Allah İnancının Toplum Hayatındaki Önemi
Alman filozofu Kant, ahlâk felsefesini kurarken insanın Allah’a karşı olan sorumluluğunu şart koşar. Ve: “Eğer Allah olmasaydı ahlâkı ve ahlâki davranışları sağlayabilmek için O’nu biz düşünmek zorunda kalacaktık” der.
Atalarımız: “Allah’ı olmayanın ahlâkı olmaz”, “”Kork Allah’tan korkmayandan” demişlerdir. Allah inancı kadar insan ve toplum üzerinde etkili başka bir güç yoktur. Hayatın sonunda Allah’a döneceğine ve O’na hesap verileceğine inanan kimse hiçbir günahın cazibesine kapılmaz. Hak hukuka dikkat eder, ufak bir çıkarı için gösterdiği doğruluğu, büyük çıkarları için de gösterir. Allah’ı hatırlayarak doğruluktan asla ayrılmaz. Allah’ın rızasını kazanabilmek ve azabından emin olabilmek için çalışır, görevini tam olarak yapar. İnsan olarak hata etse bile pişman olur; tövbe eder, bir daha yapmayacağına dair Allah’a söz verir.
Ayrıca; Allah inancı, insanları dünya hırsına kapılmaktan, nefislerine esir olmaktan alıkor. Ruhen insanı yükseltir. Kula kulluktan, zalime boyun eğmekten ve kötülüklere göz yummaktan kurtarır.
Allah inancı, karamsarlık, ümitsizlik ve kötü duygular yerine insanın kendine ve başkalarına karşı sosyal görevlerini yerine getirmesini sağlar. Bu güne kadar “Allah görüyor”, “Allah sorar” diyerek kötülüğe yanaşmayanları çok görmüşüzdür. Demek oluyor ki, Allah inancı, toplumda düzeni, doğruluğu, dolayisiyle huzuru sağlar. İnsanlar inanır ve bilirler ki, gerçekten Allah’a inanan, kötülük yapmaz. Kötülüğe alet olmaz.