Allah’a Kulluk Görevimiz ŞÜKÜR

            Cenab-ı Allah insanı yaratmış, canlı cansız her şeyi insanın faydasına, istifadesine sunmuştur. Hiçbir şeyi faydasız ve boşuna yaratmamıştır.

            Buna karşılık da ihsanın, ikramın karşılığı olarak da kendisine kulluk etmemizi ve şükretmemizi istemiştir.

            Bir insanın sahip olduğu şeylerin Allah’tan olduğunu bilmesi ve O’na şükredip hamd etmesi, nasip işidir, hidayet işidir. Herkes bugün nasıl insanlara teşekkür edemiyorsa, her insanda yaratan, var eden, insanlığın istifadesine nimetler sunan Allah’a şükredemiyor.

Şükür nedir?

Şükür, nimetin sahibi olan Cenab-ı Allah’ı bilmek, nimetin ondan geldiğini kabul etmek, bunun karşılığı O’nu anmak, O’na teşekkür etmektir. İbadette, itaatte kusur etmemektir.

Şükür, Allah’ın ihsanına nankörlük etmemektir.

Şükür, verilen nimeti israf etmemek, yerli yerinde kullanmaktır.

Şükür, nimete karşılık vermektir.

Şükür, durumdan sızlanmamak, şikayet etmemek, isyan etmemektir.

            Peygamber (as)’ın şükredenlere bir müjdesi var: ‘‘Cennete ilk girecek olanlar, her durumda Allah’a şükredenlerdir.’’

            Şükür çeşitleri

            Şükür, sadece bülbülün ötüşü gibi şükür, şükür demekle olmaz.

            Şükür, kalp, dil ve bedenle olursa, anlamı olur. Dil söyler, organlar isyanda olursa, şükredilmiş olmaz.

            Dil ile şükür: Gönülden dil ile hamd etmektir. Şükür elhamdülillah demektir.

            Kalb ile şükür: Nimetin Allah’tan olduğunu bilmek, O’nu tasdik etmektir.

            Bedenle Şükür: Organların yerinde kullanılması, haram kılınan şeylerden, günah olduğu bildirilen şeylerden ve şüpheli olanlardan korunması, sakındırılmasıdır.

            Ayrıca organların Allah’ın rızasına uygun kullanılmasıdır. İbadetler yoksa, itaat yoksa, dil boşuna söyler.

Mal ile şükür: Malın şükrü, onu yerinde ölçülü kullanmaktır, israf etmemek, günah ve haram yollarda harcamamaktır.

Malın şükrü, sadaka ile zekat ile ve hayra harcamakla olur.

Ebû Hüreyre (r.a.)’ın rivâyet ettiği bir hadîs-i şerîfte, Peygamber (s.a.v.) Efendimizin şöyle buyurduğunu nakledilmektedir:

‘‘İsrâiloğulları arasında, biri ala tenli (abraş), biri kel, biri de âmâ, üç kişi vardı. Allah Teâlâ onları denemek istedi ve kendilerine bir melek gönderdi.

Melek, ala tenliye gelerek:

– ‘‘En çok istediğin şey nedir? dedi. Ala tenli:

– ‘‘Güzel (bir) renk, güzel (bir) ten ve insanların iğrendiği şu hâlin benden giderilmesi…’’ dedi. (Bu söz üzerine) melek onu sıvazladı ve vücudundaki ala tenlilik gitti, rengi güzelleşti. Melek bu defa:

– ‘‘Peki, en çok sahip olmak istediğin mal nedir?’’ dedi. Adam:

– ‘‘Devedir.’’ dedi. Ona on aylık gebe bir deve verildi. Melek:

– ‘‘Allah sana bu deveyi bereketli kılsın.’’ diye duâ etti (ve yanından ayrıldı).

Sonra kele giderek:

– ‘‘En çok istediğin şey nedir?’’ diye sordu. Kel:

– ‘‘Güzel (bir) saç ve insanları benden uzaklaştıran şu kelliğin giderilmesi.’’ dedi. Melek onun (başını) sıvazladı, (bir anda) kelliği kayboldu. Kendisine gür ve güzel (bir) saç verildi. Melek devamla:

– ‘‘Peki, en çok sahip olmak istediğin şey nedir?’’ diye sordu. O’da:

–  ‘‘Sığır…’’ dedi. Ona da gebe bir inek verildi. Melek:

– ‘‘Allah sana bunu bereketli kılsın!’’ diye duâ ettikten sonra âmânın yanına gitti ve:

– ‘‘En çok istediğin şey nedir?’’ diye sordu. Âmâ:

– ‘‘Allah’ın gözlerimi bana geri vermesini ve insanları görmeyi çok istiyorum.’’ dedi.

Melek (onun gözlerini) sıvazladı. Allah onun gözlerini iâde etti. Bu defa melek:

            – ‘‘Peki, en çok sahip olmak istediğin şey nedir?’’ diye sordu. O’da

            – ‘‘Koyun…’’ dedi. Bunun üzerine ona, dölveren bir gebe koyun verildi.

            Deve ve sığır yavruladı, koyun da kuzuladı. Neticede birinin vadi dolusu develeri, diğerinin vadi dolusu sığırları, ötekinin de bir vadi dolusu koyun sürüsü oldu.

            Daha sonra melek, ala tenliye, eski kılığında geldi ve:

            – ‘‘Fakirim, yoluma devam edecek imkânım yok. Gitmek istediğim yere, önce Allah, sonra senin yardımın ile ulaşabilirim. Rengini ve cildini güzelleştiren Allah aşkına, senden yolculuğumu tamamlayabileceğim bir deve istiyorum.’’ dedi.

            Adam:

            – ‘‘Mal verilecek yer çoook.’’ dedi. Melek:

            – ‘‘Ben seni tanıyor gibiyim. Sen insanların kendisinden iğrendikleri, fakirken Allah’ın zengin ettiği abraş (ala tenli) değil misin?’’ dedi. Adam :

– ‘‘Bana bu mal, atlarımdan miras kaldı.’’ dedi. Melek:

– ‘‘Eğer yalan söylüyorsan, Allah seni eski hâline çevirsin.’’ dedi ve sonra eski kılığına girip kelin yanına gitti. Oda da abraşa söylediklerini söyledi. Kel de abraş gibi cevap verdi. Melek ona da:

– ‘‘Yalan söylüyorsun, Allah seni eski hâline çevirsin.’’ dedi. Daha sonra âmânın kılığına girip bu sefer de onun yanına gitti ve:

– ‘‘Fakir ve yolcuyum. Yoluma devam edecek imkânım kalmadı. Bugün önce Allâh’ın, sonra da senin yardımınla yoluma devam edeceğim. Sana gözlerini geri veren Allah aşkına, senden bir koyun istiyorum ki, onunla yoluma devam edebileyim.’’ dedi. Bunun üzerine (eski) âmâ:

– ‘‘Ben gerçekten âmâ idim. Allah gözlerimi iâde etti. İstediğini al, istediğini bırak. Allâh’a yemin ederim ki, bugün alacağın hiçbir şeyde sana zorluk çıkarmayacağım.’’ dedi.

Melek.

– ‘‘Malın senin olsun. Bu sizin için bir imtihandı. Allah senden râzı oldu, arkadaşlarına gazab etti.’’ cevabını verdi (ve oradan ayrıldı).’’ (Buhârî, Enbiyâ,51)

ÇOK AZ ŞÜKREDİYORUZ

Cenab-ı Allah Kur’an’da: ‘‘Kullarım arasında şükredenler pek azdır’’ buyuruyor. (Sebe:13)

Bir ayette de:

– ‘‘İnsanların çoğu şükretmez’’ buyurarak (A’raf:17) Şükretmediğimizi, çok azımızın şükrettiğinin bildirmiştir.

İnsan, sahip olduğu nimetlerin farkında olmuyor. Bir şeyin eksikliğini veya yokluğunu çekerse, nimetin kıymetini o zaman anlıyor.

Allah’ın nimetlerinin yokluğunu çekmeyen nimetin kıymetini bilmiyor ve şükretmiyor.

İnanç noksanlığı olan mal benim, bana babamdan, dedemden kaldı ve ben kazandım’’ diyor malı vereni tanımıyor. Şükürsüz yaşıyor.

İmam sahibi mü’minler hep şükreden oluyor, inançta, amelde zayıf olanlar ise sızlanıp, şikayet edip duruyor. Çünkü şükrü eda edilmeyen mal, huzur vermiyor. Şükürsüz beden mutlu olmuyor. Şükürsüz mal insanı azdırıyor, insanın başına dertler açıyor. O insanı korumadığı için hep insan onu korumak zorunda kalıyor. Hırs onu çok yoruyor.

Peygamberimiz (sav) şöyle buyuruyor:

– ‘‘Ademoğlunun iki dere dolu malı olsa, üçüncüsü ister. Ademoğlunun gözünü topraktan başka bir şey doyurmaz.’’ (Buhari Terc:12/183)

Sağlam olanımız hasta olanı, engelli olanı, organ noksanlığı olanı görünce haline şükretmiyor. Karnı doyan aç olanı görünce haline şükretmiyor.

Şair söyle diyor:

            ‘‘İsteseler dünyalar karşılığı iki gözünü vermezsin.

            Onu veren Allah’a niçin şükretmezsin?’’

            Esas zavallılık, özürlülük elindeki nimetin şükrünü edâ edememektir.

            Bir Allah dostu Basra halkına soruyor:

            – Geçim konusunda ne yapıyorsunuz?

            – Bulursak şükrediyoruz, bulamazsak sabrediyoruz.’’ Allah dostu:

            – Basra’nın köpekleri de böyle yapıyor’’ diyor.

            Müslüman her durumda şükreder. Hep kendinden aşağıdakilere bakar. Her durumda Allah’ın kendisini imtihan ettiğini düşünür.

            Önümüzde güzel bir örnek var. Hz. Aişe (ra) anlatıyor: ‘‘Allah Resûlü  benden izin istedi. Sabaha kadar ibadet etti. Secdede o kadar çok kaldı ki, endişelendim. Ona dedim ki:

            – Allah senin gelmiş geçmiş bütün günahlarını affettiği halde nende kendini bu kadar harap ediyorsun? Allah Resûlü bana:

            – Allah’a şükreden bir kulda mı olmayayım!’’ dedi.

            ŞÜKREDECEK ÇOK ŞEYİMİZ VAR

            Cenab-ı Allah’ın üzerimizde o kadar nimeti var ki, saya saya bitiremeyiz. Şükrünü eda etmeye kalksak, bir tanesinin şükrünü yapmış olamayız.

            Allah’ın en büyük nimeti de bizi İslam fıtratı üzere Müslüman olarak yaratmış olmasıdır.

            Bir gözümüzü milyon dolara satar mısınız? Diğer hangi organımızdan vazgeçebilirsiniz?

Fakat üzerimizdeki nimetleri takdir ediyor, şükrünü eda etmeyi düşünüyor muyuz? Eksik olan bir şey olsa, onu hep düşünüyoruz. Ama var olan şeyler aklımıza gelmiyor. Şükredeceğimiz yerde sızlanıyoruz. Şikayet ediyoruz. Gözümüz, kulağımız, dilimiz, elimiz, ayağımız hep isyanda.

            Bir nefes almamızda iki nimet vardır. Aldığımıza şükür, verebildiğimize şükür gerekmez mi? Ya alamasak, ya veremesek…

            Bir bardak su içtiğinizi sonrada onu çıkaramadığınızı düşünün. Neler vermezsiniz? Ama bizden çok şey istenmiyor. Sadece şükretmemiz isteniyor.

            Her şey bizim için yaratılmış Kur’an’da:

            – ‘‘O Allah her şeyi sizin yararınıza yarattı.’’ (Hac:65)

            – ‘‘Gökteki, yerdeki bütün varlıkları size yarar sağlayan, düzene koyan O Allah’tır. (Caziye:13)

               – ‘‘Siz hiçbir şey bilmezken Allah sizi analarınızın karnından çıkardı. Şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi.’’ (Nahl:78)

            – ‘‘Eğer şükrederseniz Allah sizi neden azap etsin’’ (Nisa:147) buyruluyor.

            – Müslüman az olan değil, olmayan değil, haline şükretmelidir. Peygamber (as) şöyle tavsiyede bulunur:

            – ‘‘Eğer sizden biri kendisinden üstün birini görünce, hemen kendisinden aşağıda olanlara bakıp haline şükretsin.’’ (Buhari, Rikak:30)

            Hz. Ömer (ra) Kör, sağır ve cüzamlı birine rastlar, yanındakilere sorar:

  • Bu adamda Allah’ın nimetlerinden bir şey görüyor musunuz?
  • Hayır’’ derler. Hz. Ömer:
  • Görmüyor musunuz rahatça idrarını yapıyor ya!’’ der.

HERŞEYE HERHALE ŞÜKÜR GEREKİR

Nasreddin hocanın başına armut düşmüş ‘‘şükür’’ demiş. ‘‘Neye şükrettin ki’’ demişler. ‘‘Armut yerine ya kabak düşseydi!’’ demiş.

Hoca talebeleriyle giderken balkondan üzerine kül kovası dökülmüş. Hoca hiç kızmamış ‘‘hocam, hiç kızmadın!’’ demişler. Evet, ya kor ateş dökülseydi! demiş.

Beterin beteri vardır.

Müslüman hoşuna gitmeyen şey için: ‘‘Böylesi hayırlıdır. Bunda da hayır vardır. Biz bilmeyiz, Allah bilir. Hayırlısı’’ demelidir. Halinden şikayetçi olmamalıdır.

Rabia Hatuna sormuşlar:

  • Allah kuldan ne zaman razı olur?
  • Izdırap ve acı çekerken bile nimet içindeymiş gibi şükredilince’’ der.

Bazıları, hastanın şükretmesini istemiyormuş. Şükrederse, kulum buna razı diye Allah derdini arttırırmış, diyorlarmış.

Allah şükredenin derdini arttırırım demiyor, daha çok şükretmesine sebep olacak nimetimi arttırırım’’ diyor.

Hasta şükrederken ‘‘derdimi arttır’’ demiyor, ‘‘Halime şükür, beterinden koru’’ diyor.

ŞÜKÜR NİMETİ ARTTIRIR

Kur’an’da: ‘‘Kim şükrederse, ancak kendi lehine şükretmiş olur. Kimde nankörlük ederse, şüphesiz ki, Rabbin kimsenin şükrüne muhtaç değildir. O lütuf ve kerem sahibidir.’’ (Neml:40) buyrulur.

Peygamberimiz: ‘‘Nimete şükretmek, hamd etmek nimetin elden gitmesini önler’’ diye bildirmiştir. Nankörlük ise nimetin elden gitmesine neden olur.

Şükürsüz nimet telef olur, hayretmez. Şükür eda edilen malı Cenab-ı Allah kulundan geri almaz. Şükredip dururken Rabbim ne diye cezalandırsın?

Kur’an’da: ‘‘Şükrederseniz nimetimi arttırırım. Şükretmeyip, nankörlük ederseniz azabım şiddetlidir’’ buyurur. (İbrahim:7)

Şükrü edâ edilmeyen mal, elden çıkarken şükrü edâ edilen malı Rabbim korur. O mal da sahibini korur ona huzur verir.

Birde yenilen içilenin helal olması için şükrünün edâ edilmesi gerekir.

ŞÜRETMEMEK NANKÖRLÜKTÜR

Cenab-ı Allah insanı söyle tarif eder:

– ‘‘…insan çok zalimdir, çok nankördür.’’ (İbrahim:34)

Allah’ın üzerimizdeki nimetlerini saymaya kalksak sayamayız. Bunca nimeti veren Allah şükretmemizi istiyor. Kur’an’da ki emir söyle:

– ‘‘Size verilen nimetlerin temiz olanlarından yiyin ve Allah’a şükredin’’ (Bakara:172)

– ‘‘Bana şükredin nankörlük etmeyin’’ (Bakara:152)

– ‘‘Beni zikredin, bende sizi zikredeyim. Bana şükredin, nimetimi inkâr etmeyin.’’(Bakara:152)

Az şükredenlerin varlığına işaretle şöyle buyurur: ‘‘Onlardan çoğunu şükredenlerden bulamazsın.’’ (A’raf:17)

– ‘‘Kullarımdan şükredenler pek azdır.’’ (Sebe:13)

Peygamberimizin torunu Hasan (ra) Kâbe’nin örtüsüne tutunarak söyle demiştir.

– ‘‘Ya Rabbi! Nimet verdin lakin beni hakkı ile şükreden kul olarak görmedin. Belâ verdin fakat beni belâya sabreden kul olarak bulmadın. Üstelik şükretmediğim halde nimetini almadın. Sabretmediğim halde cezanı arttırmadın. Kerim olan Allah’ım, kereminden başka ne beklenir ya Rabbi!’’

Peygamber (as) Muaz Hazretlerine

– Ey Muaz! Her namazdan sonra: ‘‘Allah’ım, seni zikretmeme, şükretmeme, sana güzel ibadet etmeme yardım et.’’ diye dua et.’’ şeklinde tavsiyede bulunmuştur. (Ebu Davut:1522)

Musa Peygamber Rabbine niyazda bulunuyor:

  • Ya Rabbi, nimetin için sana nasıl şükrederim?
  • Onların benden olduğunu bilerek’’ cevabını almıştır.

Şükreden bir kul olmak, nimeti veren Allah’ı bilmekle olur. Bize nimet veren Allah’a şükretmeliyiz. Çocuklarımıza şükretmeyi öğretmeliyiz. Nimet vereni tanıtmalıyız.

Diyelim ki, biri aç karnımızı doyursa, veya ihtiyacımız olan bir şeyi bize verse, ne kadar memnun oluruz? Teşekkür üstüne teşekkür ederiz. Ya hayat boyu bizi sulayan, doyuran, her şeyi bizim için yaratıp emrimize veren alemlerin Rabbine ne kadar teşekkür etmeliyiz hiç düşündük mü?

YİYİP İÇME ADABI

Peygamber (as) yemek yediğinde önce besmele ile başlar sonunda da: ‘‘yediren içiren ve bizi Müslüman kılan Allah’a hamd ederim’’ derdi.

Su içtiğinde: ‘‘Rahmetiyle suyu tatlı ve içimli kılan günahlarımız nedeniyle acı kılmayan Allah’a hamd ederim.’’

            Yatarken besmele ile yatar kalkarken Allah’a hamd ederdi.

            Yeni elbise giydiğinde: ‘‘Giydiren Allah’a hamd ederim’’ derdi.

            Büyüklerimiz konuşmalarına Allah’a hamd Resûlüne salavat getirerek başlamışlardır. Bir hadiste: ‘‘Allah’a hamd Resûlüne salavatla başlayan kişinin duasının kabul olacağını müjdelemiştir. (Tirmizi Daavat:64)

            Peygamberimizin bir adı da Ahmed’tir. Çok hamd eden demektir. Mahşer günü bütün peygamberler hamd sancağının altında toplanacaklardır.

            Müslüman yiyip içerken: ‘‘Şükür elhamdülillah’’ demelidir. Peygamberimiz hamd edilmeyen işin hayrı yoktur’’ demiştir.

            Kur’an hamd ile başlar ‘‘Elhamdülillahi Rabbil alemin’’ deriz.

Kur’an’da

            – ‘‘Melekleri arşı kuşatmış, Rablerine hamd ile tesbih eder görürsün’’ (Zümer:39)

            – ‘‘Allah’a hamd olsun’’ de (İsra:17) buyurarak Allah şükretmemizi, hamd etmemizi istiyor.

            Bir hadislerinde Peygamber (as):

            – ‘‘Kul hastalanınca, Allah iki melek gönderir: ‘‘Kulum ziyarete gelenlere ne diyor, bakın’’ der.

Eğer kul Allah’a hamd edip haline şükrediyorsa: ‘‘O kul vefat ederse, cennete koyun, değilse şifa verin’’ buyurur. O’nun günahlarını af eder.’’ (Muvatta Ayn:5)

ŞÜKÜR SECDESİ:

Şükür Secdesi belâ ve musibetten kurtulan bir insanın, secdeye varması, 3 defa ‘‘Sübhane Rabbiyel a’lâ’’ deyip Cenab-ı Allah’a şükretmesidir.

Kur’an’da: ‘‘Rabbine hamd ile tesbih et. ve secde edenlerden ol.’’ buyrulur. (Nahl:98)

Bir nimete kavuşan bir belâdan kurtulan, hastalıktan iyileşen, Alemlerin Rabbi olan Allah’a secde yaparak ham edecek şükredecektir.

            KULA TEŞEKKÜR

            Mevlana: ‘‘Verdiği nimet için Allah’a şükret vasıta olan insana da teşekkür et’’ der.

            İnsanın gördüğü iyilikten dolayı insanlara teşekkür etmesi, medeni bir davranıştır. Aradaki sevgiyi bağı kuvvetlendirir. Dayanışmayı arttırır. Teşekkür edilmezse, ‘‘bir teşekkür bile etmedi’’ denir ilgi alaka azalır. Sevgi saygı azalır.

            Ne derler: ‘‘Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır’’

            Kula iyiliğinden dolayı bir karşılık verilir. Ona dua edilir. ‘‘Allah razı olsun’’ denir. İyiliğe cevap verilmezse, nankörlük olur. Kabalık olur.

            Kula iyiliğinden dolayı teşekkür edenin eziyeti olmaz, sıkıntı vermez. Bir bardak su verene dualar eder, gönlünü alır. Böylece kendisini bakanları bıktırmaz.

            Peygamber (as): İnsanlara teşekkür etmeyen Allah’a da teşekkür etmez.’’(Ebu Davut, Edep:11)

demiştir. İnsanlara teşekkür etmeyince. Allah’a şükredilse de şükredilmemiş olur.

            Şükredelim diye Allah bize sayısız nimetler vermiştir. Bu nimetlerin biri yok olsa, geri getiremeyiz. O nimetin yokluğu bizi üzer. Bu durumda bize düşen nankörlük yapmamak ve verene isyan etmemektir.

Cenab-ı Allah: ‘‘Nimetime şükrederseniz elbette arttırırım’’ (İbrahim:7) buyuruyor. Nimetin elinden alınmamasını isteyen, her nimet için hamd edecek, şükredecektir. Şükür secdelerine kapanacaktır.

            Bir Allah dostu şöyle der:

            – ‘‘Bir nefeste iki şükür vardır. Nefesin alınmasının şükrü, verilmesinin şükrü’’ çünkü bunlardan birini yapmasak hayat biter.

            Bir Allah’ın kulu mevcut ayakkabılarını giymiş çıkarmış, hiçbirini beğenmemiş. Evden yeni ayakkabı almak için çıkınca, iki ayağı olmayan birini görmüş, hiç şikayeti yok hayret ediyor. Ve arzusundan vazgeçip eve dönüyor, Allah’a verdiklerinden dolayı şükrediyor.

            Şükredecek o kadar çok Allah’ın üzerimizde nimeti var ki, ömür boyu şükretsek, hakkı ile şükretmiş olamayız.

Rabbim bizi hamd eden, şükreden kullarından etsin. Rabbim hiçbir nimetinin yokluğunu çektirmesin.                                                      …………………………

………………..

……….

0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir