulur.
Peygamber (as): “Ümmetim için en çok korktuğum şey, nefislerinin arzu ve isteklerine uymadır,” buyurur.
Nefis insana tuzak kurar, insanı o tuzağa çağırır, hep kendini beğenir, gösterişi sever, servet makam düşkünüdür, gıdası günah ve haramdır. Bunu peygamberimiz şöyle ifade etmiştir: “Cehennem nefsin arzu ettiği şeylerle, cennet de nefsin sevmediği şeylerle kuşatılmıştır.” (R.Salihin:101)
* * *
Çoğu insan nefsine hakim olamıyor. İşte o zaman nefis azıyor, azdırıyor. İnsanı rezil ediyor.
Nefsini terbiye edip, hâkimiyet kuramayana nefsi hâkim olur. İnsan nefsi ile kavgalı olmazsa, nefsi onu her zaman alt eder. Böylelerinde ile mahcubiyet eksik olmaz. Keşkeler ardı ardına sıralanır. Sonunda da acılı bir ölüm, sıkıntılı kabir hayatı, pişmanlıklarla dolu ahret hayatı onu bekler.
Nefse hâkimiyet, nefis terbiyesinden geçer. İnsan nefsi ile iyi anlaşmalıdır. Nefsine şöyle demelidir:
- “Nefsim, dünyada mahcup olmak, ahrette pişman olmak mı istiyorsun?”
- “Nefsim, acılı bir ölüm, sıkıntılı kabir hayatı, ahrette meleklere, Allah’a ve insanlara karşı rezil olmak mı istiyorsun? Nedir bu senin isteklerin?” demelidir.
1. Gazali, nefis terbiyesini, şahin terbiyesine benzetir. Şahini ehlileştirmek için önce karanlık bir yerde tutarlar ve eski alışkanlıklarını unuttururlar. Sonra sahibi yavaş yavaş ona et verir, şahin ona alışır, ona itaat etmeye başlar.
Nefis de ibadetlerle terbiye edilir.
Kur’an’da: “Rabbinden korkan ve nefsini kötü arzulardan uzaklaştıran için şüphesiz cennet yegâne barınaktır.” (Zariat40-41) denir.
Kutsi hadiste de: “Nefsinin arzularını benim için terk eden genç mü’min, yanımda bir kısım melekler gibidir.” (H.H.Erdem, İlahi Hadisler:50) buyrulur.
Peygamberimizin şu duasını ihmal etmemek lazım:
- “Rabbim, beni göz açık kapayıncaya kadar nefsimin eline bırakma.” (Ebu Davut, Edep:110)
* * *
Nefsin küçülttüğü insanlar helake sürükleniyor.
Nefis insanı yapıcı olmaktan, yardımcı olmaktan ve ideallerinden koparır;
- Dini, ahlaki ve insani konuları unutturur.
- Gururundan dolayı başkalarını küçük gösterir.
- Hiçbir şeyi paylaştırmaz.
- Öğrenmek, değişmek istemez.
- Hiçbir zaman işin iyi tarafını göstermez.
- Allah’ın emirlerine karşı direndirir, isyan ettirir.
- İnsanlarla geçindirmez, hep kavga ettirir.
- Hayatı oyun, eğlenceden ibaret görür.
İnsan oyun ve eğlence için yaratılmamıştır. Her şeyden önce insan sorumlu bir varlıktır. Her şeyi düzene koymakla görevlidir.
Nefis çok ahmaktır. Hep kendi zararını ister, kendi aleyhine iş yapar. Eğer nefis güzel şeylerle meşgul edilmezse, nefis insanı manasız şeylerle, boş işlerle meşgul eder.
Peygamber (as) bizi şöyle uyarıyor:
- “Bir kimsenin boş şeylerle meşgul olması, Allah’ın onu terk ettiğinin işaretidir. İnsanın kendini ilgilendirmeyen şeyleri terk etmesi, kişinin iyi Müslüman olduğunu gösterir.” (Tirmizi, Zühd:11)
Kur’an’da şu uyarılar var:
- “Çalışmış fakat boşuna yorulmuştur, kızgın ateşe atılır.” (Gaşiye:3-4) “Dedi: Size yaptıkları işler bakımından en çok ziyana uğrayanları bildireyim mi? Bunlar, iyi ve güzel işler yaptıklarını sandıkları halde, dünya hayatındaki çabaları boşa giden kimselerdir.” (Kehf:103-104)
- * *
Çağın hastalıklarından biri de televizyon hastalığıdır.
Televizyona sınır koyamıyoruz. Elde kumanda çocuklara da kötü örnek oluyoruz. Robot gibiyiz, televizyon otur diyor oturuyoruz, kalk diyor kalkıyoruz. Emir komuta televizyonda. Başka şeylere hissiz, duygusuz ve ilgisiz hale geldik. Sorunsuz, sorumsuz gece yarılarına kadar televizyon karşısında oturuyoruz. O kutu sihirli kutu. Karşısındakileri büyülüyor. Her kötülüğü telkin ediyor.
Neler izleniyor? Cinayet, gasp, hırsızlık, tecavüz, dans, küfür, içki âlemleri, ihanet, kavga ve her kötülüğün hilesi…
- * *
Bile bile televizyonun yıkıcı etkisine maruz kalınıyor.
Yüz akı birkaç kanalın dışında televizyonun bize sunduğu şeylere bakın Allah aşkına!
Filmi müstehcen, dizisi müstehcen, eğlencesi müstehcen, pop-top, eğlence, müstehcenlik başka bir şey yok. Çocuklar, hanımlar üzerinde tahribat büyük.
Okuma, düşünme, sohbet, ailenin eğitimi yok artık. Televizyon her şey. Hatta ibadetler bile televizyonun müsadesine bağlı.
Televizyonun yaptığı yıkım, aklı başında olanları şaşırtıyor. Bakıyorsun gençler, çocuklar dejenere oluyor. Aileler yıkılıyor, insanlar her yönden bozuluyor. Güvenilir insan bulunamıyor… Televizyonun yaptığı yıkımı, bize hiçbir düşman yapamamıştır.
Akla hayale gelmedik kötülüklerin sergilendiği televizyona tavır alan kendisini, çocuklarını ve ailesini savunmuş olur.
* * *
Televizyon izlemesini bilmiyoruz.
Millet olarak savunmasız, ne çıkarsa, aklımızı kullanmadan televizyon izliyoruz. Bu hal bize kazandırmıyor, kaybettiriyor.
Aile fertlerinin konuşmaları ihtiyaca göre mecburi konuşma oluyor. Akraba, dost ziyaretleri bitti. Aile içi eğitim bitti.
Televizyon yokken bazı güzel şeyler vardı. Onları tekrar istersek kazanabiliriz.
- Önce kanal iyi seçilmelidir, yüzümüzü kızartmamalıdır.
- Program iyi seçilmelidir, eğitici, öğretici olmalıdır.
- Televizyon sınırlı seyredilmeli, açıp kapatmanın zamanı bilinmelidir.
- Televizyona alternatif işler bulunmalı, okuma, aile içi sohbet, ziyaret, ibadet gibi sorumluluklar hatırlanıp yerine getirilmelidir.
- Elde kumanda, kanal kanal gezilmemeli, biraz tepkili olunmalıdır. Televizyonun uyuşturduklarından olmamalıyız. Bugün ücretsiz RTÜK hattı var. Veya her kanalın telefonu var. Telefon açıp, nasıl yayın istenildiği bildirilebilir. Lanetlemek çare değildir. “Sövmekle şeytanın sayısı artar” demişlerdir.
* * *
Tepkisizlik, ilgisizlik basın yayın organlarının yaptığı tahribatın büyümesine neden oluyor.
Eğitim aracı olması gereken basın yayın organları maalesef görevini yapmadığı gibi yıkım yapıyor, yozlaştırıyor. Perde kirli, ekran kirli, internet kirli, çarşaf çarşaf çıkan gazeteler kirli, sapık ilişkiler özendiriliyor, gençler tuzağa düşürülüyor, müstehcenlik almış başını gidiyor. Ailecek seyredilmiyor, aileler yıkılıyor, boşanmalar artıyor, ihanetler, cinayetler, ballandıra ballandıra anlatılıyor. Kadın, reklamlardan tutunda her sahnede, her sayfada istismar ediliyor.
Yayın hürriyeti sınırsız değildir. Basın ve yayında sorumlu davranılmıyor. İnanıyorum, bir gün mutlaka kirlilikten, bozulmadan herkes zarar görecektir.
Ne verirse versin, ne satarsa satsın, ucuz diye bir gazete, bir dergi satın alınıp beslenmemelidir.
Almayarak, kapatarak, okumayarak zarar veren televizyon, gazete dergi ne varsa tepki görmelidir.