Allah dostu, uyarılardan ders alıp, “Bunda benim Payım ne?” demelidir

Her an çeşit çeşit uyarılar, ikazlar oluyor fakat ders alıp kendine pay çıkaran az oluyor.

Felaketlerin bu açıdan pek faydası olmadığından ardı arkası gelmiyor. Bir felaket başka bir felaketi getiriyor.

Beyazıd –ı Bistami, hamama gider temizlenir, oradan da camiye giderken bir kadın pencereden bir kova bulaşık suyunu üzerine boşaltıverir. Bistami hazretleri tependen tırnağa ıslanır. Kadına bile bakmadan bu olaya sebep olan günah ve kusurlarının neler olduğunu düşünür ve: “Ya Rabbi! Hatalarımın karşılığı bu su, kızgın su da olabilirdi, sana şükürler olsun” der.

Olan biten, bir çoklarını ilgilendirmiyor. Sabır yok, şükür yok, kendimizde hiç suç aramıyoruz.

Bakın ne düşünüyoruz: Adamın biri bir ağaca çıkmış kayısı yiyor. Bahçe sahibi çıkıp geliyor ve:

  • Sen kimsin, kimin malını yiyorsun? Diyor. Adam gayet sakin ve pişkin:
  • Mülk Allah’ın, diyor.

Bahçe sahibi kızıyor:

  • Sen haram helal bilmez misin be adam! Diyor.

Bu sefer karşıdaki kızıyor ve şöyle diyor:

  • Sesini kes, inersem seni bu ağacın dibine gömerim”

Bunun üzerine bahçe sahibi kızarak baltayı alıyor ve kayısı ağacını doğruyor…

Hak hukuk anlayışımız, düşüncemiz İslam’a göre olmalıdır.

h. Allah’a inandım diyen yararlı iş yapmalıdır.

Dinimizde iyilik emredilmiş, yararlı işler övülerek teşvik edilmiştir. Hayırlı işler işleyenlerin en hayırlılardan olduğu bildirilerek, amel defterlerinin kapanmayacağı bildirilmiştir.

Asır suresinde insanların zararda olduğu ancak inanıp hayırlı iş işleyenlerin hariç olduğu bildirilmiştir.

Bir ayette de: “İnanıp yararlı iş işleyenlere kesintisiz ecir vardır.” (İnşikak: 25) buyrulur.

Nahil: 95 de de inandıktan sonra iyi işler işleyenlere hoş bir hayat yaşatacağız. Yaptıklarının karşılığını daha güzeli ile ödeyeceğiz” müjdesi verilmiştir.

Bir ayette de: “Allah’a ve ahiret gününe inananlar, iyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar. Hayır işlerinde de birbirleri ile yarışırlar. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Al –i imran: 114) buyrulmuştur.

Bu ayetlere göre Müslüman, yararlı iş yapacaktır. Bir insan kendini aşmadan yararlı iş yapamaz, mutluluğu başkaları ile paylaşamaz. Şöyle bakılırsa yeryüzünde faydasız hiçbir şey yoktur. Ancak insan iyi şeyler yapmayınca faydasız hale gelir.

İnsan kendine iyi bir meşguliyet bulmazsa, Allah ona öyle bir meşguliyet verir ki, bocalar durur.

Kur’an-da yapılan iyiliklerin kötülükleri gidereceği bildirilmiştir. (Hud: 114) Ayrıca başına gelen kötülüklerinde kendi hatası yüzünden olduğu haber verilmiştir. (Şura: 30)

Kısacası insan ne yaparsa kendi yararına veya zararınadır. Allah: “Hayırda önde olanlar, ecirde de öndedirler” buyurur. (Vakıa: 10)

1. Allah’a gönül veren inandığı gibi yaşamalıdır.

İnsanın dini gerçek manada yaşayamaması, ona verilen büyük bir cezadır. İnsanın dinini tam bilmemesi, dinini yalan yanlış kaynaklardan öğrenmesi veya inancın zayıf olması, bu cezayı gerektirir. 

Musa (as) tebliğ görevini yaparken dine inanmayanların ve günah işleyenlerin cezalandırılacağını bildirir. Kalabalık içinden biri:

  • Ben inanmıyorum, dinin emirlerini yerine getirmiyorum. Hani benim cezam! Der.

O anda vahiy gelir. Allah şöyle bildirir:

  • “Ey kulum Musa! Söyle okuluma; biz ondan inanmanın ve ibadet etmenin zevkini almadık mı? Bundan daha büyük ceza mı olur?”

“İnsan inandığı gibi yaşamazsa, yaşadığı gibi inanmaya başlar” derler.

İtikadı, inancı düzgün olmayanlara takılan bir meslektaşıma; Cuma günü “Haydi cumaya gidelim” dedim, gözleri yaşardı ve: “bende cumaya gidecek hal mi kaldı?” dedi.

İnsan doğrularla beraber olmazsa, yolunu sapıtır; yavaş yavaş onlar gibi olur. İnsanı doğru bilgi ve gerekleri yerine getirilen bir iman koruyabilir. 

Gönülsüz, derme çatma iman insanı doğru dürüst yaşamasını sağlayamaz.

Müslümanlığımız zorla kıyılan nikah gibi olursa, inancımızı yaşayamayız, ibadetlere sarılamayız. En önemlisi de İslam’ı temsil edemeyiz. Dindarlığımız, levha Müslümanlığından öte gitmez. Neticede kaybedenlerden oluruz. 

Eğer kınayanların kınamasından korkmadan inancımızı temsil edersek, yüce Allah’ın lütfu, ikramı ve ihsanı bizimle beraber olacaktır. 

  1. Özet olarak Allah dostunun vasıfları:

Kur’an ve Allah Resulünün hadislerine göre Müslümanın vasıflarını şöyle özetleyebiliriz:

Her Müslüman bu ölçülere uyup uymadığına, bu kalıba sığıp sığmadığına bakmalıdır.

Kur’an-a göre vasıfları:

  • Allah anıldığında kalbi ürperir.
    • Her an Allah’ın huzurunda olduğunu unutmaz.
    • Sadece Allah’tan korkar.
    • Ancak Allah’a güvenip, Allah’a dayanır, beklediğini Allah’tan bekler.
    • Namazlarını dosdoğru kılar.
    • Allah’ın verdiği rızıktan Allah yolunda harcarlar.
    • İyiliği emrederler, kötülükten sakındırırlar.
    • Allah’a noksansız itaat ettikleri gibi peygamberine de itaat ederler.
    • Sabrederler. Bela ve musibetler karşısında isyan etmezler. Başkalarına da sabrı tavsiye ederler.
    • Boş şeylerden yüz çevirirler.
    • Irzlarını, namuslarını korurlar.
    • Mütevazı yaşarlar, kötüler çatarsa, yumuşak söz söylerler.
    • Hiçbir şeyi israf etmezler. Ne cimrilik ederler ne de saçıp savururlar.
    • Kula kulluk etmezler, ömürlerini boşa geçirmezler.
    • Hiçbir şekilde zina etmezler.
    • İçki içmezler.
    • Faiz yemezler.
    • Asla yalan söylemezler.
    • Gurur ve kibirden hoşlanmazlar.
    • Rüşvet alıp vermezler.
    • Kimseye iftira etmezler, asla gıybet etmezler.
    • Az da olsa haram yemezler. Şüpheli şeylerden kaçarlar.

Kimseye zulüm ve haksızlık etmezler.

  • Ecelini rızkını onun bunun elinde aramazlar.
    • Yalnız Allah’a dayanıp, Allah’a güvenirler.
    • Beklediklerini ancak Allah’tan beklerler.
  • Hz. Peygamberin hadislerine göre Allah dostunun bazı vasıfları:
    • Müslüman, herkesin kendisinden emin olduğu, güvendiği kimsedir. Herkesle iyi geçinir.
    • Hayır işler peşinde koşar, her zaman hayır üzerinedir.
    • Müslüman Müslümanlara külfeti, zahmeti ve ihtiyacı az olandır.
    • Müslüman müslümanın kardeşidir. Kardeşini terk etmez.
    • Kul hakkına riayet eder.
    • Görevinde kusur etmez.
    • Kanaatkardır. 
    • Sünnet üzere yaşar, farzlardan vaciplerden asla taviz vermez.
    • Hatasını hemen tamir eder. Bir hata yaptıysa hemen tevbe eder. Aynı hatayı bir daha işlemez. Yılan deliğine iki defa oturmaz.
    • Her hali ile faydalıdır.
    • Müslüman, kimseyi hor görmez.
    • Normal zamanlarda “Ben Müslümanım”, ortalık biraz karışınca toz duman . böyle

Müslüman olmaz. Pısırıklık, korkaklık, tepkisizlik ve ilgisizlik müslümanın vasfı olamaz. İslam, bütün hayatımızı kapsamadıkça hakiki Müslüman olamayız.

Akif, Müslümanlara bakıp

“Kaç hakiki Müslüman gördü ise, hep makberdedir.

Müslümanlık, bilmem amma galiba göklerdedir” demiş.

Müslüman, farklı insandır. Farklı düşünür, farklı şayar.

  • Müslüman kimsenin kötülüğünü istemez. Yaratılanı yaratandan ötürü sever.
    • Her işte Allah’ın rızasını arar. Hedefi, iyi kul, iyi ümmet olmaktır.
    • İslam, Hindi, Ebu Süfyanı, vahşiyi, Ömer’i değiştirdiği gibi, “Müslümanım” diyen herkesi değiştirmelidir. Değişmeden Müslüman olunmaz. – Müslüman, dünyayı ahiretin tarlası olarak görür.
    • Her şeyin kendisi için imtihan olduğunu bilir.
    • Müslüman, acze düşüp başkalarını taklit etmez. Örnek olur. Başkaları ona özenir, başkaları onu taklit eder. 
    • Müslüman, hem etki, hem de tepki insanı olmadan kurtulamaz. Çünkü Allah kuluna:
    • Benim için ne yaptın diye hesaba çekecek. Kul:
    • Namaz kıldım, oruç tuttum, hacca gittim, şunu yaptım, bunu yaptım” diyecek. Allah:
    • Bunlar benim için değil, bunlar senin içindir. Bunlar, kendi nefsini kurtarmak için yaptığın ibadetlerdir. Ben, benim için yaptıklarını soruyorum. Benim için ne yaptın? Diyecek. Kul:
    • Senin için olanlar hangileridir ya Rabbi? Diyecek.
    • Benim için yapılan, benim kullarım için yapılandır. Sen benim kullarım için ne yaptın? Hangi fedakarlıkta bulundun? Hangi hizmette ne kadar payın var? Cevabını alacak.
    • “Müslümanım” demek Kur’an-a göre yaşamak demektir. Kötülüklerden hicret etmek demektir.
    • Müslüman, Allah rasülüne biat eden kimsedir.

Müslüman peygambere uyar. Onu red etmez. Muhammed ümmetinden ise sünneti yerine getirir. 

Bir hadislerinde peygamberimiz: “Ben kıyamet günü ümmetime şefaat edeceğim. Bu sırada ümmetimin arasından bazılarını zebaniler tutup tutup cehenneme atacak. Ben:

  • Onlar benim ümmetim ya Rabbi! Diyeceğim. Allah bana:
    • Onlar senden sonra ne yanlışklıklar yaptılar bir bilsen, diyecekler der.

Müslüman, kendini kabir ehlinden sayar. Peygamberin: “Ölmeden önce ölünüz” buyurması bundandır. Sorun nefsinize, Müslüman doğdunuz, Müslüman ölmeye hazır mısınız?

  • Çoklarını Allah’a isyan içinde görüyoruz. İslam fıtratı üzerine yaratılan kimse böyle mi olmalı?
    • İslam fıtratı üzerine doğan ve bize emanet edilen yavrularımızı ne yaptık? Ne hale getirdik bakın…
    • “Müslümanım” diyenlerin bazılarını, neden her işinde Müslüman göremiyoruz? – İki dinli bir toplum haline geldik: 1. Allah’ın dini 2. Hayatımıza uydurduğumuz din. Cenazelerde, savaşta, ve ölülerimiz için okutulan mevlitlerdeki din anlayışımız Allah bize böyle bir din göndermedi. Bu anlayışla İslam’ın övdüğü bir kimse olamayız.

Bakın, cenneti kim hak eder: “Rab olarak Allah’ı, din olarak İslam’ı ve peygamber olarak Muhammedi seçip beğendim diyen kimse, cenneti hak etmiştir.” (Ebu davut Vitir: 26)

Allah ne diyor: “Sizin için din olarak İslam’ı seçtim” (Maida: 3)

  • “Kim İslam’dan başka din ararsa, bilsin ki, o din asla kabul edilmez” (Al –i imran:

85)

Ne mutlu Allah’a kul Muhammed (as)a ümmet olana!..

  • Yavuz Sultan Selim son anlarını yaşıyordu. Vefatı anında Hasan can kendisine:
    • Allah ile olunacak zamandır sultanım! Deyince Yavuz Sultan Selim:
    • Ya bizi şimdiye kadar kiminle bilirdin, diyordu. Şimdi soralım: – Ya biz kiminleyiz? Ya Rabbi! Sana yürümeye hazırım, diyebilecek miyiz. Bugüne kadar yaşadığımız kaç saatimizi, kaç günümüzü, ya Rabbi, bunu senin için yaşadım, diye Allah’a sunabiliriz?
    • Müslüman hayırlı bir ömür yaşar. Allah’tan hayırlı ömür diler. Ne kadar yaşadığına bakmaz, neler yaptığına bakar.
    • Kur’an-ın muhatabı insandır. İnsan İslam’la, Kur’an-la yetinmeli, hayatını İslam’la yönetmelidir. İslam, en ideal yaşama biçimidir. İslam, yaşanmasın isteniyor. Bizi dinden, dini bizden ayırmaya çalışıyorlar. Yaşanmayan din istiyorlar. Bugüne kadar İslam’ı bize telkin ettikleri gibi yaşadık. Gelin bundan sonra yeniden İslam’ı keşfedelim, yeniden iman tazeleyelim, yeniden Müslüman olalım. Gelin canlar, Allah’a yönelelim. Allah’ın Rasulüne tabi olalım, yeryüzünü tanzim etmekle görevliyiz, kendi ellerimizle yaptıklarımıza mahkum olmayalım. 

İslam, hayatınızda olmazsa, hayatımızdan İslam’ı çıkarır atarsak geriye hiçbir şey kalmaz. O zaman cahiliye devrine döneriz.

Gelin Allah resulünü unutmayalım. Allah resulünü unutmak, ona tabi olmamak, mahşer yerini unutmaktır. Şefaati unutmaktır. Kurtuluşu reddetmektir.

  • Müslüman demek, iyi insan, hayırlı insan demektir. Bunun için iyi insan iyi vatandaş olmaya ve hayırlı insanlar yetiştirmeye çalışalım.

Cenab –ı Allah hepinize iyi bir hayat yaşamak nasip etsin. Hayırlı bir sonla hayatı noktalamak nasip etsin. Son nefesinde kelime –i şehadet getirerek bu dünyadan ayrılmak ve kurtulmak nasip etsin. Cennet nasip etsin inşallah. 

Din, Allah’ın insan için belirlediği dünya düzenidir. Dünyada huzur Cenab–ı Allah’ın koyduğu prensiplerle ve Allah’ın talimatıyla elde edilir. Ahiret saadeti de, dünya saadetine bağlıdır.

Dünyada iman yönünden insanlar üçe ayrılır. İnsan hangi guruptan olduğunu anlaması için yaşayışına ve yaptığı işlere göz atması yeterlidir. Nasıl yapıyor, kime benziyorsa ondandır.

Müslüman, farklı bir insandır; farklı yaşar, farklı düşünür.  Allah resulünün tebliğinin özü şudur: “Müslüman ol kurtul”

Bir gün peygamberimiz ashabına şöyle der:

  • Size işin aslını haber vereyim mi?
  • Evet ya Rasulellah, denilince Allah rasülü:
  • İşin başı ve aslı imandır, İslam’dır. (Tirmizi İman: 8) der.

Kurtulabilmemiz için Cenab –ı Allah Kur’an-da: “Allah’ın ipine sarılın ayrılmayın” buyurmuş. Allah’ın ipi nedir? Kur’an-dır, İslam’dır.

İslam, sadece dünya veya ahiret dini değildir. Hem dünya hem ahiret dinidir. İnsanın hayatını ve ölümünü anlamlı kılan tek dindir.

İslam, ferdi kurtuluşu kurtuluş saymaz. İslam’ın hedefi başkalarının da kurtuluşudur. Kurtuluş da dindedir. Bir yazar şöyle diyor: “Bir şehri Allah korumuyorsa, bekçi boşuna bekler.”

Güzelliklerin kaynağı İslam’dır. İslam, kötü olmaya kötülük yapmaya manidir. İnançlı insan yalan söylemez, hırsızlık yapmaz, rüşvet almaz, hak yemez…

Unutmayalım İslam, Ömer’i nasıl değiştirdiyse, herkesi her zaman değiştirecek güçtedir. İstersek bizi de değiştirir.

İman denilen nimet, hidayet işidir. Ebu Talip, inanmak istemiş, “Kureyş kadınları ne der” diyerek inanamamıştır. Ebu Cehil bütün gerçekleri bütün açıklığı ile görmüş, gene de inanamamıştır. Firavun, inanmakta geç kalmıştır. Şeytan ise imanı geciktirmiş: “Ben sonunda inanıveririm” demiştir. Biz geç kalmamaya çalışalım…

“İman ettim” diyen başka başka olmaz. Faziletlerle rezaletleri birbirine karıştırmaz. 

Sonuç olarak:

Burada Cenab –ı Allah’ın sevdiği bir kul nasıl olunur? Sorusuna cevap aradık. Gördük ki, dinin emirlerini yerine getirmemiz haramlarından kaçınmamız bizi Allah’a yaklaştırıyor ve allah’ın bizi sevmesine neden oluyor.

Yasaktan, haramdan günahtan kaçınmamak ise bizi Allah’tan uzaklaştırıyor ve Allah’ın bizi terk etmesine neden oluyor, bizim sıkıntıya düşmemize, rızkımızın daralmasına neden oluyor. Hani Musa Peygamber zamanında kuraklık oluyor. El birlik yağmur duasına çıkılıyor, yağmur yağmıyor. Musa peygamber Allah’a niyazda bulunuyor.

  • Ya Rabbi, dua ediyoruz, yağmur yağmıyor? Diyor.
  • İçinizde bir günahkar var, deniliyor…

Kur’an-da Hıcır şehrinin dokuz yaramaz yüzünden helak olduğu bildiriliyor.

Rahmet de cezada bizim yüzümüzdendir, işlerimiz yüzündendir. Bazen de iyiler yüzünden esirgeniriz, rahmete nail oluruz.

Kul azmayınca Allah yazmaz.

Kur’an-da: “Allah kimseye zulmetmez, insanlar kendi kendilerine zulmederler, sıkıntının belanın gelmesine neden olurlar.” (Yunus: 44) denir.

Biz iyi bir kul olsak Allah bize göğün gürültüsünü, yerin sarsıntısını hissettirmezdi. Yolda melekler önümüze geçer bizimle musahafa ederdi. 

İyi bir kul olmak için sık sık kendimize: “Allah beni niçin yarattı, benden ne istiyor, hayatın gayesi nedir? Diye sormalıyız.

Dünyaya eğlenmeye, zevk almaya mı geldik?

Cenab –ı Allah: Dünya hayatı oyun ve eğlenceden ibarettir, eğlence için yaratılmadınız.” İkazında bulunuyor.

Bu dünyaya ağlaya ağlaya geldik, öyle yaşamalıyız ki ağlata ağlata giderken kendimizde gülmeliyiz.

Eğer dünyada çok gülersek, gözyaşı dökmezsek, sonuçta ağlayanlardan oluruz. Dünyada ağlamayanı Allah ahirette ağlatır.

Dünyada çok gülmek kalbi karartır. Kalp göz yaşı ile yumuşar. Tevbe gözyaşı ile edilir. Dua gözyaşı ile kabul olur. Günah kirleri gözyaşı olmadan temizlenmez.

Kur’an okuyan birine peygamber: “Hani gözyaşın? Demiştir. “Eğer benim bildiğimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız, evlerinizde rahat yatamazdınız” buyurmuş.

İyi bir Müslüman olmak hem çok kolay, hem de çok zordur. İnsan hangi kapıyı zorlarsa kendisine o kapı açılır. Hangi yola düşerse farklı yerlere varır. 

Rabbım hepinizi, hepimizi iyi kul, iyi Müslüman olmamızı sağlasın ve kurtulanlardan etsin inşallah. 

0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir