BİLMENİN ÖNEMİ
Hz Ali (ra) şöyle der:
‘’insanlar dört sınıftır:
-Bilmediğini bilen; isteklidir. Ona öğretiniz.
-Bildiğini bilen; alimdir. Ondan faydalanınız.
-Bilen, bildiğini bilmeyen; uykudadır. Onu uyandırınız. -Bilmeyen, bilmediğini bilmeyen; ahmaktır. Ondan kaçınınız. * * *
Bilmemek, hele bilmediğini bilmemek öğrenmeye engeldir. Birde ‘’ben biliyorum’’ iddiası, insanı birçok şeyin bilgisinden mahrum olmaya neden olur.
Eğer bir insan ‘’biliyorum’’ dediğini yaşayamıyorsa, o kişi onu bilmiyor demektir. Çünkü gerçek bilgi insanı harekete geçirir. Bilen insanın hem kendine faydası olur, hem de başkalarına faydası olur.
İnsan kendisini her an yenilemelidir. Ancak o zaman doğru bilgi sahibi olur.
* * *
Kur’an’da Cenab-ı Allah şöyle buyurur:
-‘’Hiç körle gören bir olur mu?’’ (En’am:50)
-‘’Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.’’ (A’raf:199)
-‘’Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?’’ (Zümer:9)
-‘’Ancak alimler Allah’tan gereği gibi korkar.’’(Fatır:28) * * *
Kur’an’ın ilk emri ‘’Oku’’dur. Kur’an, ilmi gündüzün aydınlığına, bilgisizliği gecenin karanlığına benzetir. Ayrıca bilen insanı gören insan, bilmeyen insanı gözleri görmeyen insana benzetir.
Bilen insanla bilmeyen insan arasında ölü ile diri gibi fark vardır. * * * Bu konuda peygamber (as) şöyle buyurur:
-‘’Ya bilen, ya öğrenen yada dinleyen ol veya ilmi seven ol. Bunlardan başkası olursan helak olursun.’’
İlmin niçin öğrenilmesi konusunda da şöyle buyurur:
-‘’İlmi, bilenlere karşı böbürlenmek, bilmeyenlerle münakaşa etmek veya makam-mevki elde etmek için öğrenmeyin. Kim böyle yaparsa ateştedir.’’ (İ.Canan, Hadis Ans:16/6064) ‘’İnsanların kötüsü, alimlerin kötüsüdür’’ derler. İlim başka maksatla öğrenildiği zaman fayda yerine zarar verir. Öğrenene de başkalarına da fayda vermez. Peygamber (sav) sık-sık şöyle dua etmiştir:
-‘’Allah’ım, fayda vermeyen ilimden, kabul olmayan duadan, doymayan nefisten sana sığınırım.’’ (İbni Mace:1/92)
Faydalanılmayan ilim sahibinin kıyamet günündeki acıklı halini şöyle haber verir: ‘’Kıyamet gününde bağırsakları dışında adam dönerken, sızlanırken onu görenler: ‘’Sen bize iyiliği emreden, kötülükten sakındıran falanca değil misin? Derler. O da: ‘’Evet ama ben yapın dediğimi yapmazdım. Yapmayın dediğimi de yapardım’’ der. * * *
Bir şeyi yapmak ve yaşamak için öğrenmek gerekir. Din bilinmezse yaşanmaz, yaşamayınca zevk vermez. İnsana fayda versin ve kurtarsın diye gönderilen din insana fayda vermez.
Sahabe dini yaşamasaydı müşrikler den farkı olabilir miydi?
Bilmek, ibadetlerden önce gelir. Şuurlu ve bilerek yapılan ibadetler ancak Allah’a yükselir.
Dini doğru anlamak ve doğru yaşamak ancak bilmekle olur. Din bilinmezse o zaman herkese göre din anlayışı olur. Meseleleri tersinden alıp kafa karıştıranlara inanılır, kanılır. Asıl meseleler dururken, kenarda-köşede kalmış konular ön plana çıkar. Din yaşanmaktan çıkar sadece konuşulur ve tartışılır hale gelir.
Alim, abid ten üstündür denmiştir. Şöyle anlatırlar: Medrese eğitimini tamamlayan iki arkadaştan biri kendini tamamen ibadete vermiş diğeri ise ilim öğrenmeyi sürdürmüş. Kendini ibadete veren, arkadaşı ile alay edermiş, senin yaptığın işin değeri ne ki? Senin derecen ne ki? Dermiş. Onu küçük düşürmek için şöyle bir soru sormuş, demiş ki: sen ilimle uğraşıyorsun, sana bir soru soracağım: Ben gece namaz kılarken farenin üzerine basıp onu öldürmüşüm. Bundan dolayı çok üzüldüm, onu günlerden beri sarığımın içine sardım. Söyle, onun hakkını helal ettirebildim mi acaba?
Arkadaşı şu cevabı vermiş: o fareyi sarığının içinde taşıdığın günlerdeki namazları kaza et çünkü fare ölüsü necistir diye de ilave etmiş. Bir hadiste şöyle buyrulur:
-‘’Alim’in günahı bir günahtır. Cahilin günahı iki günahtır. Alim günaha düştüğü için azap olunur. Cahil ise hem günaha düştüğü hem de öğrenmediği için azap olunur.’’ (Ramuz el-
Ehadis: 286/8)