ALLAH’I DİLDEN-DUA VE TÖVBEYİ ELDEN BIRAKMAK
Diller Allah’ı çokça anmaya, inşallah, maşallah, elhamdülillah demeye pek varmıyor.
Dil bazı şeylere alışırsa, insan daha çok rahat eder. Sonuç ne olursa olsun; “Hayırlısı” der, fazla üzerinde durmaz.
Buna göre insan, yapacağı bir iş için “İnşallah” derse, Allah onu mahcup etmez.
Peygamber (as) sorulan bir soru için “Yarın cevap veririm,” dediği, “İnşallah” demediği için kendisine vahiy meleği gelmemiş ve peygamberimiz uyarılmıştır.
“İnşallah” demek; Allah’tan izin almaktır, “Allah izin verirse” demektir. “İnşallah” diyeni Allah yalnız bırakmaz ve mahcup etmez.
Allah Kur’an’da “İnşallah” dememizi istiyor. (Kehf:23-24, Fetih:27, Kalem:17-20,
Saffat:102)
Peygamberimiz, Yecüc Mecüc ile ilgili bilgi verirken seddi ne zaman ki “İnşallah yarın tamamlarız. Derler, işte o zaman aşarlar,” diyor. (İ.Canan Hadis Ans:17/571)
Bir işe niyetlendiğimizde, karar verdiğimizde “İnşallah” demeliyiz. Çünkü Allah’ın izni olmadan bir yaprak bile kımıldamaz.
* * *
Güzel bir şey görüldüğünde “Maşallah Barekallah” denmelidir. Allah nazardan saklasın denmeli, ihmal edilmemelidir.
Nazarı değen insanın böyle dememesi veballi bir iştir. Çünkü nazarın değmesine göz yummak, bile bile zarar vermektir. İnsan, organlarının işlediği suçtan sorumludur.
Peygamberimiz şöyle buyuruyor:
- “Sizden biri, din kardeşinin nefsinde veya malında hoşuna giden bir şeyi görünce, onu tebrik etsin.”Barekallah” desin. Zira nazar haktır,” buyurur. (Razuz el-Ehadis:389/8)
- * *
Kulağı çınlayanın yapması gereken şey peygamberine salâvat getirmek ve selam göndermek olmalıdır. Peygamber (as) şöyle buyuruyor: “Sizden birinin kulağı çınladığında beni hatırlasın ve bana salât-ü selam getirsin.” (Ramuz el-Ehadis:53/13)
- * *
Bazıları ağzını sonuna kadar açarak sesli bir şekilde esniyor. Hatta namazda bile bu şekilde esnemeler oluyor.
Esneme geldiği zaman giderilmeye çalışılmalı, giderilemezse ağız kapatılmalı ve sessiz bir şekilde esnemelidir.
Esnemek gafletten ve şeytandandır. Bir hadiste:
- “Sizden biri esnerse, elini ağzına koysun, zira şeytan esnemeyle beraber ağızdan girer,” buyrulur. (Age:38/11)
- * *
Hapşırma konusu da dikkat edilmesi gereken bir konudur. Ağzı açık, bağırarak hapşırılmaz. Hapşırana da çok yaşa denmez.
Hapşırma anında milyonlarca parçanın etrafa dağıldığı unutulmamalıdır. Bizim dikkatsizliğimiz yüzünden başkalarının zarar görmesinden biz mesul oluruz.
Peygamber efendimiz: “Müslüman’ın Müslüman üzerinde beş hakkı vardır,” der ve sıralar:
- Verilen selamı almak.
- Hastayı ziyaret etmek ve ona dua etmek. Cenaze törenine iştirak etmek.
- Uygunsa davete icabet etmek.
- Hapşırınca “Elhamdülillah” diyene “Yerhamükellah” yani “Allah sana merhamet etsin,” diye mukabelede bulunmak.
Cafer (ra) şöyle anlatıyor: “Hz. Peygamber aksırdığı zaman “Elhamdülillah” derlerdi. Kendisine “Yerhamükellah” denildiğinde o da: “Yehdina yehdikümüllah” derlerdi.” (Age:537/7)
- * *
İnsan çok unutkan ve ihmalkâr. İşlediği günahları, yaptığı hataları sanki o yapmamış gibi unutuyor. Pişmanlık duymak, günah ve hataları terk etmek, ardından da affını isteyerek tövbe etmek aklına bile gelmiyor. Geçmişin hesabını nasıl vereceğini düşünmüyor.
Tövbe günahlardan hicret ve Allah’a yöneliştir. Tövbe kulun, aczini bilmesi ve günahlarını bağışlayacak bir Allah’ının olduğunu hatırlamasıdır.
Herkes tövbe etmelidir. Çünkü hatasız kul yoktur. Peygamberimiz bile günde yüz defa tövbe ettiğini söylemiştir. Hele son zamanlarda günahsız yaşamak zor. İnsan beşer, durmaz şaşar, eyler hata, üçer beşer. Hatasız kul olmaz. “Düşmez kalkmaz bir Allah,” denmiştir.
İnsan günah işler, hata yapar deyip günah küçük görülünce günah büyüyor. Günahlar küçük görülmemelidir. Günahlarla övünülmemelidir. Ballandıra ballandıra başkalarına anlatılmamalıdır. Bu günahın yayılmasına neden olur. Günahlar açıktan işlenmemelidir. Bu da günahın meşrulaşmasına ve suç olmaktan çıkmasına neden olur. Günahı çekinmeden işlemek Cenab-ı Allah’ın gazabına neden olur.
Bir büyüğümüz: “Her günah içinde küfre giden bir yol vardır,” der. Onun için günahta ısrar edilmemelidir.
Peygamberimiz: “Gülerek günah işleyen, ağlayarak cehenneme gider,” demiştir. (Ramuz el-Ehadis:400/4)
Her günahın ardından mutlaka tövbe edilmelidir. Bir hadiste: “Kul günah işlediği zaman, kalbinde siyah bir nokta oluşur. Eğer tövbe ederse leke kaybolur. Günah işlemeye devam ederse, siyah leke büyür ve kalbi karartır.” (Age:26/9)
Kur’an’a göre tövbe samimi bir şekilde yapılmalıdır. Hem günaha devam hem tövbe, yalancıların tövbesidir.
Şeytan kovulunca yemin ederek kullarını sapıtacağım deyince Allah: “Tövbe ettikleri
takdirde ben de onları affedeceğim,” diye söz veriyor. Allah tövbeleri kabul eder. Allah’ın rahmetinden ümit kesilmemelidir.
Bir de Allah nasıl olsa affedecek düşüncesiyle günah işlenmemelidir. Allah uyarıyor: “Sakın şeytan Allah’ın affına güvendirerek sizi kandırmasın.” (Lokman:33)
Müslüman korku ile ümit arasında olmalı, şeytanın oyununa gelip, tuzağına düşmemelidir.
* * *
Duaya her zaman ihtiyaç duymuyoruz. Sıkışınca dua kitabı, dua metni arıyoruz. Kimden dua isteyelim diye dua ediverecek birilerini arıyoruz. Dua etmek için yatırlara koşuyoruz. Bidatler işliyoruz. Sonunda da dua ettim kabul olmadı deyip çıkıyoruz.
Dua Allah’a yalvarıştır, Allah’tan istemektir. Tabi bunun yolu yordamı vardır, şartları vardır.
Dua sadece sıkışınca yapılırsa, sıkışır kalır, murat hâsıl olmaz.
Dua apar topar yapılmaz. Duaya başlamadan önce duaya hazırlık yapılır, duanın kabulüne mani olabilecek engeller ortadan kaldırılır.
- Helal gıda ya da dikkat şarttır.
- İsyanları, günahları terk gerekir.
- Gaflet içinde yapılan dua dile zahmettir.
Üzerinde kul hakkı olanın bağırıp çağırması, ağlayıp sızlaması boşuna olur. Dua yapacak olan, kul hakkından kurtulmalıdır. Hak iadesi ve helalleşme olmadan dua kabul olmaz.
Duanın illa Arapça olması şart değildir. Dua eden ne dediğini, ne istediğini bilmelidir. Ağız alışkanlığı ile dua olmaz.
Duada olmayacak şey istenmez. İstense de boşuna olur.
Dua; acele, ısmarlama olmaz.
Duada teferruatla uğraşılmamalıdır. Ellerin şekli, başın duruşu önemli değildir.
Bağıra bağıra dua edilmez. Allah bize şah damarımızdan daha yakındır. Sağıra sesleniyormuş gibi dua olmaz. Bağırmak duanın adabına uygun değildir.
Duada kötülük istenmez. Başkalarının ölümü, helaki dilenmez. “Allah cezanı versin.”, “Kahrolsun” denmez. İyilik isteyen, başkalarının da iyiliğini istemelidir. İnsan yakınları ile bilhassa çocukları içinde kötü söylememeli, beddua etmemelidir.
Duada bencillik olmaz. Aile fertleri için başkalarını da içine alan dualar yapılmalıdır.
Dua devamlı yapılmalıdır. Kur’an’da:
- “Dualarınız olmasaydı, Allah nazarında hiçbir kıymetiniz olmazdı.” (Furkan:77) buyurur.
Hz. Peygamber (as) şöyle bildirmiştir:
- “Dalga dalga gelen bela ve musibetlere karşı Allah’a dua edin.”
- “Belaya dua ile karşı koyun.”
Dua, bela ateşini söndürür. Kaza belayı def eder.
- “Duanın nazil olan olmayan belaya faydası vardır.” (Ramuz:97/10)
- “Dua belayı karşılar.” (Ramuz:207/16)
- “Duadan üç şeyden biri isabet eder: Ya günahı affolunur. Ya hayrı çoğalır. Yada sevap kazanır.” (Age:104/8)
Dua kuvvet kaynağıdır. Tıbbın aciz kaldığı hallerde duanın öne çıktığını görüyoruz. Dua rahatlatır. Gandi: “Dua ve ibadet olmasaydı, çıldırırdım,” demiştir.
Gelelim dualar neden kabul olmaz?
Cenab-ı Allah Kur’an’da buyuruyor ki:
- “İnsan nimet verdiğimiz zaman bizi hatırlamaz. Fakat ona bir şey dokununca yalvarıp durur.” (Fussılat:51)
- “İnsana bir zarar geldiği zaman, o zararın giderilmesi için dua eder, ondan sıkıntıyı kaldırınca sanki ona bir şey olmamış gibi geçip gider.” (Yunus:12) buyurarak bu konuda insan uyarılmıştır.
Peygamber (as) da şöyle tavsiye eder:
- “Şiddetli ve sıkıntılı hallerde duasının kabul edilmesini isteyen, rahat haldeyken çok dua yapsın.” (Büyük Hadis Külliyatı:5/9234)
Bir hadiste de: “Sizden biri “Dua ettim, kabul olmadı,” demediği müddetçe duası kabul olur.” (Sahih-i Buhari Ter:2075) buyrulmuştur.
Bir uyarı da Kur’an’da: “Rabbinize gönülden ve gizlice dua edin. Doğrusu Allah bağırıp çağırarak haddi aşanları sevmez.” (A’raf:55) şeklindedir.
Duaların niçin kabul olmadığına en güzel cevabı İbrahim Ethem veriyor.
İbrahim Ethem’e Irak halkı: “İbadet ediyoruz, zevk alamıyoruz. Dua ediyoruz, duamız kabul olmuyor. Neden?” diye sorar. İbrahim Ethem bir müddet onları izledikten sonra şöyle der:
- Allah’a inandığınızı söylüyorsunuz. O’na itaat etmiyorsunuz.
- Peygamberi sevdiğinizi söylüyorsunuz, sünnetini yapmıyorsunuz.
- Başkaları ile uğraşırken, kendinizi unutuyorsunuz.
- Ölülerinizi ellerinizle gömüyorsunuz, ders almıyorsunuz.
- Allah’ın nimetlerini yiyor, şükretmiyorsunuz.
- Kur’an okuyorsunuz, O’na uymuyorsunuz.
- Şeytanı düşman biliyorsunuz. Fakat ona uymakta sakınca görmüyorsunuz.
- Cennete girmek istiyorsunuz, sizi oraya götürecek iş yapmıyorsunuz.
- Cehenneme gitmek istemiyorsunuz, sizi oraya götürecek işlerden vazgeçmiyorsunuz.
- Ölümü hak biliyorsunuz ama ölüm ötesine hazırlanmıyorsunuz. Nasıl ibadetiniz, duanız kabul olsun? Demiştir