ALLAH’A NASIL İNANMALIYIZ?

 İman, taklidi iman olmaz. Geleneksel iman olmaz. İman; eksiklik, noksanlık da kabul etmez. İnanan; neye inandığını, nasıl ve niçin inandığını bilmesi lazımdır.

 Bir ilim adamına: “Neden Allah’a inanıyorsun?” diyorlar. O’da: “Hep onun dediği oluyor da ondan.” Cevabını veriyor.

 Bir meslektaşıma: “Sen Allah’a inanıyor musun? Dediler. “Tabi ki inanıyorum.” Dedi. Havada uçan küçük sineği göstererek “Bunu, baban yaratmadı ya!” dedi.

 Kur’an’da İbrahim (as)ın Allah’ı bulması şöyle anlatılıyor: “Gecenin karanlığı kaplayınca bir yıldız gördü: “Rabbim budur.” Dedi. O da batınca ondan vazgeçti. Güneşi doğarken seyretti: “Rabbim budur” dedi. Akşam güneş batınca: “Ben ortak koşanlardan değilim.” Dedi. Ardından da: “Ben bir hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratan Allah’a çevirdim. Ben müşriklerden değilim.” Dedi. (Bak: En’am Sûresi:75-79)

 Allah’ın varlığı konusunu tartışmaya gerek yoktur. O’nu ahmaklar ve cahiller tartışır. Allah’ın varlığını anlamak için insanın kendine bakması, yapısını düşünmesi, etrafına bakıp düşünmesi yeterlidir.  

 “Allah yoktur” demenin “taş cansızdır” demek kadar bir manası yoktur. “Elle tutup gözle görmediğime inanmam” sözünün de hiçbir değeri yoktur. İnsan; aklını, ruhunu, vücuttaki enerjiyi gördü de görmediği bir Allah mı kaldı? Sende ruh yok, sende akıl yok dense, o insan tepki göstermez mi?

 Akılsız ve gerçeği göremeyecek kadar kör bir insanla tartışmak boşunadır. Cenab-ı Allah Kâfirun Sûresi’nin son ayetinde böylelerine: “Senin dinin sana, benim dinim bana.” Dememizi istemiştir.

 İmanda zorlama olmaz. Herkes inanmak zorunda da değildir. İman hidayet işidir, herkese nasip olmaz. İmanla küfrün mücadelesi ilk insandan buyana vardır.

Mücadele kıyamete kadar devam edecektir. Çünkü cehenneme de adam lazımdır.

Allah’a iman zayıf olursa ve düzgün olmazsa, Allah’la ilişkiler de düzgün olmaz, sağlam olmaz. O zaman kolayca şirke düşülür.

 Geçmişte Allah’a inanılması gerektiği gibi inanamayanlar, sığınma ve beklenti ihtiyaçlarını giderebilmek için cansız ve aciz yaratıklara tapınmıştır.

     Peygamber (as) Ashabı ile otururken birine sordu:

  • İman etmeden önce bunca puta taptın hiç faydasını gördün mü? O kişi:
  • Evet Ya Rasûlallah, bir zamanlar kırda çok acıkmıştım. Hamurdan put vardı onu yiyip karnımı doyurdum. Sadece bu kadar bir faydasını gördüm” cevabını verince peygamber (as) ın hoşuna gitti ve gülümsedi
  • *               *

 Araplar; develerinin sütü artsın diye develeri putlarının yanına götürür, kurban keserler, kanını putlara sürerlerdi. Bir gün biri bu maksatla develerini götürmüştü. Develer kanlı putu görünce ürktü, dağıldı. Adam eline taş alıp puta fırlattı: “Allah belânı versin, develerimi kaçırdın. Biz toplasın diye yanına geldik, sen dağıttın. Sen ancak çöl ortasına dikilmiş, ne doğruyu ne de eğriyi çağıramayan taş parçasından başka bir şey değilsin.” diyerek ayrılır.

  • *               *

 Ebu Derda (ra) puta tapardı. Bir gün kardeşi o yokken putunu parçaladı. Ebu Derda eve geldiğinde hem putun parçalarını topluyor hem de “Yazıklar olsun. Ne diye kendini savunmadın.” Diyordu. Kardeşi: “O bir zararı önleyebilseydi evvela kendine gelen zararı önlerdi.” Dedi. Bunun üzerine Ebu Derda biraz düşündü, gusletti ve peygamber (as)ın yanına geldi Müslüman oldu. Böylece puta tapma alçaklığından kurtuldu.

  • *               *

 Ebu Zer el-Gıffari, Müslüman olmadan önce yanından hiç ayırmadığı bir putu vardı. Bir gün yola çıkacaktı, puta: “Ben gidiyorum, malımı koru dedi, yanına bir kılıç bıraktı. Döndüğünde putun üzeri yaştı. Sebebini araştırırken yakında bir tilki gördü.

Bir ara şaşkınlık geçirdi ve: “Tilkinin başına işediği şeyden Rab mı olur?” dedi iman etti. Puta tapma ahmaklığından kurtuldu.

  • *               *

 Bir insan Allah’ı nasıl bilebilir? “Kendini bilen Rabbini bilir, kendine bakan Hakk’ı görür.” Denmiştir.

  • *               *

     Allah inancımız şöyle olmalıdır:

  • Allah (cc), her şeyi yaratan, yaşatan, sonra da yok edecek olandır.
  • O’nun evveli ve sonu yoktur.
  • O, her şeyi bilir, görür ve işitir.
  • O, bütün noksanlıklardan münezzehtir.
  • O, cisim, sûret, şekil değildir. Biz O’nu kavrayamayız, hiçbir şey O’na benzemez. O’nun eşi, benzeri yoktur. O, mekandan, şekilden münezzehtir.

 Peygamberin ifadesiyle: “Allah’la ilgili ne aklınıza gelirse; Allah (cc) ondan başkasıdır.”

     Yunus: “Yücelerden yücesin – Kimse bilmez nicesin” demiştir.

       Cenab-ı Allah, emir ve hüküm koymada tektir. Onun için itaat edilmeye en layık

Allah’tır.

     Allah’ın dilemesi dışında hiçbir şey olmaz.  

     “Allah” lafzı hiçbir kelimeden türememiştir, özel isimdir.

     O, en büyüktür. Ondan başka büyük yoktur.

 Kur’an’ın ifadesiyle: “O; her şeyin sahibidir. Göklerin ve yerin Rabbı Allah’tır.” (Yunus Sûresi:6)

  • “O’nun eşi ve benzeri yoktur.” (Şura:11)

Şeytan, insana vesvese vermek için yemin etmiştir. Şeytanın vesvesesini ancak kuvvetli bir iman giderebilir.  Bir de şu sorular sorulmalıdır: Ben yaratabilir miyim. Yoktan var edebilir miyim? Tabiat yaratabilir mi? Dünyadaki bu düzeni kim kurdu? Şu insanın yapısı, sesi, parmak izi? Hayvanlar alemindeki hayati bilgiyi kim verdi? Gibi sorularla vesvese giderilmeye çalışılır.

 Peygamberimiz: “İnsanların bazıları lafı şunu demeye kadar getirirler. Anladık, Allah her şeyin yaratıcısıdır. Peki onun yaratıcısı kimdir?” (K.Sitte 7/169) derler, buyurur.

 Bu şeytanın vesvesesidir. Böyle anlarda Kelimei Şehadet getirip, iman tazelenmelidir.

     Kur’an soruyor:

 “Gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında şüphe mi var? (İbrahim:10) Şöyle bir bakarsak, her şey bizi Allah’a imana davet ediyor. Yeryüzünde hiçbir şey tesadüf değildir.

     Müslüman olan Avrupalı bir ilim adamına sormuşlar:

  • Neden Müslüman oldun, neden Allah’a inanıyorsun?
  • Şunun için inanıyorum, demiş, gökyüzünü göstermiş.
0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir