Astronomi İlmi

            İslam’da ve İslam aleminde astronomi :

            Astronomi çalışmalarını Kopernik, Galile gibi Batı alimleri ile başlatmak doğru değildir. İslam ülkelerinde astronomi çalışmaları İslam Peygamberi ile başlar.

            İnsanlara yol gösterici olarak inen Kur’an-ı Kerim, insanoğlunun bilmediği konularda yeni yeni bilgilerle inmiştir. Bu konuda birkaç ayeti delil olarak gösterelim :

            “Yıldızlarla insanlar yollarını doğrulturlar.” (Nahl Suresi : 16)

            “Andolsun biz gökte burçlar yapmış ona ibretle bakanlar için donatmışızdır.” (Hicr

Suresi:16)

      “Göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün ardı ardına gelişinde düşünenler için deliller vardır.” (Al-i İmran Suresi :190)

            “Üzerlerindeki göğe bakmıyorlar mı, nasıl bina etmişiz !” (Kaf Suresi : 6)

            “O (Allah) karanın ve denizin karanlıkları içinde kendileri ile yollarınızı doğrultmanız için, sizin menfaatinize yıldızlar yaratandır. Biz ayetlerimizi düşünen ve bilen kimseler için gerçekten apaçık bildirdik. “(En’am Suresi : 97)

Kendilerine bu ayetler inen Müslümanlar, gök cisimleri ve gök cisimlerinin hareketleri ile ilgilenmiş, oruç, namaz, hacc vakitlerini tayin etmişlerdir.

            İslam aleminde 8. yüzyılda ilmi bir hüviyete bürünen 9. yüzyılda iyice hızlanmış ve araştırma merkezleri kurulmuştur. Cündi Şapur’da kurulan rasathanede gözlemler yapılmış, elde edilen bilgileri kapsayan eserler neşredilmiştir. Halife Memun zamanında (813-833) Bağdat’ta Şemmasiye ve Şam’da Kassasiyun rasathaneleri yaptırılmış, bu rasathanelerde Yahya bin Mansur, Harezmi gibi alimler gözlemler yapmışlardır. Harezmi, gezegenleri yerlerini ve dolanım sürelerini gösteren cetveller hazırlamıştır.

            Battani’nin Fırat Nehri kenarında özel bir rasathanesi vardı. Burada asrolop, gnomon, yatay ve düşey güneş saati, küre, paralaktik cetveller ve duvar kadranı gibi aletler vardı. Harezmi tarafından güneş tutulması ile ilgili hesaplar yapılmış, yıldızların haritaları çizilerek, hareketleri gösterilmiştir.             “Halife Memun, güneş lekelerini incelemek üzere astronomlardan bir heyet kurdu.

Dünyanın yuvarlaklığından emin olan bu alimler, güneşin vaziyetini tesbit etmek suretiyle bir arz derecesini ölçtüler. Bunların ölçüsü vaziyetini tesbit etmek suretiyle bir arz derecesini ölçtüler. Bunların ölçüsü 56 2/3 mil çıktı. Bugünkü hesabımızdan ancak yarım mil fazla idi. Bu astronomlar tamamıyla ilmi esaslara göre hareket ediyorlardı. Tecrübe ile sabit olmayan hiçbir şey kabul edilmezdi. Fergani’nin yazdığı (Miladi 860) Astronomi kitabı Avrupa’da yediyüz yıl esas kabul edilmiştir.” (1)

            El-Kindi (ölm.873) hayatı boyunca kendini tabii ilimlerle astronomi çalışmalarına verdi. Bu konuda önemli neticeler elde etti. 

            10. yüzyılda yeniden büyük rasathaneler devri başladı. Şeref-ül Devle, Bağdat’ta sarayının bahçesinde yaptırdığı rasathane devrin en hassas aletlerle donatılmıştı.

            El-biruni (973-1048) gezegenlerin hareketleri üzerinde durdu. Gecenin ve gündüzün meydana gelişi, uzayıp kısalmaları ve dünyanın hem kendi etrafında hem de güneş etrafında döndüğünü açıkladı. Biruni’den beş asır sonra Batı’da Kopernik aynı şeyleri tekrar ettiği halde kendini kabul ettiremiyor ve susmayı tercih ediyordu.

            Türk tarihinde astronominin tarihi çok eskidir. “Eski Türkler göğe çok önem vermişlerdi. Çünkü oların gökleri Çin ve Hindistan’da olduğu gibi bulutlu değildir. Gece ve gündüz parlak bir gök Türklerin kalplerini ve gözlerini kendine çekiyordu. Çünkü eski Türkler zamanlarını, yollarını ve hatta iklim şartlarının değişip değişmeyeceğini gökteki yıldızlara bakarak öğrenirlerdi. Bunun için de geniş ve iyi gelişmiş bir yıldız bilgisine sahip olmaları gerekiyordu.” (2)

            “Uygurlarda yüzyılların tecrübesi ile tababet de teessüs etmiş olup bu mevzua dair yazılmış olan eserler de elde edilmiştir. Daha sonra hey’ete dair yazılmış olan eserler de elde edilmiştir. Daha sonra hey’ete dair bir eser de vardır ki 1308 yılında vücuda getirilmiş olup yıldızların harekatından bahseder. Bu eserin vermiş olduğu malumat Berlin Rasathanesi 

tarafından tetkik edilmiş ve hepsinin de doğru olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca 1202’de yazılmış bir eserde yıldızların güneşe göre harekatını tespit etmektedir.” (3)

            Tarih boyunca Türk kültürünün bir parçası olarak devam eden astronomi ilmi Selçuklular zamanında da devam etmiş ve yeni gelişmelerin başlangıcı olmuştur. 11. yüzyılın en mühim rasathanesi, Selçuk Sultanı Melikşah tarafından İsfahan’ da kurulmuş olan Melikşah Rasathanesidir. Vezir Nizm-ül Mülk medreseyi bir yüksek tahsil müessesesi olarak açtıktan sonra en değerli ilim adamlarını burada topladı. 

            12. ve 13. yüzyıllar da rasathanecilik bakımından önemli bir dönem olmuştur. Nasır el Tusi tarafından Meraga Rasathanesi en hassas aletlerle donatıldı. Buradan gök cimleri incelendi. Önemli bilgiler elde edildi ve eserler yazıldı.

Astronomi ilmi Fatih Sultan Mehmet zamanında zirveye ulaştı. Fatih, İstanbul’u aldıktan sonra burayı ilim ve sanat merkezi haline getirdi. Üniversite olarak vazife gören medreselerde astronomi derslerine büyük önem verildi. Büyük alimler yetişti.

            Uluğ Bey’den ve Kadızade’den ders almış, onların teveccühüne ve sevgisine mazhar olmuş Ali Kuşçu, o devrin en büyük astronomi alimidir. İlme düşkün olan Fatih tarafından Ayasofya Medresesine hoca tayin edilmiştir. Burada astronomi alanında çok verimli çalışmaları olmuştur. Fatihin daveti üzerine “İstanbul’ a vardığında zamanın en meşhur bilginlerinden Hoca Zade ve başkaları tarafından Üsküdar’da karşılanmış ve kadırga içinde Hoca Zade ile gitgel dalgaları üzerine bir tartışmaya girişmiştir.” (4)

            “Bizde ilim olarak astronomi, tarihimizin çok güçlü bir devrinin çok yönlü bir padişahı olan Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinden sonra doğu aleminin şöhretli bir astronomu olan Ali Kuşçu’nun İstanbul’a gelişi ile başlar.

            Ali Kuşçu, Timurlengin torunu Uluğ Bey’in 1420 yılında Semerkand’da kurduğu rasathanenin ikinci müdürü ve aslen Bursalı olan Kadı Zade’nin öğrencisi idi. Uluğ bey 1449 yılında oğlu tarafından öldürüldükten sonra zamanının en büyük ve şöhretli rasathanesi olan bu rasathane dağılmış ve Azerbaycan’a geçen Ali Kuşçu da İran Şahı tarafından elçi olarak İstanbul’a gönderilmiştir. Zamanın Padişahı olan Fatih Sultan Mehmet, Ali Kuşçu’ya büyük itibar göstermiş, Ali Kuşçu, Padişahın İstanbul’da kalması teklifini kabul etmiş ve Fatih Sultan Mehmet de kendisini Ayasofya Medresesine müderris tayin etmiştir. Böylece bizde de ilmi astronominin ilk temelleri atılmıştır.” (5)

            Astronomi ilmine büyük katkılarda bulunan diğer Türk büyüğü de Uluğ bey’dir. Uluğ Bey, “Ruh, zeka bakımından sayan-ı dikkat bir insandı; usta bir şair, alim bir din adamı, yüksek bir matematikçiydi. Etrafında parlak alimler, edebiyatçılar ve sanatkarlar vardı. Uzun Müddet naib olarak bulunduğu Semerkandı muhteşem abidelerle süsledi, bir rasathane kurdu. Buraya kapanıp “Astronomik Cetveller”i üzerinde çalışmayı çok severdi; bu cetveller, doğrulukları bakımından daha öncekilerden çok üstündü.” (6)

            “Uluğ Bey’in ilmi çalışmalarını gösteren en kudretli tarafı, matematik ve bilhassa astronomiye ait değerli faaliyetleridir. Uluğ Bey, biri Semerkandda diğeri Buhara’da olmak üzere iki büyük medrese yaptırdı. Semerkand’daki medresenin idaresini, Hocası Bursalı Kadı Zade’ye verdi. Uluğ Bey’in bu medreseye tayin ettiği müderrislerin hemen hepsi astronomi ve matematik ilimlerinde devrinin en büyük alimleri idi.

            Semerkand medresesi, sadece İslami ilimlerin okutulmasını değil, müsbet ilimlerin de öğrenilmesini vazife edinmiş bir ilim müessesi idi. Bu medresenin büyük kapısının üzerindeki kemer, sema ve yıldızları içine alan kabartma tezyinatı ile gökyüzünü tasvie ediyordu. Şüphe yokki, bu tezyinar Uluğ Bey tarafından medresede müsbet ilimlerin okutulacağına bir işaret olmak üzere yaptırılmıştı.” (7)

            Müslüman Türklerde astronomi diğer ilimler gibi bu derece ilerlemişken Hıristiyan Batı başını kaldırıp gök yüzüne bakamıyordu. Astronomi ilmi Batı’ya Müslüman Türklerin uğurlu elleri ile girmiş ve Batı’da ilmi mirasımız olmuştur. Haçlı orduları Sevil şehrini zaptedince daha evvel orada Müslümanlar tarafından yapılan, en hassas aletlerle donatılan rasathanenin ne işe yaradığını tahmin bile edememişlerdi. Çünkü Batı, yıldızları ancak fal için kullanıyor ve işlerini ona göre tayin ediyorlardı.

            Günümüzde bile astronominin ülkemizde çok ileri bir durumda olduğu söylenebilir. Bugün Kandilli ve Ege Üniversitesi Rasathaneleri bütün uygulama ihtiyacımıza cevap vermekte ve milletler arası astronomi sahasında milletimizin göğsünü kabartmaktadır.

  1. Will durant, Historie de la civilisation L’age le Foi, S.310
  2. Bahaeddin Ögel, Türk Kültürünün Gelişme Çağları, C.1, Sa.12
  3. Hüseyin Namık Orkun, Türk Tarihi, C.1,Sa.165
  4. A. Adnan Adıvar, Osmanlı Türklerinde İlim, Sa.41
  5. Prof. Dr. Nüzhet Gökdoğan, Bilim ve Teknik Mecmuası, Sayı : 72, Sa.2
  6. Fernand Grenard, Babur,Sa.10 (1000 Temel Eser)
  7. Türk Kültürü Dergisi, Sayı:3 Sa.43-44
0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir