BİD’AT VE HURAFELER

  • TARİKAT ÇERÇEVESİNDE YAPILAN YANLIŞLIKLAR

Tarikat ne demektir?  

Tarikat yol demektir. Din, mezhep değildir. Tarikat, dini bilmeyenin bilen birine uyması ve ondan dinini öğrenmesidir. 

Tarikat din dışı değildir, yeter ki itikat düzgünlüğü olsun, din doğru yaşansın. Kur’an ve sünnete ters düşülmesin. 

Tarikata girmek şart mı?

Tarikata girmek farz, vacip ve sünnet değildir. Tarikatlar sonradan ortaya çıkmıştır. Bir insan kendi kendine din öğrenemeyecekse bir bilene yaklaşır, ondan öğrenir. 

Tarikatsız olmaz. Sen niye tarikata girmiyorsun? Senin amellerin boşa gider, denirse yanlış olur. Bilen bir insana tarikat zorunluluğu yoktur. 

 Tarikatta kişiye bağlılıkta sınırı iyi ayarlamak gerekir. Kişiye kayıtsız şartsız teslimiyet yanlıştır. Teslimiyet Allah’a ve Resulüne olur. İnsandan yardım istenmez. Yardım Allah’tan beklenir. İnsana sığınılmaz, insandan kurtuluş beklenmez. Sığınak Allah’tır, yardım Allah’tandır. Kişiler hatasız, günahsız görülemez, hatasız bir Allah’tır. Kişilerin yazdığı eser kusursuz sayılamaz. Kusursuz tek kitap Kur’an’dır. Kişiyle rabıta kurulamaz. Falan bizi görür, bilir denmez. Her şeyi gören bir Allah’tır. Kişiye aşırı saygı gösterilip, tapar derecesinden divan kurulmaz. 

Kişiler yol gösterici, öğretici olabilir, ancak önder ve rehber Cenab-ı Peygamberdir. Peygamber öldü, sen falana uy demek büyük hatadır. Peygamberimizin peygamberliği kıyamete kadardır. Ona uymayan zelil olur, şefaatinden mahrum kalır.

“Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır.” Sözü uydurmadır. “Yat rüyaya gör şeyhini” deniyor. Böyle şeyh arayan karşısından şeytanı bulur. Şartlı yatınca aç tavuk düşünse de darı görür. Sapık tarikatların da olduğu unutulmamalıdır. 

*              *              *

         Şeyh keramet sahibi görünse de, keramet sahibi olduğu söylense de, dikkat edilmelidir. Bazı insanlar uçuyor veya uçuruluyor. Sihirbazlar da göz boyayabiliyor. 

        Kerametini ilan eden keramet sahibi değildir. Keramet sahibi görünmekten ve bilinmekten korkar. 

        Cüneyd-i Bağdadi: “Bir insanın suda yürüdüğüne, havada uçtuğunu görseniz bile buna kanmayın. Onun Allah’ın emirleri ve yasakları karşısındaki tavrına bakın,” der.

        İtikat ve amel düzgünlüğü kerametten üstündür. İnsanın sözüne, ibadetinin çokluğuna değil ameline bakılır. İnancına bakılır. 

        İlme, delile dayanmadan atıp tutan, fıkıh, akaid, hadis bilmeyen nasıl bir yol gösterir.         Şeyh, başkalarının halini tavrını görüp biliyor görünürse, başkaları o bizi görür bilir diye inanırsa, bu şirktir, küfürdür. Gaybı geleceği ancak Allah bilir.(Bakara:255 + Neml:65 + En’am:50)

        Gelecekten haber verene, bir şey soranın ve ona inananın kırk gün namazının kabul olmadığını peygamber (as) haber veriyor. (R.Salihin:1701)

  • *              *

        Şeyhini düşünerek veya fotoğrafını önüne koyarak rabıta olmaz.  Resmi karşısında namaz kılınmaz. Bu puta tapmak gibi bir şey olur. İslam, resme zaten müsaade etmez. Çünkü resmin olduğu yere melekler gelmez. Peygamber (as)’a Cebrail “Biz köpek ve resim bulunan yere gelmeyiz.” (R.Salihin:1717) demiştir.

        “ Falanın resmi evde bulunursa, o eve nur yağar,” diyenler oluyor, nur mu yağar, nar (ateş) mi yağar onu Allah bilir. 

        Ayrıca şeyhin fotoğrafının olması bir kadın için namahremliği ortadan kaldırmaz.  

  • *              *

        Kişiye kurban kesilmez. Kurban yalnız Allah’a kesilir. Kevser suresinde: “Rabbin için kurban kes” buyrulur. Allah’tan başkasına kurban kesmek şirktir. O kesilen de leş hükmündedir, yenmez. (Maida:3) Kesilen hayvanın kanını oraya buraya sürmek bid’attır.

  • *              *

        Cenab-ı Allah’la başkasını araya sokmak şirk olur. Araplar Allah’a yaklaştırsın diye putları aracı kılardı. İsra suresinin 56. Ayeti nazil oldu: “Allah’ı bırakıp da ilah olduklarına inandığınıza yalvarsanız, onlar ne sıkıntınızı giderebilir, ne de bir şeyi değiştirebilirler,” buyruldu, bu hareketleri kınandı. 

     Vesile aramak şöyle olur: derde derman için çare aranır, doktorun tavsiyesi ile ilaç kullanılır, burada doktor vesiledir. Miada suresinin 35. Ayetinde vesile aramamız tavsiye edilir. Vesile ararken “İmdat!” diye çağırmak olmaz.

     Mesela; dua ederken peygamberimizin ve sevgili kullarının yüzü suyu hürmetine duamı kabul et denir. 

        Nasıl bilinmeyen yer için bir kılavuza danışılıyorsa Allah’a yaklaşmak içinde bir bilenden bilgi istemek vesile kılmak olur. 

*              *              *

        Kendi cemaatini ve kendi şeyhini üstün görmek, başkalarını kötülemek hatasına çok düşülüyor.  

        Bizim olsun az olsun, bizden olsun çamurdan olsun, bizden, sizden, yabancı bu sözler seviyesiz insanların sözleridir. Hani Müslümanlar kardeşti? Birbirini sevecekti? Kenetlenecekti? Kendisi için istediğini Müslümanlar için de isteyecekti? 

        Sadece kendi gurubunu cennetlik görmek İslam’a, Kur’an’a aykırıdır. Allah: “Ehl-i kitap

Yahudiler ve Hıristiyanlar hariç kimse cennete giremeyecek dediler. Bu onların kuruntusudur…” (Bakara:111) buyurduğu gibi böyle bir kuruntuya kapılmamak gerekir.          Gerçek Müslüman kendi gurubunun sayısını artırmak ve kendilerinin hak olduğunu ispat için asla yalan söylemez. Peygamber (as) İslam’ı tebliğ ederken başkalarını ve diğer dinleri kötüleme yoluna gitmemiştir. 

        Gurupçuluk, ayrımcılık cenneti kazanma yolu değildir. İbni Sina: “Cennete yalnız girmek isteyen zaten cennetlik değildir” der. Müslüman olmamız ve peygamber ümmetinden olmamız bir tarafa bırakılıyor, gurupçuluk yapılıyor, ayrımcılık yapılıyor. Bundan ne Allah razı olur ne de Allah Resulü razı olur.

        Ali, veli eksenli din yaşanmaya çalışılıyor. Şöyle dedi, böyle dedi saatlerce anlatılırken Allah ne buyurdu, peygamber (as) ne söyledi unutuluyor. Kur’an’a ve sünnete itibar etmeyen hatta ters düşene itiat ediliyor. 

        İslam da gurupçuluk yoktur. 

        Cenab-ı Allah Kur’an’ı Kerim de şöyle buyuruyor: 

  • “Dinlerini parça parça edip guruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir.” (En’am:159)
  • “Dinlerini parçalayanlardan ve bölük bölük olanlardan olmayın. Bunlardan her fırka kendilerinde olan ile böbürlenmektedir.” (Rum:32)
    • *              *

        İnancımızda aşırılık yoktur. Aşırı ilgi, aşırı sevgi, el etek öpme, iki büklüm olma, kusursuz hatasız kabul etmek islamın red ettiği şeylerdir.

        Allah, peygamber anılınca kılı kıpırdamıyor, şeyhinin adını duyunca titremeye, hoplamaya, zıplamaya başlıyor. Bunu izah zor. Allah “Müminler ancak Allah’ın adı anıldığı zaman yürekleri titreyen kimselerdir,” buyurur.(Enfal:2)

  • *              *

        Peygamber (as) ifadesine göre Müslüman her önüne gelene “efendim” demeyecektir. (R.Salihin:1659)

        Öyle şeyler duyuyoruz ki hayret etmemek mümkün değil. 

  • “Efendimizin kalbi temizdir, kalbinden kötülük geçmez, onun için kaç-göçe gerek yoktur,” diyerek yalnız kalmak, hizmet etmekte sakınca görülmüyor. Şöyle soralım; “Bir kadın bir erkekle yalnız kalmasın” diyen kadınlara perde arkasından hitap eden peygamber (as)’ın kalbi temiz değil miydi? 
    • *              *

        Bir kadın şeyhi de olsa bir erkeğin elini öpmesi uygun değildir. Peygamber (as) kadınlarla tokalaşmamıştır. Bir kadın, müridin, mürşidinin elini öpemez. Bu bazılarının hoşuna gitse de Allah’ın ve Resulünün hoşuna gitmez.         Bazıları, adam kazanmak için: “Hocamızın elini öp günahsız olursun” demektedir. Papazın günahlardan arındırma yetkisini hocasında görmektedir. Günahları peygamberimizin bile affetmeye yetkisi yoktur. Günahları ancak dilerse Allah bağışlar. 

  • *              *

        Şeyhini günahsız, kusursuz görmek, kusursuz olduğunu söylemek şirktir.  Şirk en büyük günahlardandır. Kusursuzluk Allah’a mahsustur. 

                          Şair:                   “İnsan                   beşer,                   durmaz      şaşar, 

                Eyler hata üçer beşer,” demiştir.

        Peygamberlerin bile zelle denilen ufak tefek hataları olmuştur. Peygamberimiz günde yetmiş defa tövbe ettiğini söylemiştir. Secdede gözyaşları ile af dilemiştir.

        Kula kayıtsız şartsız teslimiyet olmaz. 

        Başkalarının iltifatından hoşlanan İslami bir hayat yaşamıyor demektir. Bir hadiste: “İnsanların kendileri için ayakta dikilmelerinden hoşlanan kimse cehennemdeki yerini hazırlasın,” buyurur. (Tirmizi Adap:47)

        İslam’da kula kulluk yoktur.

*              *              *

        Ölünün yıkayıcısına teslim olduğu gibi şeyhe teslimiyette davet etmek veya şeyhin böyle bir beklentisi de İslami değildir. Teslimiyet ancak Allah’a olur. 

        Peygamberimiz aşırı ilgiden hep rahatsız olmuştur. “Siz oturun, yemeğinizi biz hazırlayalım” diyenlere “Ben de odun toplayayım” demiştir. Karşısında titreyen yaşlı kadına “Niye titriyorsun? Ben Kureyşli, kuru ekmek yiyen kadının oğluyum,” demiştir.

        Şeyh bir abdest alsa suyunu döken, ayaklarını yıkayan, havlusunu, cübbesini tutanlar görülüyor.

        Sevgili peygamberimiz (as): “Ben kral peygamber olmakla, kul peygamber olmak arasında serbest bırakıldım, kul peygamber olmayı tercih ettim” (B.Hadis Kül:5/139) buyrulmuştur.

  • “Beni övmeyin. Ben ancak bir kulum. Bana sadece Allah’ın kulu ve resulü deyiniz,” buyurmuştur. (Buhari Enbiya:48)

Osmanlı padişahları: “Senden büyük Allah var, mağrur olma padişahım” diye halkın bağırmasını istemiş, kendilerine hakim değil hadim denmesini istemişlerdir. Yavuz Sultan Selim, “Hakim’ül-harameyn” ifadesini “Hadım’ül- harameyn” (Mekke ve Medine’nin hizmetçisi) olarak değiştirmiştir. Peygamber yolunda olmak budur.

  • *              *

        Kim olursa olsun kuldan yardım beklenmez. Kuldan şifa beklenmez, ondan enerji alınmaz, kula secde edilmez, gaybın bilgisi istenmez, kula sığınılmaz, kul sığınak kabul edilmez. “Fakir” diye diye insanlardan çok şey isteyenler oluyor. Birçok konu da ümit verenler oluyor veya bir Fatiha bekleyenlerden çok şey bekleniyor. 

        Veli kul dahi olsa “Yandım, medet!” diye kapısına gidilip yardım beklenmez. “Medet Ya Rasulallah!”  demek bile tehlikelidir. Yardım Allah’tandır. 

  • “Efendimiz, şeyhimiz bize yardım etti, işimiz oldu. Kazasız belasız atlattık,” demek

şirktir.

  • “Yetiş ey şeyh!” denmez.
  • “Hocamız bizi korur, imanlı gitmemizi sağlar, kabir de yardım eder, sıratta kolumuzdan tutup geçiriverir, kıyamet günü şefaat eder” deniliyor. Böyle diyen ve dedirten sapıktır, şirke düşmüştür. 
  • “Sen halini şeyhe arz et, o Allah’a arz eder.” İfadesi şirk kokan bir ifadedir. Allah kimseyi vekil tayin etmemiştir. Allah adına kimse iş göremez. 

Bir büyüğümüz: “Orada burada elimi öpüp durmayın, çok tövbe etmem gerekiyor,” diyerek iki büklüm olan talebesini azarlamıştı.

Rahmetli H. Salih Tanrıbuyruğu Hoca Efendi çok muhterem biri idi. İhtiyardı, biri ona elini öpüp:

“Son an ve kıyamette bana yardım et hocam!” demişti. Hoca öyle bir tepki gösterdi ki:

  • “Defol! Beni günaha sokma, git tövbe et!” demişti.
    • *              *

        Allah’tan başkasına sığınılmaz. Yaratan, yaşatan, koruyan, kurtaran Allah’tır. Kula sığınma, inanç noksanlığından ve itikat bozukluğundandır. 

        Şeyh için Gavs (sığınılan), Gavs-ı ekber, Gavs-ı azam denirse Allah’ın sıfatları kula yakıştırılmış olur, şirk olur. 

  • *              *

        Şeyhin kendilerini şefaat edip kurtaracağını bekleyenleri duyuyoruz. Ne büyük yanlışlık Allah’ım! Bu tür sapıklıklardan Müslüman kardeşlerimi koru!

        Şefaat hakkı Allah resulüne verilmiştir. O ancak Allah’ın izin verdiği kimselere şefaat edecektir. 

        Biri telefonda: “Bizim şeyhimiz dua ediyor; dervişlerim ölürken yanlarında olayım, onların imanlı gitmesini sağlayayım. Diyordu. Ne dersiniz?” diye sordu. Allah korusun; diyen de, inanan da şirke düşmüştür.

        Bakın şeyhliğin ve dervişliğin neresindeyiz…

        Atalarımız: “Rehberi karga olanın burnu pislikten kurtulmaz.”, “Çürük baklanın kör alıcısı olur,” demişlerdir.

        Dikkat edelim; dünyada kim kimi sevdiyse ahrette onunla beraber olacak, onunla beraber hesaba çekilecektir. Bunu Kur’an şöyle haber veriyor:

  • “Her insan topluluğunu önderleri ile beraber çağıracağız.” (İsra:71)
  • “Firavun kıyamet gününde adamlarının önüne düşecek ve onları çekip ateşe götürecektir. Varacakları yer ne kötüdür.” (Hud:98)

Allah’ım mahşer günü peygamber efendimizin peşine düşen Havz-ı Kevserinden içen ve şefaatinden istifade edip kurtulan kullarından eyle! Âmin.

*              *              *

        Tarikattan ayrılmak isteyen tehdit edilip korkutuluyormuş. Şeyhin gazap edeceği söyleniyormuş. Öyle bir şey olmaz.

        Bir tarikata giren kendi isteği ile girdiği gibi isterse kendi isteği ile de ayrılabilir. Uyum sağlayamadıysa, oradakiler bid’at işliyorsa, sünnete ve Kur’an’a ters düşen durum varsa, orada durmak sakıncalıdır. Yalnız, ayrılırken düşmanca, küçümseyerek, kötüleyerek, iftira atarak ayrılmamalıdır.

        Uyum sağlayamayan, eş ile aynı yerde olmak isteyen, o coğrafyada yaşama güçlüğü çekiyorsa, bir insan mezhep bile değiştirebilir.

        Tarikat değiştiren, mezhep değiştiren, Allah’ın gazabına uğramaz, cehennemlik olmaz.

        Duyuyoruz; değişik mezheplere göre amel edenler oluyor. Bir insan her konuda kolayına gelen mezhebe göre amel edemez. Mecburiyet olmadan mezhep taklidi yapamaz. Hangi mezhebi kabul etmişse ona göre amel eder.

0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir