BAZI BİD’AT VE HURAFELER

Uğur – uğursuzluk:

İnsanda, hayvanda, günde, sayıda, renkte, parada, boncukta uğur ve uğursuzluk arama yaygın.

Bu hurafeler ilkel insanlardan kalmadır. Hiçbir şeyde uğur da yoktur, uğursuzluk da yoktur. Uğursuzluk düşüncesi birçok işimize mani oluyor veya yanlış yapmamıza neden oluyor.

Peygamberimiz: “Hayra yorun, uğursuzluk inancı sizi yolunuzdan alıkoymasın,” buyurmuştur. (Ebu Davut, Tıp:24)

Hayır da, şer de Allah’tandır. Başka şeyler insana fayda da veremez, zarar da veremez.

Uğur getirdi, uğursuzluk verdi sözleri saçmadır. Uğursuzluk insanın kendisindedir. (Yasin:18 + Neml:47)

Bir hadiste: “Kim uğursuzluk sayıp işinden kalırsa, Allah’a şirk koşmuş olur,” buyrulur. (B.Hadis Kül:4/200)

İlkel insanlar uğur getirsin diye birçok şey taşırdı. Bugün de şans yüzüğü, şans kolyesi takanları görüyoruz. 

Kötü giden işte uğursuzluk, iyi giden işte illa bir uğur aranıyor. Başarı ve başarısızlık onlara yükleniyor.

*              *              *

        FALCILIK:

        Bilinmeyene, gizliliğe karşı bilme, öğrenme merakı her insanda oluyor. Söylenen birçok şeye inanma zaafı da hepimizde var. 

        “Fala inanma, falsız da kalma” diyerek falcıyı ve ona sormayı ihmal etmiyoruz. Ele, fincana baktırıyoruz. Dergi, gazete falanı kaçırmıyoruz, güvercine, tavşana kağıt çektiriyoruz. Ondan sonra falcı içimi okudu, dediği çıktı diyoruz. Aynı falı binlerce insan, benim falım diyerek okuyor.

        Aslı çıkmayan birçok şeye bakmayız, biri tutarsa ona inanırız.

        Falcılık, inancımızda haram. (Maida:3) Falcılığın şeytan işi pislik olduğu bildirilmiştir.

(Maida:90)

        Falcıya gidenin, ona inananın namazı kabul olmaz. (R.Salihin:1701)

“Gaybı Allah’tan başkası bilemez.” (En’am:59)

  • “Gökte ve yerde gaybı Allah’tan başkası bilmez.” (Neml:65)
  • “Gaipten haber verdiğine inananın kırk gün namazı kabul olmaz.” (R.Salihin:1701)
  • “Falın ne türlüsü olursa olsun, küfre kadar götüren bir günahtır. Falcılık parası, fuhuş parası ile bir tutulmuştur.” (Age:1705)
  • “Biri falcı için “Bildi” derse, Allah’ın gönderdiğine inanmamış olur.” (Ramuz elEhadis:396/2)

İnanmıyorum deyip fal ve falcıya yönelmek konusunda şaka olmaz.

Falcıya yitik sorulmaz. Gizliyi bilse gider defineyi bulur, faili meçhul işlerin failini bildirir. Piyango biletini o alır.

*              *              *

        BÜYÜCÜLÜK:

        Bir şey mi arzu ediyoruz veya bir şey mi oldu, hemen büyücüye koşuyoruz. Büyü yaptırıyoruz veya büyü çözdürüyoruz. Okumuş, inanmış olanlar bile gülünç duruma düşüyor.

        Geçim mi iyi değil, işimiz mi yolunda gitmiyor, evlilik mi gecikti, hemen büyücü.

Allah’ın izni olmadan kimse kimseye bir şey yapamaz, veremez, alamaz, rızkını kesemez, kısmetini açıp bağlayamaz. (En’am:159)

        Allah büyü ile uğraşmayı küfür olarak nitelendirmiştir. (Bakara:102) Sihirbazların yalancı olduklarını ve asla kurtulamayacaklarını bildirmiştir. (Taha:77)

        Peygamber (as) da büyücülerin Allah’a şirk koştuğunu, büyücülüğün helak edici yedi büyük günahtan olduğu bildirmiş, büyü ile uğraşmayı yasaklamıştır.

        Peygamber (as): “Yedi şeyden kaçının: şirk, sihir, katil, faiz, yetim malı, cihattan geri durmak ve iffetli kadına iftira,” (R.Salihin:1614) demiştir.

        Büyüden, büyücünün şerrinden Ayet’el Kürsi, Nas ve Felak sureleri ile Allah’a sığınılmalıdır.

