BİRDEN FAZLA KADINLA EVLENME MÜSADESİ NİÇİN VERİLMİŞTİR?
Mecelle’nin 21. Maddesinde :” Zaruriyetler memnu olan şeyleri mübah kılar” denilmiştir.
Yüce dinimiz bazı aksaklıkları giderebilmek, insanı ve toplumu felakete götürecek halleri ortadan kaldırmak için insanın mutsuzluğuna neden olabilecek durumlarda bazı tedbirler almıştır. Bu tedbirlerden birinde dörde kadar evlilik ruhsatıdır.
Bunun nedenlerine geçmeden önce İslâm’dan önce sayısız evliliğin yaygın olduğunu ve bunu İslâm Dininin sınırlandırma yoluna gittiğini, bazı özel durumlarda ise birden fazla evliliğin kaçınılmaz bir zaruret haline geldiğini hatırlatmakta yarar vardır sanırım.
Bundan sonra İslâm Dininin niçin birden fazla kadınla evlenme müsaadesi verdiği konusunu şöyle izah edebiliriz:
Yakın tarihe kadar yapılan savaşlarda ganimet olarak sadece mal alınmıyor, alınan savaş esirleri, savaş dışı kalan kadınlar ve çocuklar da ganimet sayılıyordu. Savaşı kaybeden tarafın erkekleri genellikle öldüğünden, esir alınanlar arasında daha çok kadınlar bulunuyordu. İslâm inancına göre insana karşı yapılabilecek her türlü zulüm haram kılınmıştı. İslâm Peygamberi esirlere iyi muamele edilmesini, yeme içme, barındırma konularında titiz davranılmasını emretmiş, hatta “ Esirlere yediğinizden yediriniz, giydiğinizden giydiriniz” buyurmuştur. Ayrıca dinimize göre nikahsız bir erkekle bir kadının bir arada beraber yaşaması uygun görülmediği ve kadının her türlü ihtiyacının karşılanabilmesi için en uygun yok evliliktir.
Ulaşımın güç olduğu dönemlerde ticaret ve çalışma gibi nedenlerle uzak yerlere giden erkeklerin katledilmeleri ve hastalık sebebiyle ölümleri, kadınların bir bölümünün dul kalmasına sebep oluyordu.
Bu durumlarda dul kalan kadınların korunması, kötü yollara sapıp alçalmaması ve tekrar aile hayatına dönmelerini sağlamak için böyle bir müsaadeden başka ne gibi aklî ve insanî çare olabilirdi?
Eğer böyle durumlarda dinimiz birden fazla evliliğe müsaade etmemiş olsaydı, insanlar böyle çareyi mutlaka düşünmek zorunda kalacaklardı. Nitekim tarihte bazı uygulamalar olmuştur. Bunlardan birkaçını burada zikredelim:
Firavunun tahtını koruyabilmek için erkek çocuklarını öldürtmesi üzerine daha sonraki yıllarda çok evliliğe müsaade etmişlerdir.
1650’ de 30 yıl süren harpler neticesi erkekler öyle azalmıştı ki, yetkililer Nuremberg’de özel kanun çıkararak erkeklerin birden fazla evlenmesine resmen müsaade etmişlerdir.
Diğer bir örnekte II. Dünya harbinde Almanya’da erkeklerin azalması kadınların sayıca erkeklerden çok fazla olması, Alman yetkililerini bu duruma çare aramaya mecbur etmiştir. Tek çare olarak birden fazla evliliğe müsaade edilmiş. Metres hayatı yaşayanlara göz yumulmuş, ayrıca çeşitli yollarla yabancı ülkelerden erkek ithali yapılmıştır.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Konuyu uzatmadan şu hususu da belirtmekte yarar vardır: Çoklarımız büyüklerimizden dinlemişizdir. Çanakkale ve İstiklâl savaşlarının devam ettiği günlerde mezarlıklara erkek cenazesi gömülmemiştir. Yıllarca ölen ihtiyarları gömmek için erkek bulamadığından cenazeler arabalarla taşınmış. Cenazeleri kadınlar gömmüştür. Bazı erkek cenazelerin yıkanma işlemi yapılamadığından cenazenin günlerce beklediği, komşu köylerden insan çağrılarak cenazelerin defnedildiği çok olmuştur.
Bir de normal zamanlarda bile kız bulamayan erkeklere pek rastlanmadığı halde erkek bulamayan, hayat boyu görücü bekleyen kızlara boşanıp da dul kalan ve dul olduğu için kendilerine pek itibar edilmeyen kadınlara sıkça rastlanmaktadır.
Bu durumda ne olacak? Yapılacak olan şey nedir?
Kadınların kadınlık hislerini, onları evliliğe iten nefsi ve ekonomik istek ve ihtiyaçlarını yok edemeyeceğimize göre, kadınların erkeklerden çok olduğu bir toplumda bazı kadınları erkeksiz bırakmak aile yuvasından mahrum etmek mi daha doğru olacaktır? Yoksa zarurî hallerde kadının bir sıcak aile yuvası bulması, ana olması, biyolojik ihtiyaçlarının karşılanarak kadının korunması mı daha uygun olacaktır?
Toplum yapısı itibariyle piç adı verilen gayri meşru çocukların ve bu çocukları dünyaya getiren kadınların bulunduğu toplum yerine babası belli çocukların, kocası belli kadınların yaşadığı bir toplum daha iyi değil midir?
Erkek için evlenmek nasıl bir ihtiyaçsa, kadın için daha büyük bir ihtiyaçtır. Ne sebebiyle olursa olsun kadının erkeksiz bırakılması, evlilik hayatından mahrum edilmesi, hem kadın hem de toplum açısından son derece mahsurludur. Kadının ve toplumun korunması bakımından, kadının bir erkeğin himayesinde yaşaması, başıboş yaşamasından daha hayırlıdır. En önemlisi de evlenmemiş kızların şu veya bu sebeple dul kalmış kadınların evlenebilmesi, çocuk yaştan itibaren kadının hayallerini dolduran; evlenme, yuva kurma ve ana olma gibi ideallerin gerçekleşmesi için bir fırsat olacaktır.
Aksi halde bir kadının evlenmemesi sonucu, kadın ya her türlü güçlüğe göğüs gererek iffet ve namusunu korumaya çalışacak veya ben de bir insanım, diğer kadınlardan farkım ne diyerek gayri meşru tatmin yolları arayacak, sonunda sefalete itilerek karısı olan bir koca yerine birçok erkeğin zevk âleti olacaktır. Biraz yaşlanınca da terk edilecek, geçiminden sorumlu bir kocası olmadığı için hayatın güçlükleriyle karşı karşıya kalacaktır.
Ön yargısız düşünecek olursak, müsaadedeki esas gayenin herhangi bir sebeple evlenmeyen kadınların veya kadındaki ( sakatlık, hastalık, delilik, yaşlılık gibi) bazı nedenlerle aile ilişkilerini sürdüremeyen erkeklerin korunması, dost ve metres hayatı yaşanarak inanç ve aile kutsallığına gölge düşürülmemesi için tedbirden başka bir şey olmadığı görülecektir.
Patricia De Joux isimli bir kadın yazar 15 Şubat 1967 tarihli dünyanınen büyük gazetelerinden biri olan “The Times” de ”Dinlerde Kadın” konusunda ilginç bir yazı dizisi hazırlamıştır. Her dinin kadın konusunda görüş ve düşüncelerini ele aldığı bu yazıda “İslâm’da Kadın” başlığı altında yayınlanan yazının bir bölümünde:
“Dört kadın almaya matuf mantıkî irade ise daha ziyade eski kötü davranışları engellemek ve savaşlar sonucu dul kalan kadınların bozulan aile hayatlarını yeniden tanzim etmek gayesine bağlanılmıştır. Bu mantıkî irade dışında gerçek birçok Müslümanın sadece tek karısı vardır. Ve umûmî temâyülbu yöndedir. Zira birden fazla alınacak kadınların her biri için aynı hakkı tanıma mükellefiyeti poligamiyi önleyen başlıca temâyül olmuştur” der.
Bu ifadeler sadece gerçeği ortaya koymakla kalmayıp aynı zamanda ön yargısız varılacak mantıkî düşünceyi belirtmesi bakımından önemlidir.
Bugünkü değişik toplumlara bir göz atacak olursak, para karşılığı kendini satarak fahişelik yapan, umumhanelerde çalışan kadınların durumları araştırılacak olursa genellikle bunların herhangi bir nedenle evlenemeyen veya evlenip de boşanan, bir daha evlenme imkanı bulamayan kadınlar olduğu görülecektir.
Aslında hangi kadın, analığı ve hanımefendiliğini bırakıp da kötü yola düşmek ister? Ama düşmektedir. Ve bu yüzden nice aile yuvaları yıkılmakta, nice cinayetler işlenmektedir. Sebep oldukları sayısız kötülükler yüzünden de toplumların ahlâkı bozulmaktadır. Boğularak öldürülen veya kundaklanarak oraya buraya bırakılan çocuklar, üzerinde durulması gereken düşündürücü bir husustur.
Bu durum karşısında İslâm Dininin bazı zarurî hallerde birden fazla kadınla evlenme müsaadesi vermiş olması, tenkit edilmeden önce insanlık için toplum yararına verilmiş bir müsaade olup olmadığı üzerinde durulmalıdır.
Sonuç olarak; erkeğin kadına ihtiyacından ziyade, kadının erkeğe daha fazla ihtiyacı vardır. Zira her kadın kendi geçimini sağlayacak güçte ve durumda değildir. Bunun için kadın mutlaka bir erkeğin himayesine muhtaçtır. Peygamberimiz (SAV) : “Kocası olmayan kadın ne kadar zavallıdır” buyurmuşlardır.
Ayrıca kadın sevgiye, şefkate muhtaç olduğu kadar, ırzını ve namusunu koruyacak erkeğe de muhtaçtır. Zira kadın yaratılış itibariyle erkeğe nazaran daha zayıftır. Bunun için mutlaka bir erkeğe sığınmak ihtiyacını hisseder. Kadının cinsi yönden de tatmin olma ihtiyacı vardır. Evlenme imkanı bulamayan kadın tatmin yolları arayacaktır. Eğer meşru yoldan tatmin olamazsa o zaman gayri meşru yollara sapacaktır.
Aksi takdirde kocasına bağlı olan, aile yuvasını ve çocuklarını seven fakat tıbbî yönden tedavisi imkânsız hastalığı olan bir kadın, aile yuvasına ve kocasına karşı görevlerini yapamaması halinde ya huzursuz bir aile hayatı yaşamak veya boşanarak hayatın zorluklarına karşı göğüs germek mecburiyetinde kalmayacak mıdır?
Düşünülecek olursa bir kadının üzerine başka bir kadının alınması boşanarak yalnızlığa yoksulluğa itmesinden daha ağır olamaz. Aslında yuvasının yıkılmasını istemeyen ve bir daha evlenip aile yuvası kuramayacak olan bir kadın, kocasının ikinci evliliğine rıza gösterecektir. Hatta bu işi kendisi düşünecektir. Nitekim Hz. İbrahim’in eşi Sâra, yaşlı olduğu ve çocuk doğuracak durumda olmadığı için kocasını Hacer’le kendisi evermiştir.
Bir de sıcak iklim bölgelerinde kızlar küçük yaşta ergenlik çağına girmekte ve cinsi iktidarları erken yaşlarda kaybetmektedirler. Bu durum da erkek açısından ne gibi bir çare düşünülecek acaba? Onun tatmin olması için gayri meşru ilişkilerine göz mü yumulacak? Yoksa ikinci evlilik yapamazsın denilerek, ne yaparsan yap!
Metres kullan, evlatlık al da beraber yaşa mı denilecek?
Bir erkeğin kadınlık vazifesini yerine getiremeyen, kısır, ev işlerini yapamayacak kadar ihtiyar bir kadınla yaşamaya mecbur tutulması uygun bir hareket olmayacağı gibi, tek evlilik olacak diye bir erkek bakmakla yükümlü olduğu eşini ( kötü anında boşamak istemiyorsa) boşamaya zorlanması da elbette insanî olamayacaktır. Bu konudaki müsaade, özel durumlarda koca istemediği karısı ile yaşamaya veya istemediği halde boşanmaya mecbur kalmaması için verilmiştir.