BAŞI AÇIK ÇALIŞILABİLİR VE OKUNABİLİR Mİ?
Nur Sûresi 31. Ahzab Sûresi 33., 53. ve 59 ayetlerinde kadının başını, ziynetlerini ve ziynet taktığı yerleri örtmesi ve göstermemesi emredilmiştir.
Zaruret olmadıkça kadın, ayet, hadis ve mezhep imamlarınca avret olan yerlerini göstermez.
Zaruret, ciddi şekilde zarar görme halidir. Halil Günenç, hocaya göre: “İslâm’da yasak olana mutlaka uyulacaktır. Fayda temin edeceğim diye yasak çiğnenmez. (GMF : 2/176)
Yasak getirildi diye, kimsenin “açınabilirsiniz, açın” demeye hakkıda yoktur, yetkisi de yoktur. Bu çok büyük vebâlli bir durumdur.
-Allah “örtün” derken, biz “aç” diyemeyiz.
-Yeni vahiy gelmedi, Kur’an’ın hükmü değişmedi.
-Bir kızımız, “güvendiğim falan aç dedi” derse biz ne cevap veririz. O yolda tavizimizi, çığır açmamızı nasıl izah ederiz? Vebalinin altından da nasıl kalkarız?
İslâm kadını, inancına uygun şekilde çalışmanın yollarını aramalıdır. İslâm kadınının, inancını yaşaması kadar çalışmak da hakkıdır.
Keyfi açma ile zaruri açma arasında fark vardır. Kadın yıllarca okumuş, eğer çalışmaya ihtiyacı varsa çalışır. Öğretmenlik gibi, sağlık mesleği gibi önemli mesleklerde çalışır. Kadın, kendi işinde de çalışır.
NE YAPALIM?
Önce Allah’ın tesettür emrinin yerine getirilebilmesi için her yol denenmelidir. Bütün çaralere başvurulmalıdır. Hemen kaçmak, bırakıvermek veya açıvermek olmaz. Başörtüsü düşmanlarının istediği bu zaten. Akıllı insan, onların tuzağına düşer mi? Bırakıp kaçıvermekle, işlerini kolaylaştırmış olmaz mıyız?
Türban, kurban olmamalı…
Günah, sadece bir tane değildir. Günahların bir çoğunu yapıp dururken onu sadece bire indirmek yanlış olur.
Rüşvet vermek nedir, günahtır. Peki mala, cana ciddi bir tecavüz söz konusu olunca, mağdur olunacaksa, kerhen rüşvet verilir mi? Verilir. Bunda günah var mıdır? Allah affetsin, tevbe istiğfar edilir.
Diyelim ki, kadının eli avret midir? Hayır. Ama tahrik söz konusu ise ele eldiven giyilecektir. Bugün toplumda çoğu kadının başı açıktır…
Böyle bir ortamda çare olarak;
-Başörtüsünü bağlamanın şeklini değiştirebiliriz.
-Peruk takabiliriz.
Peruk nasıl takılır? Hz. Peygamber der ki:
“İğreti saç takan ve taktıran dövme yaptıran vücudunu boyatanları Allah lânet etti” (Riyazüs Salihın 3/1673) buyurarak peruk takmayı yasaklamıştır.
İnsan kutsaldır, insana ait şeyde kutsaldır. Alınıp satılamaz. Peruk, insan saçından olursa, kesin haramdır.
Şayet insanın kendi saçındansa, deve tüyünden veya naylondan, sun’i şeylerden ise, zaruret de varsa, peruk takılmasında sakınca yoktur.
Bu tam bir tesettür olmaz. Ama bir çaredir.
Peruğa karşı çıkanlar, tam örtünmüyor ve görünüm olarak açık kadın görünümü oluyor, bir de peruk süstür diyorlar.
Tam örtmesede tamamen açınmaktan iyidir, ortada bir zaruret vardır.
Birde, ten rengi kalın çorap giyilse, bakan ten zannetse, örtünmüş olunmaz mı? olunur.
Halil Günenç, insan saçı olmamak kaydı ile peruk takılır diyor. Zaruret varsa satışı da caizdir diyor. (GMF 1/231-232)
“Said bin Cübeyr der ki: “İpek veya yün ipliklerinden yapılmış örgülerin takılmasında mahsur yoktur. Bunların kullanılmasının caiz olduğuna İmam-ı Ahmed de hükmetmiştir” (Yusuf El Kardavi, İslâm’da Helal ve Haram, S.95-96)
“Kadının başına naylon, bitki veya hayvan deri ve kıllarından yapılmış peruk takması, ya da saça ek yapılması caiz görülmüştür. (Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Aile İlmihali : 574) Demek ki, insan saçı olmazsa, mecburiyet varsa ve güzelleşme maksadı yoksa peruk takılabilir. Başa yasak olan eşarp da boyna takılabilir.
Burada niyet de çok önemlidir. Hz. Peygamber : “Mü’minin niyeti amelinden hayırlıdır” buyurur.
Elden gelen herşey yapıldıktan sonra, meşru yollar denendikten sonra vebâl, şiddet ve zorlama yapanlarındır.
Ehzer Üniversitesi Başsorumlusu Muhammed Seyyid Tantavi : “Kadın, islâm’ın emrettiği gibi giyinmezse kendisi günah işlemiş olur. Şayet yetkililer başörtüsünü yasaklarlarsa o zaman Allah yanında mes’ul olunmaz. Yasaklayanlar mes’uldur. Bu arada örtünmek isteyen örtünebileceği bir ortam arayışı içinde olmalıdır” der. (20.10.1997 Akit)
Ahmet Şahin’in ifadesiyle : (11.4.1998 Zaman)
Bilindiği üzere mahşerde kullar günah-sevap hesabına maruz kalacaklar, sevaplarıyla günahlarını tarttıracak, ona göre muâmele görecekler. Bunda kimesnin şek ve şüphesi yoktur zaten. Ayetlerde Rabb’miz böyle buyurmaktadır.
Sahabeden bir zat bir günaha maruz kalmış, sonra da aklı başına gelip pişmanlık duyarak Efendimiz (s.a.s.)’e müracat etmiş.
-Ne olacak benim halim? Ben böyle bir günah işledim!
Bunun üzerine gelen âyette Rabb’imizin mesajı şu mealde olmuştur:
-Namazlarınızı kılın, diğer günahlardan kaçının, sevabınızı da çoğaltın. Bilin ki sevaplar günahları giderir, yok eder!.. (Hûd Sûresi/114)
Evet, size baskıyla istemediğiniz şeyleri yaptırmak suretiyle vebale maruz bırakanlara mukabil, hizmetinizi daha da çoğaltınız, sevabınızı fazlalaştırın, daha fazla mesai sarf edin, daha kaliteli faaliyette bulunun ki günahlarınızı alıp götürsün.
İslâm’da ülülemre itaat meselesi vardır.
Allah’ın emirleri arasında ilim öğrenmek, öğretmek, Allah’ın emirlerini tebliğ etmek, cihad etmek, bir nesle sahip çıkmak da vardır.
Yetkiyi başkalarına bırakmanın, meydanı boş bırakmanın da, görevlerden kaçmanın da vebâli vardır.
Ahmet Şahin 25.3.1998 tarihli zaman gazetesinde şunları yazmıştı :
“Son sınıflara gelmiş “okuyacaksan açacaksın” denmiş yukarı tükürsen bıyık aşağı tükürsen sakal. Gerçi ne bıyık kaldı ne sakal ya…”
-Hizmet etmeyi esas alıyor, yahut bulunduğnuz görevde hizmet etmeyi düşünüyorsanız hizmetinizi terk etmeyin, görevinizi bırakmayın…
-Eğer hizmeti düşünmüyor, böyle bir zaruretin olmadığına inanıyorsanız, yine vicdanınıza göre hareket edin, Kararı kendiniz verin.
-Bu devrin geçici olduğu söylenebilir. Bugün kazanmak üzere olduğunuz haklarınızdan bir çırpıda mahrum kalırsanız, sonra şartlar değişip de, ortam müsaid hale gelince verdiğiniz karardan üzüntü duyar, pişman olur musunuz? Size böyle karar verdirenlere saygı ile bakar mısınız?
-Mücadele sürmelidir. Hak alma azmi devam etmelidir.
-Şurası da muhakkak ki : istiyerek işlenen yanlışla zulmen maruz bırakılan yanlışın sorumluluğu aynı olmaz…”
Evet örtünmek Allah’ın emridir. Kimse kimseye “aç” diyemez. “Aç” diyen günaha girer. Açtırmanın hesabını Allah’a verir.
Müslümman bir işi yaparken, iyi düşünmeli, istişare etmeli, sorumluluklarını iyi düşünmeli, yarınların hesabını da iyi yapmalıdır. Böyle zamanlarda en az zararla durumu geçiştirmeye çalışmalıdır. Pişman olacağı bir karar vermemelidir.
Kur’an’da : “Gelebilecek zararlardan kaçının” (Al-i İmrân:28) Nahl Sûresinin 106. ayetinde de: “Zorlanan başka” buyrulur.
Önemli bir husus da yapmaktan kaçtığımız işlerin hesabının verileceğidir.
SONUÇ
Baş örtüsü, inanan kadının çilesi olmaktan çıkarılmalıdır. Baş örtüsü için gösterilen çabanın, ülkenin eğitim seviyesinin yükseltilmesi için gösterilmesi, milli çıkarlarımız için daha uygundur.
Bütün milletler ileriye koşarken biz dönüp dönüp aynı yere geliyoruz, getiriliyoruz.
Bir cenazede, bir mevlid okunurken örtünmez bu. Şair : “Alma mazlumun âhını çıkar aheste aheste” demiş, hiçbir zulüm bâki kalmaz. Bu zulüm bitmelidir. Mazlumun âhı, insanların kulaklarına gelmeyebilir. Ama unutulmasın Allah’a yükselir.
Bize sorsalar : “insan hakkı, hangi insanlar içindir? Cevabımız ne olur? Hiç düşündünüz mü?
İnsan hakları günü geldiği zaman bugünü ne yüzle kutlayacağız? Eğer inancından dolayı horgörülüp, insan hakaret ediliyorsa, o zaman insan hakları ayaklar altına alınmış demektir.
İslâm Peygamberi şöyle der :” Güçsüzün inciltilmeden hakkını almadığı toplumun yücelemez” (İbn-i Mace Sadakat:17)
İnsan hakları ile oynayanlar, insanın kılık kıyafetiyle oynayanlar, ateşle oynarlar.
Rusya bile, Çin bile tektip insan yetiştiremedi. Şekille uğraşırken şekilcilikten kurtulamadık.
Biz baş örtüsü, sakal, bıyıkla uğraşırken dünya ilimde teknikte başını almış gidiyor. Bu millete zaman kaybettiriyorlar. Boşuna oyalıyorlar, yerinde saydırıyorlar.
Devlet, dinle barışmalıdır. Devlet halkı ile barışmalıdır. Milleti ile bütünleşemeyen devlet ayakta duramaz.
Devletle milletin arasını açmaya çalışan iç ve dış düşmanlara karşı uyanık olmalıyız. Allah fitnecilere fırsat vermesin devletimizi, milletimizi, cumhuriyetimizi korusun.