        Büyücülüğü, bu yolla para kazanmayı, alimlerimiz küfür olarak nitelendiriyor.

        Olumsuzluk için falan büyü yaptı, deyip suçlu aramamız da tehlikelidir. Büyüye inanmış olur, kötü zanda bulunmuş, iftira atmış olabiliriz. Müslümanın son derece kaçınması gereken şeylerden birisi de büyü ve büyücüdür. Büyücü nasıl büyük günah işliyorsa, büyücüde çare arayan da aynı büyük günahı işliyor demektir.

        Büyücünün bazı şeyleri bilmesi, insanların büyücünün tuzağına düşmesine neden oluyor.

Büyücü çoğu zaman atıp tutar, bazı bilgileri değerlendirir, daha çok psikolojik etki yapar.

*              *              *

        NAZAR VE NAZARLIK

        Birçok şeyi nazara bağlıyoruz. Ben kötü oldum bana oku diyoruz. Kurşun döktürüyoruz, nazarlık takıyoruz, dövme yaptırıyoruz, çaput bağlıyoruz, mavi boncuk takıyoruz, kaplumbağa, boynuz, kemik, kafatası ve göz asıp takıyoruz. Nazarı değmesin diye ayakkabısını biraz kesmek veya elbisesini kesmek gibi yola başvuruyoruz. Bazıları cebine sarımsak koyuyor. Bunların hepsi boştur. Nazar haktır ama böyle şeylerle önlenemez. 

        Peygamberimiz nazarlık taşıyanın elini tutmamıştır.

        Nazarı değen, kıskançlıkla bakmazsa, “Maşallah, Barekallah” derse, nazar büyük ölçüde önlenmiş olur.

        Çocuklara maşallah takılabilir.

        Ayete’l Kursi, Felak ve Nas sureleri okunur.

*              *              *

        MUSKA

        İslam’da okuma vardır, muska yoktur. Muska yazma ve yazdırma da telkin vardır, psikolojik etki vardır.

        Kur’an ayetleri kötülük için, zarar vermek için okunmaz, yazılmaz.

        Peygamberimiz (as) kendisine başvuran hastaları otlardan, ağaçlardan ilaç elde eden birine gönderir veya hastalığın durumuna göre yaylaya gitmesini tavsiye ederdi. Muska tavsiye etmemiştir.

        Peygamber bir gün uyuz devesine okuyup üfleyen birine ne yaptığını sormuş, o da:

  • “Hasta devemi tedavi ediyorum,” deyince:
  • “Üfürüğüne biraz da katran karıştır,” demiştir.

Yanındaki Müslümanlara şöyle buyurmuştur:

  • “Ey Allah’ın kulları! Tedavi olunuz. Allah hiçbir dert vermemiştir ki; dermanını da yaratmamış olsun.” (Buhari Tıp:1)

Her hastalığın bir sebebi, bir de tedavi yöntemi vardır. Tılsımlı muskalardan medet beklemek yanlıştır. İnancımız açısından da muska yazdırmak, yazmak büyük günahtır.

Denize düşen yılana sarılı derler. Bazı insanların durumundan istifade ederek muska yazmak, para kazanmak helal değildir. yanlış yollar tavsiye etmek doğru olmaz. 

Haramla, necasetle tedavi olmaz. Hayvan pisliğinde, kanda, domuzda, alkolde, idrarda, şifa aranmaz. Çünkü Allah haram kıldığı şeyde şifa yaratmamıştır.

Evlenemeyen, hasta olan muskacıya koşuyor. Her şeyi tayin ve takdir eden Allah’tır. Rızık, ecel, evlilik, hastalık Allah’ın takdirine bağlıdır.

Doğum muskası yazdırılıyor, doğum sırasında saç örgüsü çözülüyor, kilit açılıyor. Bunlar aslı astarı olmayan şeylerdir. 

Bir hadiste: “Muhabbet muskası şirktir,” buyruluyor. (B.Hadis Ans:4/192)

*              *              *

        IRKÇILIK

        Kardeşliğe, birliğe zarar veren ırkçılık körükleniyor. Cahiliye devrenin ırkçı düşüncesi günümüzde hala sürüp gidiyor.

        Irk üstünlük değildir. Başkaları hakir görülemez. Üstünlük için ahlak, insanlık önemlidir.         Irkçılık, ayrımcılık ve fitne sebebi yapılıyor. Kimsenin kimseye üstünlüğü olamaz.

        Peygamber (as): “Irkçılık uğruna ölen de öldüren de bizden değildir,” buyurur. (Ebu Davut Edep:121) Bir hadiste de:

  • “Üç şey cahiliye adetidir. Yağmuru yıldızlarda aramak, ölü peşinden ağlamak, ve ırkla övünmek,” buyrulur.
    • *              *

        KULAK ÇINLAMASI

        Kulağı çınlayan çeşitli yorumlamalara giriyor. Falan beni andı diyor. İyiye yorabildiği gibi kötüye de yoruyor. Değişik manalar çıkartıyor.

        Bir hadislerinde de kulak çınlaması anında peygamber (as) şöyle dememizi istemiştir:

  • “Sizden birinizin kulağı çınladığı zaman beni ansın, üzerime salavat getirsin ve şöyle desin: “Beni ananı Allah da hayırla ansın.” ” (Ramuz el-Ehadis:53/13)
  • *              *

RÜYA GÖRME

        Rüya, değişik sebeplerle görülüyor. Rüya gören mutlaka yorumlatmaya kalkıyor. Rüyasını anlatıyor, bu ne demek diyor. Ayrıca kendisi manalar çıkarıyor. Kendisini meşgul eden şeyleri uykuda yansıma olduğunu düşünmüyor. 

        Rüyanın niçin görüldüğünü, şeytani mi, rahmani mi olduğunu en iyi rüyayı gören bilir. Derler ki: rüyanın bazen içi güzel, dışı çirkin, bazen de dışı çirkin, içi güzel olur.

        Rüyayı hayra yormak esastır. Bir hadiste: “Rüya nasıl tabir olursa öyle vaki olur. Onun için rüyayı alimlere söyleyin,” buyrulur. (Age:98/4)

        Rüya uyarı olabilir, ikaz olabilir, geleceği işaret olabilir, müjde olabilir. 

        Bir makam sahibi ağlıyordu. Sebebini sordum: “Biraz önce bir kadın geldi: “Gece beni aradın, telefon çaldı, kalk dedin kalktım. Sobadan zehirlenmişiz, yarı baygın halde iken, kapı pencereyi açıp, eşimi, çocuklarımı, evimi kurtardım. Allah senden razı olsun,” dedi.” Cevabını verdi. 

        Rüya, dini delil değildir. Rüya ile amel edilmez. Şöyle rüya gördüm, şöyle ettim denmez. Rüyaya bakıp iyi şeyler terk edilmez, kötü rüya anlatılmaz, ona fazla önem verilmez. 

*              *              *

        İSLAM’DAN BAŞKA DİN ARAMAK

        Bütün dünya İslam’ı konuşuyor. Akın akın Müslüman oluyorlar. Hal böyleyken yanlış telkinlerle başka dine yönelmek, din aramak yanlıştır.

        İslam, fıtrat dinidir. Peygamberimiz: “Her doğan İslam yaratılışı üzerine doğar,” der. (Buhari Cenaiz:92)

        İslam, son dindir. Tevhit dinidir. İnsan İslam’dan sorulacaktır. Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi insanı ilahlaştırmaz. 

        Kur’an’da: “Kim İslam’dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden böyle bir din asla kabul edilmeyecek ve o ahrette ziyan edenlerden olacaktır.” (Al-i İmran:85)

           “Sizin için din olarak İslam’ı seçtim,” buyuruyor. (Maida:3) 

*              *              *

RUHLAR

İnsan beden ve ruhtan ibarettir. Ruh bedenden ayrılınca ölüm olayı olur.

Bir zamanlar ruh var mı yok mu tartışmaları yapıldı.

Bir gün inançsız bir doktor şöyle der; “Ömrüm boyunca binlerce kadavra üzerinde otopsi yaptım. Kadavraların her noktasını kesip biçtim. Fakat hiç birinde “RUH” diye bir şeye rastlamadım.”

Buna merhum Necip Fazıl Kısakürek şu cevabı veriyor: “Ömrüm boyunca yediğim yemekleri çatal ve bıçakla karıştırıp durdum. Ama “LEZZET” diye bir şeye rastlamadım.”

Bir zaman sonra ruh çağırma, ruhun bedenden bedene geçtiği iddia edildi.

Müşrikler, zor soru sorarak, peygamberimizi zor duruma düşürmek istediler. İki kişiyi görevlendirdiler. Onlara: “Ashab-ı Keyf, zülkarneyn ve ruh hakkında soru sorun” dediler. O iki kişi gelip soruyu sordular. Peygamberimiz ilk ikisini etraflıca anlattı. Ruh hakkında pek bir şey bilmediğini ifade etti. Bu sırada İsra suresinin 85. Ayeti nazil oldu. Cenab-ı Allah peygamberimize hitaben: “Ey Rasulüm, bir de sana ruhdan soruyorlar. Deki; Ruh rabbimin bildiği bir iştir. Size ancak pek az bilgi vermiştir,” buyurdu.

Bedenden ayrılan ruh ortalıkta dolaşıp durmaz. Çağırıldığında gelemez, başka varlığa geçemez. Ruhun dünya ile ilişkisi kesilir, dönüp gelmez. (Yasin:31) “Ruh gerçekleri görünce geri dönmek ister ama geri gönderilmez.” (Mü’minun:99-100) her ruh kendi bedeninde yaratılmıştır. Eğer ruhlar çağırılabilse katledilen insanların ruhları çağrılır, kimin öldürdüğü sorulur, katil yakalanırdı. Veya parasını, altınını gömüp gidenler oluyor. Çağırılır, nereye koyduğu sorulur ve bulunurdu. 

Dirilme vakti gelince berzah aleminde eğleşen ruh bedenle buluşur, hesaba çekilir.

(Vakıa:47 + Yasin:12-51-52 + Rum:50)

Falanın ruhu bizi görür, bilir, bize yardım eder demek, yardım beklemek, “İmdat,

Yetiş” falan demek şirktir. Ruhlar kimseye fayda veremez. Zarar da veremez. Yardım bekleme, ilkel insanlardan kalma bir adettir. (Yasin:31)

İnsanlardan bir Fatiha bekleyen kabir ehlinden yardım beklemek, İslam inancıyla asla bağdaşmaz.

*              *              *

HIDIR ELLEZ (Hızır İlyas)

        Ab-ı hayattan içip de kimse ölümsüzleşemez. 

        Hızırın darda olan kimselerin imdadına koşup yardım ettiğine inanılır. Zenginlik verir. Bereket verir. Bazılarını da açlığa, sefalete sürükler.

        Yardım Allah’tandır. Allah’tan başkasından yardım beklenmez.

        Halk dilinde: “Hızır gibi imdada yetişti”, “Kul sıkılmayınca Hızır yetişmez.” Sözleri yaygındır.

        Hızır (as), Kur’an’da Kehf Suresi 60 ile 82. ayetlerde geçer. Peygamberimiz de Hızır (as)

„dan bahsetmiştir. (Sahih-i Buhari Tecridi Sarih Tercemesi:1/102)

        Halkımızın dilinde:

  • “Her geceyi kadir bil, her geleni de Hızır bil.”
  • “Hıdırellez yağmurunun damlası altın olur.”
  • “Hıdırellezden sonra yazdır.”
  • “Hıdırelleze kadar bir tutam, Hıdırellezden sonra tutam tutam.”
  • “Hızır gibi imdada yetişti.”
  • “Kul sıkılmayınca Hızır yetişmez.”
  • “Hızırın eli değmiş.”
  • “Hızır bereketi” gibi anlamlı sözler canlılığını korumaktadır.

Hızır, Musa peygamber zamanında yaşamıştır. Hızır’ın şu anda yaşadığına dair İslami kaynaklarda bir bilgi yoktur. Bu kadar uzun ömür kimseye verilmemiştir. Ab-ı hayattan içip ölümsüzleşme efsane niteliği taşıyor. Kimseye ebedi hayat verilmemiştir. (Enbiya:34) Her nefis ölümü tadıcıdır. (Enbiya:35)

Hıdırellez ile ilgili neleri yanlış yapıyoruz?

  • Nehre, göle, denize dilek kağıtları yazıp atmak ve kağıdın suya batması ve batmamasına göre yorum yapmak,
  • Hızırla karşılaşmak için beyaz elbise giymek,
  • Cehennem ateşi yakmasın diye ateş üzerinden atlamak,
  • Gece ay ışığında gölgeye bakıp yorum yapmak,
  • Akşamdan çömleğe niyet kağıdı koymak, manilerle açmak,
  • Bereket için çiğ damlaları toplamak, hamura, yoğurta katmak, süt veren hayvana serpmek,
  • Soğan yapraklarını kesip birine kırmızı, diğerine yeşil ip bağlamak, hangisi uzarsa ona göre mana vermek,
  • Evlenemeyenlerin başında kilit açmak,
  • Ev sahibi olmak için hamurdan, çamurdan ev yapmak,
  • Bereket için yiyeceklerin ağzını açık bırakmak,
  • Akşam yoğrulan hamur kabarırsa bolluk, kabarmazsa kıtlık olacağına inanmak,
  • Gül dalına para asmak,
  • Zengin olmak için, zenginlerin bahçesinden toprak almak,
  • Hasta iyileşsin diye çamaşırını gül dalına asmak veya hastayı çimlerin üzerine yatırmak,

Bu tür gelenekler herkesi etkiliyor ve yayılma imkanı buluyor. Hele bilgi ve inanç zayıflığı olanlar, ciddi ciddi böyle davranışlarda bulunuyorlar. 

Hamurdan, çamurdan, gülden, sudan, çimden yardım beklemek normal bir iş değil.

  • *              *

        TÜRBELER

        Bazı insanlar mezarda yatanları rahatsız edecek, onların kemiklerini sızlatacak davranışlarda bulunuyor. Kabirleri, türbeleri tapınak haline getiriyor. Kabirler, türbeler dua, namaz, şifa, dilek, adak yerleri değildir.

        Fatiha bekleyenden çok şey isteniyor; eş, aş, iş, çocuk, şifa, başarı… isteniyor.

        Allah: “Allah’la birlikte kimseye yalvarmayın.” (Cin:18) diyor.

        Bu durumda da ölüler dirileri yönetiyor.

        Kabir ziyareti sünnettir. Kabirden, içinde yatandan ders alınır, ibret alınır, ölüm hatırlanır.

        Kabir ziyaretine gidilirken ihmal edilen şeyler oluyor:

  • Abdestli olunur.
  • Tesettüre dikkat edilir.
  • Selam verilir, Kur’an okunur, dua edilir, somurtulmaz.
  • Ağlanıp, sızlanıp taşkınlık yapılmaz.
  • Mezarların üzerinde gezilmez ve bid’at işlenmez.
    • *              *

        Kabirlerde ve türbelerde işlenen bid’at ve hurafeler:

        Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından türbelere uyarı levhaları asılmıştır. Bu levhalarda şunlar yazılıdır:          Para atılmaz.

  • Adak adanmaz.        Mum yakılmaz.
  • Kurban kesilmez.
  • El-yüz sürülmez.
  • Bez, çaput bağlanmaz.
  • Taş, para yapıştırılmaz.
  • Türbelerin içinde yatılmaz.
  • Yiyecek şeyler bırakılmaz.
  • Eğilerek, emekleyerek girilmez.
  • Türbe ve yatır etrafında dönülmez.
  • Türbe ve yatırlardan medet (şifa) umulmaz.

Bu uyarılara rağmen her türbede her gün aynı şeyler tekrar tekrar yapılmaktadır.

Bir insan türbeye gitse, bir şeyler yapsa ve yaptıklarının faydasını gördüğüne inansa, şirke düşmüş olur.

  • Para, eşya bırakmak, mum yakmak, çaput bağlamak,
  • Çelek koymak, mersin götürmek,
  • Yüz sürmek, öpmek, sarılmak,
  • Oradan taş toprak almak, büyü malzemesi yapmak,
  • Etrafında dönmek, orada yatmak,
  • Yiyecek, içecek, çamaşır bırakmak,
  • Kabre karşı şikayet etmek, bir şey isteyip beklemek, orada çare aramak,
  • Orada hayvan kesmek
  • İmdat, yetiş demek, falanca yatırdan fayda gördüm demek,
  • Türbede ayrı bölüm yoksa, orada namaz kılmak,
  • Kabir üzerinde oturmak,  Orada ücretle Kur’an okutmak,
  • Mezara pirinç, buğday koymak.

Kısacası mezardan, türbeden bir şey umulmaz. Onların dünya ile tasarrufu bitmiştir. Fayda da veremezler, zarar da veremezler. Yunus’un dediği gibi: “Ne söylerler, ne bir haber verirler.”

Peygamberimiz: “Allah’ım! Kabrimi tapınılan yer yapma,” diye dua etmiştir. (R.Salihin:1799)

Kabirde yatan ziyaret bekler, Fatiha bekler, hayır dua bekler, hayır hasenat bekler,

Yasin bekler, hatim bekler, kalanların iyi haline sevinir, kötü haline üzülür. Yaşayanların ölenden bir şey beklemeleri İslam inancı ile bağdaşmaz.

Türbelerin etrafını dolduran insanların hepsinin beklentisi var. Oraya sığınmış hasta veya hastası var, geçimi yok, işi yok veya çocuğu olmamış. Hepsinin isteği var. Çocuk istiyor, Zilli Baba’nın etrafında dolaşıyor. “Al sana bir göbek, ver bana bir bebek” diyor, ve göbek atıyor.

Son olarak Allah Resulünün uyarısını nakledelim: “Ey Rabbim! Kabrimi kendisine karşı namaz kılma, put yapma. Peygamberlerin kabirlerini mescit edinen kavme karşı Allah’ın gazabı şiddetli olur.” (Ramuz el-Ehadis:187/1)

0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir