BAŞÖRTÜSÜ İSLAM’IN EMRİDİR
Son günlerde etrafa pis kokular yaymaya, fitne tohumları atmaya çalışanlar oluyor.
İçerden ve dışardan milli, manevi varlığımıza saldırılar yapılıyor. İnsanlıktan nasibini alamamış, saldırganlara bakıyoruz; alkol almış, uyuşturucu kullanmış, İslam ve Müslüman düşmanı, geçmişinde bir çok suç kaydı olan zavallılar.
Bunlar, ne zaman ülke de huzur ve kardeşlik havası esmeye başladı, o zaman ortaya çıkıyor, fitne ateşini tutuşturuyor, huzur ortamını bozmak istiyor. Memlekette güzel şeyler olsun istemiyorlar. Milletimiz kalkınsın istenmiyorlar.
Bugüne kadar büyük acılar yaşadık. İç ve dış güçlerin oyunlarını, tuzaklarını hatta zulümlerini gördük. Bir partinin zulümlerini gördük, gezi olaylarını gördük. 15 Temmuz ihanetini gördük. 28 Şubat zulmünü gördük. Meclisten başı örtülü diye kovulan, nice nice başı örtülü olduğu için okula giremeyen okul kapısında ağlayanları gördük. Hastane bahçesinde başı örtülü diye ölen 65 yaşındaki ninelerin öldüğünü gördük. Evladını güle güle askere gönderen oğlunun yemin merasimine sokulmayan anaları gördük. Başını örttü diye memurluktan atılanları gördük. Sokakta tekme tokat dövülen kızlarımızın gözyaşlarını gördük. Mecliste hakarete uğrayan milletvekillerimizi gördük. Bütün bunlar karşısında şaşırdık, bu nerden çıktı, dedik. Sonra anladık ki, hayvanat bahçesinin kapısı açık kalmış.
Bu geçmişteki acı olayları, insanlık dışı davranışları Allah bir daha yaşatmasın, göstermesin derken son günlerde sokakta geçmişin kalıntılarının saldırılarını görmeye başladık. 21. Yüzyıl da kin kusan, öfke saçan ilkel düşünceli, geri kafalı, gericiler neden, nereden, niçin ortaya çıktı?
Bence mesele zihinleri bulundurmak, kafaları karıştırıp, dikkatleri başka yerlere çekmek. Bu saygısızlığın, hoşgörüsüzlüğün meclise kadar girmiş olması, apayrı üzüntü kaynağıdır.
Atalarımız ne güzel söylemiş su uyur, düşman uyumazmış.
Bir ulu kişiye sormuşlar.
-Şeytan uyur mu? Demişler. O ulu kişi:
-Şeytan uyusaydı memleket biraz rahat ederdi” demiş.
**
İlk baş örtüsü düşmanlığı, peygamberimiz (sav) zamanında Hıristiyan, Yahudi, Müslüman, müşrik hepsi bir arada yaşarken, bir Yahudi, dükkanına alışverişe gelen Müslüman kadına saldırmış, başörtüsünü söküp almak istemesiyle başlamıştır. İlk fitne bu olayla başlamıştır.
Daha sonra Fransız askerleri Kahramanmaraş’ta ilk Müslüman kadının baş örtüsüne saldırmaları olmuş, Sütçü İmam müdahale etmiştir. (Yüzyıldan beri rahmetle anılıyor)
Memleketi düşman istilasından kurtardık derken, fitne yeniden ortaya çıkmış, din düşmanları, dinin emri olan başörtüsüne yasak getirmiştir. Yasak ortadan kalktı derken fitne uyumamış, yeniden hortlamıştır. Ben bu gerici, yobaz düşünceyi kınıyorum. Ortalığı karıştırmak, birliğimize, kardeşliğimize kastedenleri de lanetliyorum.
Arif Nihad Asya’nın ifadesiyle
“Ne demek miş,
“Yasak!”
İşiniz mi kalmadı
Yapacak?
Ne diye karışırsınız,
Saçımıza, başımıza,
Bizi oyuncağınız mı sandınız,
Bakıp yaşımıza?
**
Kim demiş ki:
Baş örtüsüydü o?
Başımızın sade örtüsü değil,
Süsüydü o!
Siz bizden değilsiniz,
Tanımıyoruz hiç birinizi,
Çekin başımızdan,
Kirli ellerinizi.
**
Dediniz çıkacak başınızdan
Baş örtünüz!
Alın öyleyse onunla,
Yüzünüzü örtünüz!”
**
Mehmet Akif de şöyle haykırmıştı:
“Kızımın iffeti batmakta rezilin gözüne,
Acırım tükrüğe, billahi tükürsem yüzüne.”
Başörtüsü dinin emridir:
Örtü, canlılar arasında insana ve Müslümana has bir davranıştır. İnsanlar medenileştikçe örtünmüşlerdir. Semavi dinlerde de örtü emri vardır. Yahudilikte başı açık bir kadın havraya, gidemez, başı açık dua edemez. Havraya gidip, ayini seyredemez.
İslam da başörtüsü dinin emridir. Uygulanması gereken bir emirdir. Örtünen, Allah’ın emrini yerine getirmiş olur. Yani inancının gereğini yerine getirmiştir.
Başörtüsü teferruat değildir. Dinin vazgeçilmezlerindendir. Onun için örtünmek, ibadettir. Farz olan bir emirdir.
Cenab-ı Allah, Kur’an’da inanan kullarına kesin olarak örtünmelerini emretmiştir. Şöyle buyurur:
“Ey Ademoğulları! Şeytan ana babanızı ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. Çünkü o ve yandaşları sizin onları görmeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz ki, şeytanları inanmayanların dostları kıldık” (A’raf:27) buyurarak ilk uyarıyı yapmıştır.
Müslüman bacılara da şöyle emrediyor:
”Evleriniz de oturun. Eski cahiliye adetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekatı verin. Allah’a ve Resulüne itaat edin..:” (Ahzab:33)
**
“Ey Peygamber! Hanımlarına kızlarına ve Müslüman kadınlara dışa çıktıkları zaman dış örtülerini üzerlerine alsınlar. Onların tanınması ve incitilmemeleri için en elverişli olan budur…” (Ahzab:59)
**
“Habibim, “Mü’min kadınlara da şöyle, gözlerini harama bakmaktan korusunlar: namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere ziynetlerini teşhir etmesinler, Başörtülerini yakalarının üzerine kadar örtsünler… Ziynetlerini göstermesinler. Ziynetleri anlaşılsın diye dikkatleri üzerlerine çekecek şekilde yürümesinler…” (Nur:31) diye Cenab-ı Allah emrediyor.
**
Peygamber (as): “Açıklıktan sakının yanınızdaki melekler rahatsız olurlar.” (Tirmizi, edep: 42)
“Çocuğunuzun örtünmesine dikkat edin. Onu örtün. Zira onun avreti büyüğün avreti gibidir.” (Ramuz:321/6)
Peygamber (as)ın yanına çocukken baldızı Esma, ince ve biraz kısa giyinmiş halde gelmişti. Peygamber (as) ona:
-“Ey Esma, kadın ergenlik yaşına yaklaşınca onun el, ayak ve yüzünün dışında yerlerini örtmesi uygundur” demiştir. (Ebu Davut, Libas:31)
Allah ve Resulü böyle buyurmuşlardır. Buna göre örtünmek dini vecibedir. Hristiyan Rahibeleri nasıl inançlarından dolayı örtünüyorsa, Müslüman kadını da inancı gereği örtünür.
Örtü, mevlit okunurken başa alınan ince tülbent ve yazma değildir. Örtü, cenaze evinde başa geçirilen siyah bez parçası değildir.
Hayatta örtünmeyen ölünce kefenle örtünür. Dinin emri yaşlı analara ninelere değildir. Buluğ çağına gelen her Müslüman, Allah’ın emrinden sorumludur.
Açınmanın medenilik, çağdaşlık ve özgürlükle ilgisi yoktur.
“Kim açarsa bedeni,
Ona derler medeni diyen” doğru söylememiştir. Açınmanın olumlu bir yönü yoktur. Geçmişte “başörtülüler köye!” diye kızlarımız okullardan kovuldu. Devletin başı Süleyman Demirel problemi çözme yerine “başını örteceksen Arabistan’a!” dedi. Türkiye’nin kalbi meclisten milletin vekili başörtülü diye. “Bu kadına haddini bildirin, burası devlete kafa tutulacak yer değil” denilerek, tempo tutularak kovuldu. Başörtülü, devlet düşmanı ilan edildi.
Baş örtüsü, ne köylünün geleneği, ne de Arabistan’ın adetiydi. Bir taraftan kızlar okula kampanyaları açılıyor, diğer taraftan yıllarca okul merdivenlerini aşındırmış, üniversiteye girme hakkı kazanmış kızlarımız okuldan kovuluyordu. Dersler bırakılmıştı. Güya ilim adamı profesörler baş örtüsü ile uğraşıyordu. Çünkü başörtüsü islami bir simge idi. Dinin kesin emri idi.
Bu millet dini değerlerine düşman olan dindarı sevmeyenleri iktidar yapmamıştır. Yapmaz da. Allahsızlık okulları açan Rus imparatorluğu dine baş kaldırdığı için dağılmıştır…
İslam’ın emri açıktır; dileyen başını örter, dileyen örtmez. Örten de bu milletin evladıdır, örtmeyen de bu milletin evladıdır.
Örtü, inancın gereğidir. İnsan yalnız iman etmekle sorumlu değil, inancını yaşamakla da sorumludur. Allah’ın emri ile alay etmek ve karşı çıkmak normal bir iş değildir.
Örtü, adet değildir, siyasi simge değildir. Örtü kanunlara karşı bir davranış değildir. Laikliğe başkaldırma, Atatürk ilkelerine aykırı bir durum değildir. Atatürk’ün anası da örtülüdür, hanımı da örtülüdür.
Başörtüsünü bahane ederek, eşarpları çiğneyerek sokaklarda “Kahrolsun şeriat” diyerek yürüyen bazı kadın derneklerini unutmadık. Tekrar geri gidip bu durumlara gidilmesin kardeş kardeşe düşman edilmesin.
Başörtüsü boyna dolanınca, bele bağlayınca moda oluyor, çağdaşlık oluyor. İnanç gereği başa bağlanınca irtica oluyor, ne garip değil mi?
Kenan Evren, “örtü adettir. Kadınların saçı yemeye düşmesin diye bağlanır” demişti. Din de böyle bir şeyin olmadığını söylemişti. Halkın değerleri ile uğraşmak, ciddi görevleri olanlara yakışmaz. Soruyorum. Başörtüsü neye engel olmuştur.
Bazı azgın kadın dernekleri toplanıp “Kıyafetime karışma!” diye sokaklarda zaman zaman yürüyor. Peki, bunların istedikleri gibi giyinmek hakları da birilerinin inancının gereği başını örtmek, istediği gibi giyinmek hakkı değil midir?
Hoşgörülü, medeni insan olamayanlar var. İslam, “Dinde zorlama yoktur” der. “Senin dinin sana, benim dinim, bana” der.
Peygamber (as) kendisini taifte taşlayanlar için beddua etmemiş, “Allah’ım, bunları bağışla! Çünkü bilmiyorlar” diye dua etmiştir.
İşimize gelince demokrasi, demokrat, hürriyet oluyor, değilse zalim kesiliveriyoruz. Demokrasi üç temele dayanır, Hürriyet, eşitlik ve adalet. Baskı, zorlama, tek tip düşüncesi ve kendisi gibi düşünce demokrasi ile bağdaşmaz. Bu, insan fıtratına da aykırıdır. İnsan hakları ile de asla bağdaşmaz. Medeni insan saygılı ve hoşgörülü olur.
Bazı şeyler istismar edilmemelidir:
Laiklik hep istismar edilen bir konu olmuştur. Bir de Atatürk ilkeleri istismar edilmiştir. İstismarcılara en güzel cevap Atatürk’ün kendi sözleridir: şöyle demiştir:
-“Dinimizin tavsiye ettiği tesettür, hem hayata, hem fazilete uygundur.” (Söylev ve demeçler:2/150)
-Samsun Milli Eğitim Müdürü zorla bir başörtülü öğretmenin başını açtığı için onu azarlamıştır. “Örtünün hayata engel olmadığını, ilim tahsiline engel olmadığını, ahlak ve adaba aykırı olmadığını söylemiştir.” (Atatürkçülük 1 Genelkurmay Başkanlığı: 198/2/Sh:126)
Düşmanlığa gerek yok:
Örtü, düşmanlığı gerektiren bir durum değildir. İnançta ve hayat tarzında zorlama ve düşmanlık olmaz.
Hele hele inancından dolayı örtünene irtica damgası vurmak, din düşmanlığından başka bir şey değildir. Son zamanlarda örtünme yasağı kalktı. Kimse örtünmeye zorlanmadı. İsteyen örtündü, isteyen açındı. Ne oldu? Ülke gerimi gitti? Laiklik elden gitmedi. Düzen de değişmedi. İlkeler yerinde duruyor. Sonra başörtülüler her partiye oy veriyor. Soruyorum öyleyse, bu düşmanlık niye?
Başörtüsü siyasi veya ideolojik bir istek değil, yüce Allah’ın kesin emridir. Karşı olan Allah’a karşı çıkmış olur.
Dinin örtü emri, istenmeyen bazı olaylara karşı tedbirden başka bir şey değildir.
Moda tesettürü yozlaştırıyor:
Tesettürü dinin emri olmaktan çıkarma gayretlerine karşı bilinçli olunmalıdır.
Tesettür, Allah’ın emri olarak yerine getirilmelidir. Moda olarak değil. Tesettür, bir süs ve cazip görünme arzusuna dayanmamalıdır.
Modacılar, kadını özünden uzaklaştırıyor. Giyinme gururu, kibiri ve güzel görünme çabasını sokup, adeta erkekleştirmektedir. Kadının giyim kuşamını moda yozlaştırıyor. Kadının giyiminin nasıl olacağının sınırlarını Allah Kur’an’da çizmiştir.
Başına örtü alan kadın inancını layıkıyla temsil etmelidir. Şunu bilmelidir ki, tesettür sadece başa bir örtü almak değildir. Allah’ın diğer emirlerini hiçe sayar şekilde giyim olmamalıdır.
Moda, tesettürün ölçüsü olmamalıdır. Belirleyicisi olmamalıdır. Ölçü, inanç temeline dayanmalıdır.
Bazı kadınlar tesettürü modaya kurban etmektedir. Bu durumda söylenecek söz şu olabilir: Bazıların da başörtüsünü kazandık ama tesettürü kaybettik. Modaya uyduk, tesettürü yozlaştırdık. Tesettürü modacılar belirliyor.
Sonuç olarak;
Baş örtüsü, Müslüman kadının çilesi olmaktan çıkarılmalıdır.
Soruyorum özgürlük, eşitlik ve insan hakları hangi insanlar içindir?
İçerde ve dışardaki vahşice, yapılan saldırıları kınıyorum.
Bu milletin kardeşliği engellenmek ve bölünmek isteniliyor. Kalkınan, kardeşlik havası hakim olan, terörü bitme noktasına getiren bu milletin önü kesilmek, kargaşa yaratılmak isteniyor.
Bugüne kadar oynanan oyunlar tutmadı. Bize düşen uyanık olmak, birbirimize karşı hoşgörülü ve sabırlı olmaktır.
Gezi olaylarında asıl mesele 3-5 ağacın yer değiştirilmesi değilse, bu günde mesele analarımızın, bacılarımızın başörtüsü değil. Mesele dış kaynaklı. Gaye, baş örtüsünü itibarsızlaştırmak, kardeş kavgası çıkarmaktır. Dayanağı din düşmanlığıdır. Cambaza bak cambaza oyunudur.
Bugün yeniden baş örtüsü, yarın başka bir oyun. Su uyur düşman uyumaz.
Hepimiz aynı gemideyiz. Gemi batarsa, hepimiz batarız.
Allah birliğimizi, beraberliğimizi ve kardeşliğimizi bozmak isteyenlere fırsat vermesin. İnanç ve siyasi farklılıklarımız zenginliğimizdir. Herkesin aynı olması mümkün değildir.
Geçmişin düşmanlıklarını bırakalım. Medeni insanlar olarak, milli ve manevi değerlerimize sahip çıkalım. Bu milletin düşmanı çok. Yanlış yapıp düşman oyunlarına gelinmesin. Düşmana yardımcı olunmasın.