AİLEDEKİ HASTALIKLAR
- A
Evlilikteki hatalar ve hastalıklar yaygın ve salgın hastalık haline gelmiştir. Önce insanlar evlenirken iyi düşünülmüyor. İyi bir seçim yapılmıyor. Ömür boyu diye “evet” denilmiyor; anlaşabilirsek diye düşünülüyor. Daha çok evliliğe flörtten gidildiği için cinsellik ön planda oluyor. Çocuk olmasın, köpekle idare ederiz deniliyor. İyi insan yetiştirelim, evlilikte korunalım ideali taşınmıyor. Evlilik saygı sevgi temeline oturmadığı için iffet, namus aranmadığı için evlilikler acı veriyor, ızdırap veriyor ve mutlu olunmadığı için de uzun ömürlü olmuyor. El ele, kol kola severek evlendiklerini düşünenler, kanlı bıçaklı düşman haline geliveriyor. Niyetler evliliği yürütmekte değil, başka şeylerde oluyor. Böylece evlilik kutsallıktan çıkarılmış, basit bir şekilde bir araya gelinmiş oluyor, değersiz bir birlik olarak düşünülüyor. Başta gözlerde sevgi, aşk görenler, kısa süre sonra çapak görmeye başlıyor.
Son zamanlarda sağlam ve uzun ömürlü evliliği pek beceremiyoruz. Birkaç ayda şiddetli geçimsizlik gerekçesiyle mahkemenin yolunu tutuyoruz.
Gözler hem onda hem onda oluyor. Sadakat olmuyor, iffetli davranılmıyor. Benim nasibim bu denmiyor, bir yastıkta kocayalım istenmiyor. Başkaları ile ilişkiler sınırlı değil. Gözleri şehvet bürümüş, işte bu yüzden yuvalar yıkılıyor.
Adam bahçede bir şeyler arıyormuş, görenler:
- Ne arıyorsun? demişler. Yüzüğümü arıyorum, demiş.
- Nerede kaybettin? demişler. Evde, demiş.
- Neden evde aramıyorsun? demişler.
- Ev karanlıkda… demiş.
Evet evler karanlık. Başta gençler iyi yetiştirilmiyor. Anababalar iyi örnek ve model olmuyor. “Anne hoppa kız züppe” diye bir tabir var. Çocuklar anababa evinde öğrenmesi gerekeni öğrenmiyor. Tecrübesiz ve desteksiz evliliğe adım atıyor. Televole kültürüyle evleniyor. Evliliğe gençler sokakta karar veriyor. Bu karar 14 – 15 yaşlarında veriliyor. “Aşkın gözü kördür” hesabı karar çoğu zaman doğru olmuyor. Duygusal ve psikolojik gelişme olmadığı için kızlarımız bunalıma düşüyor.
Zararlı ve kötü çevrenin etkisinden çocuklar korunarak büyütülmüyor. “Benim çocuğum yapmaz” denilerek çocuğun evdeki haline aldanılıyor. İnsani ve ahlaki değerlerini kaybetmiş, kötü alışkanlıklar kazanmış evlilik gibi kutsal bir birliği sürdürmeye tahammülü olmuyor. Aile içerisinde “Kızını dövmeyen dizini döver” sözü anababalara şiddeti, baskıyı değil, ciddi sorumlulukları anımsatmalıdır. Kızımızı, evladımızı apartman dairelerinde veya demir parmaklıkların arkasında koruduğumuzu zannedemeyiz.
Bugün kaç anababa evladına kanaatkar ol, sabırlı ol, evini düzenli tut, yemek yapmakta hassas ol, eşinle iyi bir diyalog kur, yaptığını başa kakma, evin sırlarını başkalarına açma, eşinin üzüntü ve sevincini paylaş, kötü günlerinde yanında ol, aranızdaki problemleri güzellikle çöz, yapacağın bir iş için danış, eşinle konuş, varlık, yokluk anlarını iyi bil… gibi öğütler vererek evlendiriyor. Senin ananda, babanda bu diyor?
Önemli bir husus da mutlu ailenin yolu flörtten geçmez. Flört edenlerin çoğu kolay kolay nikah masasına oturamıyor. Flört, bir nevi metres hayatının bir başka adıdır. Kimse metresi ile evlenmek istemez.
Tanışmak ve tanımak için flörte ihtiyaç yoktur. Flörtün sınırı yoktur. Flört sonu birçok genç kız ortada kalmaktadır. Evliliğe gidilse bile evlilik uzun ömürlü olmamaktadır.
Atalarımız “yüz bulmuş kızdan bedbaht bir kadın çıkar” derken Yusuf Has Hacip de: “iyi kız iste, gözünü iyi aç, aslı, uruğu hem tohumu iyi olsun. Haya sahibi, dikkatli olsun. İyiyi iste, el dokunmamış olsun.” diyerek bir ölçü koymuştur.
Peygamber (as): “Ahlaklı olanını, dindar olanını tercih et” diyor. Çünkü ahlaksızlık inançsızlık yuva yıkıyor. Ahlakı zayıf, inancı zayıf olan nasıl sadık bir eş olacak? Nasıl çocuk yetiştirecek? Nasıl iffetini koruyacak?
Bunun için Cenabı Allah: “İnançsız kadınla ve inançsız erkekle evlenmeyin.” (Bakara:
221)
Bir ayette de: “İnançsızlarla evlenmeyin. İnançsız kadınları nikahınızda tutmayın.” (Mümtehine: 10)
Bir başka ayette de: “Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkeklerde kötü kadınlara; temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkeklerde temiz kadınlara yaraşır.” (Nur: 26) buyrularak evlilikte mutluluğun ölçüsü konmuştur.
Şimdi aranan ölçü ne oluyor? Zenginlik, anahtar, fizik, müzik oluyor. “Kim açarsa bedeni, ona derler medeni” oluyor. Alkol almak, açılıp saçılmak, medenilik ve çağdaşlık sayılıyor.
Evlilğe giderken çılgınca, günah ve israfın diz boyu olduğu düğünler yapılıyor. Saçılan dolarlarla, tüketilen içki ile övünülüyor. Böylece temel sağlam atılmıyor; günah, israf ve meşru olmayan eğlenceler üzerine kuruluyor. Huzur ve mutluluk hedef seçilmiyor. Böyle yaptığımız düğünler bizim hiçbir şeyimizle bağdaşmıyor. Düğünler, kördüğüm oluyor. Evlilik hayatında kadın eşitlik, özgürlük ve çalışma adına sıcak aile yuvasından koparılmıştır.
Şairin ifade ettiği gibi:
“Devrin ahlakına insan şaşıyor,
Bekarlar evliler gibi yaşıyor.”
Şimdi evlilerde bekarlar gibi yaşıyor. Kimin kiminle evli olduğu belli olmuyor. Aldatmalar hat safhada. Cebi biraz para gören ikinci evlilik peşinde, ikinci evlilik adeta moda.
Dini nikah kıyılıveriyor tamam. Nikahta ilan yok, şahit yok, denklik yok, adalet şartı yok. Önceki eşin ve çocukların rızası yok, nasıl evlilik bu? Adı üstünde gizli nikah. Gizli nikah geçerli bir nikah değildir. Nereye kadar gideceği belli olmayan nikah geçerli değildir.
Erkekler bazı nedenlerle aileleriyle meşgul olamıyor. Atalarımız: “Çocuğu hırsız yapan babası, kadını arsız yapan kocasıdır.” Bir başka ifadeyle: “Kadın anadır. Kadın namustur. Kadın melektir. Kadını şeytan yapan başındaki erkektir” diyerek aile hayatında erkeğin rolünü ifade etmişlerdir.
Çare ne?
- “Yuvayı dişi kuş yapar” denmiştir. Yuvanın huzurlu ve mutlu, aynı zamanda uzun ömürlü olabilmesi kadının ve erkeğin becerisine bağlıdır.
- Sırlar kapı dışına çıkmamalıdır.
- Eşler birbirine değer vermelidir. Ali, Veli, Ayşe, Fatma diye değil hanım, bey gibi ifadeler kullanılmalıdır.
- Kavga etmeden de problemler çözülebilir.
- İsraf yuva yıkar, iktisat huzur verir. Gelirin üstünde borçlanılmamalıdır. Para varsa alışveriş yapılmalı, borçlanmaktan, kredi kartı kullanmaktan uzak durulmalıdır.
- Eşler ikisi de aynı anda sinirlenmemelidir. Biri sinirlenince diğeri susmasını bilmelidir. Ne demişler: “En güzel şey, sağır erkekle, kör kadının evliliğidir.” Bir güzel şeyde kendisini karşı taraftakinin yerine koymasını bilmektir.
- Tenkitler yapılırken, tatlı dille ve sevdiğini söyleyerek yapılmalıdır.
- Geçmişteki hatalara dönülüp durulmamalıdır. Bir problemde ertesi güne taşırılmamalı, mutlaka çözülmelidir.
- Eşler birbirinden özür dilemesini becerebilmelidir.
- Hediye alma ve belirli günlerde hediyeleşme unutulmamalıdır.
- İş hayatındaki problemler eve taşınmamalıdır.
- Eşler kendi aleyhine de olsa fedakarlık yapmasını bilmelidir.
- Şüphe ve kıskançlığa sebep olacak sözlerden ve davranışlardan kaçınılmalıdır.
- Eş başkaları ile kıyas edilmemelidir.
- Eşler birbirlerine karşı görevlerini noksansız yapmalıdır. Birbirine zaman ayırmalıdır. Evlilikte sonradan eksik kusur aranmamalı onu ta işin başında aramalıdır.
İyi bir evlilik, iki tarafında gayreti ile yürür. Geçimsizlik de tek taraflı olmaz. Geçim de tek taraflı olmaz. Evlilik iki tarafın gayreti ve fedakarlığı ile yürür.
- B
Evliliğin başında tesettür veya tesettürsüzlüğe dikkat etmiyor, önem vermiyoruz. Sonradan problem çıkarıyoruz. Örtülü alıyoruz, zorla açmaya, açık alıyoruz zorla örtmeye çalışıyoruz. Açınmakta inat edenler olduğu gibi örtünmemekte de inat edenler oluyor. Veya örtü şunun bunun simgesidir diye örtü düşmanlığı yapıyoruz. İnançlara saygılı olamıyoruz. İşi inkara ve din düşmanlığına kadar götürüyoruz.
Açınmanın veya örtünmenin ne medenilikle ne de çağdaşlıkla asla ilgisi yoktur. Açınmak iddia edildiği gibi çağdaşlığın ölçüsü değildir. Özgürlükde değildir. Açınmak aslında isyandır.
Geçmişe baktığımız zaman insanlar medenileştikçe örtünmüşlerdir.
Açıklık, hürriyet değil bir nevi esarettir.
Açıklık, cinselliği ön plana çıkardığı ve vücudu teşhir ettiği için tacize, tecavüze kapı açar ve toplum ahlakını bozar. Açık saçık giyinen insan ciddi şeylerle uğraşamaz. Mesleğinde başarılı olamaz. Çünkü aklı başka şeylerdedir.
Açıklığı savunanlar, bunun bir özgürlük olduğunu söyleyenler bu hakkı örtünmek isteyene tanımazlar. “Bizde müslümanız!” diyerek hak gaspı yaparlar.
Bazıları açınarak güzel görüneceğini zannediyor. Halbuki, örtü insanın görülmemesi gereken yerlerini örter, onun korunmasını sağlar. Mesela, tüyleri dökülmüş bir tavuğa normal bir bakışla bakmak mümkün müdür?
Giyim kuşam çok şey ifade eder. İnsanın giyimi etrafa mesajar verir. Vücudunu teşhir etmek, olgun bir insan işi olmasa gerek.
Bazıları “ne derler” diyerek bazı endişeler duyuyor. Rızkının onun bunun elinde olduğunu zannediyor.
Bazıları da daha gencim, daha var, yaşlanınca, emekli olunca diyor. Bakalım yaşlanabilecek miyim, nasip olacak mı demiyor. Böylece bazılarına sadece kefenle örtünmek nasip oluyor.
Unutmayalım ki örtü, bedeni teşhir ortamından ve röntgenci insanların bakışından alıkoyar. İffeti koruyan bedendir. İffet korunmazsa, ruh köleleşir.
Örtü, bedenin korunması, insanın günaha girmemesi içindir. Cinsel arzuların zarar verme boyutuna ulaşmaması içindir. Günahtan korunulması içindir. İffetli kalınması içindir. Çünkü iffet insanın en değerli sermayesidir. İnsan varlığı kutsaldır. İnsanın bedeni kutsaldır. İffet ve namus azizdir.
Akif şöyle diyor:
“Haya sıyrılmış inmiş öyle yüzsüzlük ki her yerde,
Ne çirkin yüzler örtermiş meğer ki bir incecik perde!”
Peygamber (as)
- “Haya hayır getirir.”
- “Utanmıyorsan dilediğini yap” diyerek hayanın ve utanmanın önemini belirtmiştir. Çünkü utanmanın kaybı her şeyin kaybıdır. Utanma, namuslu kalmanın yoludur. Güzellik açıklıkla olmaz, ahlakla olur. Ahlaklı olmayan güzel yüz sahte para gibidir.
Örtünme Allah’ ın emridir. Bütün dinlerde “örtün” emri vardır. Mesela yahudi kadın başını örtmeden dua edemez. Dini ayini seyredemez. Hristiyanlarda rahibeyi başörtüsüz göremezsiniz. Başörtüsü herhangi bir grubun, partinin simgesi değildir. Örtünmek Kur’an’ ın emridir. Allah şöyle buyuruyor:
- “Ey Ademoğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi süslenecek elbise yarattık. Takva elbisesi ise daha hayırlıdır.” (A’raf: 26)
- “Ey Ademoğulları! Şeytan anababanızı, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. Çünkü o ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları, inanmayanların dostları kıldık.” (A’raf: 27)
- “Ey peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) dış örtülerini üzerlerine almalarını söyle. Onların tanınmaması ve incitilmemesi için en elverişli olan budu. Allah bağışlayıdır, esirgeyendir.” (Ahzab: 59)
- “Mü’min kadınlara söyle: gözlerini harama bakmaktan korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere ziynetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini yakalarının üzerine kadar örtsünler…” (Nur: 31)
Bu ayetlere göre müslüman kadını örtünecektir. Onun örtünmesi Allah’ ın emridir. Örtünmeyen Allah’ a isyan etmiş olur. Örtünmeyi inkar eden veya düşmanlık yapanda Kur’an’ ı inkar etmiş, Allah’ a düşmanlık ilan etmiş olur.
- C
Aileler çocuk istiyor, çocuk olması için çeşitli yollara başvuruluyor, servet harcanıyor. Çocuk oluncada kıymeti iyi bilinmiyor. Anababa iyi bir ana baba olamıyor. Yani evladı için hayırlı ve faydalı olamıyor. Her anababa iyi evlat istiyor ama ondan görmek istediği şeyleri ona veremiyor, iyi bir eğitimle terbiye edemiyor. Çocuğunu her anababa sevdiğini söylüyor; seviyormuş gibi davranmıyor. Kendisinin ilerde şikayet edeceği şekilde yetiştiriyor. Çocuk, rahmet okuyacak şekilde değil, anababanın canını okuyacak ve lanet okuyacak şekilde yetişiyor. Sonrada o evlattan pişmanlık duyuluyor, beddua okunuyor.
Çocuk yetiştirmek kolay ve zahmetsiz gibi görünür ama belki de en zor şeylerdendir. Aynı zamanda çok uzun zaman ister.
Çocuğun terbiyesi ve yetiştirilmesi ana karnında başlar. Çocuk doğmadan helal gıdanın, ananın dinlediği müziğin, okuduğu şeylerin önemi büyüktür. Ananın iyi veya kötü duygu ve düşüncelerinin çocuk üzerinde olumlu veya olumsuz etkisi olur.
Dünyaya gelişinin ardından sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okunur.
Çocuk için akika kurbanı kesmek ve yedinci günü saçını traş ederek ağırlığınca gümüş veya altın değerinde bir şeyi sadaka vermek sünnettir.
Çocuğa güzel, güzeli çağrıştıracak bir isim koymak sünnettir.
Çocuğa ilk güzel şeyler öğretilecektir. Yaşına göre Allah, peygamber, dua, Kur’an ve namaz öğretilecektir. Değilse sonradan öğrenmesi çok zor olur. Küçükken öğrenilen şeyler kalıcı olur.
Çocuğun anababası üzerinde hakları vardır. Bu haklar unutulmamalıdır. Peygamber (as): “Çocuğa yedi yaşında namaz kıldırın” diyor. Bu bir haktır. Cenabı Allah’ ta: “Çocuklarınızı cehennem ateşinden koruyun” diye emrediyor. Bunlar anababanın görevidir.
Diğer yandan her çocuk, iyi insan ve iyi vatandaş olarak yetiştirilecektir. Her anababa,
Allah’ ın tertemiz imtihan için teslim ettiği evladını iyi yetiştirip yetiştirmediğinden Allah’ a karşı sorumludur.
İdealist bir ana – babanın görevleri nelerdir?
Çocuğu çok sevdiğini söylemek, onun için her şeyi yapabileceğini ifade etmek yeterli olmuyor. Onları yetiştirmek, terbiye etmek, kimlik – kişilik kazandırmak, dinini öğretmek ve onu meslek sahibi yapmak her ana – babanın görevidir. Bazı anababalar iş kurarak, para biriktirerek çocuğu için iyi bir gelecek hazırladığını zannediyor. Mesela saz, caz, bale kursları aldırarak vazifesini yaptığını zannediyor. Ölüverse ardından bir cenaze namazını kılamayacak ve bir Fatiha okuyamayacak evlat yetiştiriyor.
Çocuk sadece biyolojik bir varlık olsa tamam, karnı doyunca ihtiyacı biter. Ama öyle değil. Çocuk ruhu ve aklı olan bir varlık, karnıyla beraber beyninin de doyması gerekir.
Değilse adam edemediğimiz çocuğumuz yüzkarası olacaktır.
Anababa çocuğu için iyi bir model, iyi bir örnek olmalıdır. Sadece söyleyen değil yapan ve yaşayan anababa olmalıdır.
Anababa çocuğun hırçın ve huysuz olmaması için onun yanında kavga ve münakaşa etmemelidir.
Anababa çocuğunu Allah’ a ve kullarına karşı sorumluluklarını öğretmelidir.
Çocuğun yaşına göre terbiye etmelidir ve terbiye sürekli olmalıdır. Küçük diye kusurları hoş görülmemelidir.
Kendisine verilen ve yapılan ikram ve ihsana karşı teşekkür etmek, şükretmek öğretilmelidir.
Çocuğa yapılan uyarı ve ikazlar onur kırıcı şekilde ve başkalarının yanında yapılmamalıdır.
Her anababa çocuğunu kötü sözlerden, kötü davranışlardan ve kötü alışkanlıklardan korumalı ve kötülere karşı uyarmalıdır.
Çocuk ilk bilgileri anababasından alır. Onun için anababa her şeyin doğrusunu ve güzelini öğretmelidir. Sağlıklı düşünme öğretilmelidir. Peygamber (as): “Hiçbir baba çocuğuna güzel terbiyeden daha güzel bir şey vermiş olamaz” buyurmuştur. (Tirmizi, Birr: 33)
Anababa çocukları arasında eşit ve adil davranmalıdır. Her konuda adalet gözetilmelidir.
Anababa çocuğuna zaman ayırmalı ve çocuğun cinsiyetine göre bilgiler vererek terbiye kurallarını öğretmelidir.
Çocuk hafife alınmamalı, aşağılanmamalı, fiziki güçle karşılaşmamalı, sevgi saygı ve merhametle muamele edilmelidir. Çocuğun yanında iyilikten ve iyi insanlardan bahsedilmelidir. Kötü insanlarda kötü örnek olarak gösterilmelidir.
Çocuklara okuma ve düşünme alışkanlığı kazandırılmalıdır.
Çocuklar vermeye paylaşmaya alıştırılmalıdır. Faydalı olmadüşüncesi kazandırılmalıdır.
Çocuğun her hareketi takip edilmeli, her şeyine de müdahale edilmemelidir.
Çocuğa küçük yaşlarda görev ve sorumluluklar vererek bu duygu geliştirilmelidir.
İyi, elinde, yerinde beğeneceği gençlik isteyen, onu çocukken iyi yetiştirmelidir. Çürük iplikten sağlam kumaş olmaz. Daha çocukken kötü ve kötülüğü reddedecek iman, ruh güzelliği, ahlak güzelliği verilecek olursa genç, istenmeyen şeyleri reddedecektir.
Bugün ağaç bile aşılanmayınca iyi meyve vermiyor. Ne yazık ki mumun dibine ışık vermediği gibi bazı anababaların çocuğuna gücü yetmiyor. Evlat insanın meyvesidir, aynasıdır. Nasıl anababa olduğunu anlamak isteyen eseri olan evladına bakmalıdır.
“Biz gençliğimizi yaşamadık onlar yaşasın.” “O genç” denir, hataları düzeltilmezse, çocuk o hatalarla beraber büyüyecektir. Gençlerin yanlış istek ve özentileri vakit geçirilmeden düzeltilmelidir.
Yozlaşma yolundaki gençleri bataklıklar yutarken seyretmek olmaz. Genç popla, topla, porna ile, alkol, uyuşturucu ve cinsellik ile vakit geçirecek olursa sonu mutlaka üzücü olacaktır.
İdam mahkumu birine son arzusu sorulur. Adam çevresindeki gazetecilere, televizyonculara dönerek şöyle der: “Eğer şu gösterdiğiniz ilgiyi bana çocukluğumda hatta gençliğimde göstermiş olsaydınız, ben bugün bu durumda olmazdım.”
Gençlere yardımcı olmak stiyorsak, gençleri idealist, kendine ailesine güvenen, etrafını seven sayan ve sorumluluk duygusu taşıyan biri olarak yetiştirmemiz lazımdır.
Anababanın en önemli görevlerinden biri de problemlerinin çözümünde çocuklarına yardımcı olmalarıdır. Çocuğuna problemleri ve çözüm yollarını göstermektir. Problem çıkarmamayı öğretmektir.
Çocuğu azarlayarak, döverek, söverek terbiye etmeye kalkışılmamalıdır. Peygamber (as): “Kolaylaştırınız güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz nefret ettirmeyiniz” demiştir. Kaba kuvvet ve şiddetle hiçbir yere varılamaz. Şiddet ve dayak disiplin sağlama yolu değildir. Terbiye metodu da değildir. Aksine çocuk saldırgan ve çekingen olur. Öfkeli sinirli olur. Gördüğü muameleyi aynen iade eder. Ödünç aldığı her şeyi bir bir geri verir.
Çocuğun söz dinlemez ve kötü huylu olmaması için anababa şiddete başvurmamalıdır.
Çocuklar ve gençlerdeki yanlışlıkları düzeltme nasıl olmalıdır:
- Tepki gösterilmemeli,
- Tenkit edilmemeli,
- Aşağılananmamalı, hakaret edilmemeli,
- Şiddete başvurulmamalıdır,
- Müdahale yumuşaklıkla yapılmalı,
- Müjdeleyerek yapılmalı,
- Sevgi ile yaklaşılmalı,
- Örnek olunmalı, doğru olan yapılmalı,
- Değer vererek yaklaşılmalı “canım”, “evladım” ifadeleri kullanılmalı,
- Kur’an’ daki yasaklar gibi kademe kademe sınırlar konulmalı,
- Bıkmadan bıktırmadan müdahale edilmelidir,
- Soru sorarak yanlış ve doğru anlatılmalı,
- İyi ve kötü örnekler gösterilerek alternatif gösterilmelidir.
- D
Televizyon hastasıyız. Evlerimizde hep televizyonun dediği oluyor. İşleri o ayarlıyor, çocukları o avutup yetiştiriyor. Aile fertlerini birbirinden koparıyor. Ahlakı, maneviyatı öldürüyor. Allah’ a kulluktan alıkoyuyor. Kendine kul köle ediyor. İstesekde ondan ayrılamıyoruz. Televole hastası olduk, müstehcenliğe alıştık, uyuştuk tepki bile gösteremiyoruz. Ailelerin dağılmasında, yuvaların yıkılmasında öncülük ediyor. Baş köşenin daimi konuğu evin reisi televizyon esiriyiz.
Televizyon, aslında güzel bir alet fakat iyiye kullanılırsa. Kötüye kullanılınca da şer kutusu. Her şey öyle değil mi? Kullanana ve kullanmaya bağlı. İstenirse güzel bir eğitim aracı ama bugün daha çok yıkım aracı durumundadır. Birkaç kanal hariç televizyonun müsbet yayın yaptığı söylenemez.
Buna rağmen ekseriyetimiztelevizyon bağımlısı. Ahlak yıkan, aile yıkan, müstehcenlik sergileyen, yıkan bozan, öldüren, öldürten kanalların programlarını seyretmekten geri duramıyoruz. Yakınlarımızı alıkoyamıyoruz. Topluca utanç verici sahneleri çekinmeden seyreder hale geldik.
Biz uyuştuk, uyuşturulduk, bölündük, parçalandık, ahlaki manevi neyimiz varsa kaybettik. O hala baş köşede gücüne güç katıyor. O bize saldırıp durduğu halde biz ona en ufak bir tepki gösteremiyoruz.
Televizyonun bunca olumsuzluklarına ve kötü etkilerine karşı ücretsiz Alo RTÜK 4441178 hattını arayıp şöyle şöyle diyerek tepkimizi, öfkemizi dışa vuramıyoruz.
Peygamber (as) zamanında Ahnes b. Şurayk vardı. Yakışıklıydı ve güzel konuşurdu. Tam bir münafıktı. Peygamberimizin yanına gelir, güzel konuşması ile Müslümanlık taslardı. Halbuki içi fenalık doluydu. İşi gücü Müslümanlara zarar vermekti. Ona kanmamaları, güvenip aldanmamaları için Allah Müslümanları şu ayetlerle uyarmıştır: “İnsanlardan öyleleri vardır ki, dünya hayatı hakkında söyledikleri senin hoşuna gider. Hatta samimi olduğuna dair Allah’ ı şahit gösterir. Halbuki o düşmanların en yamanıdır. O bir iş başına geçti mi ortalığı fesada vermek, her şeyi tahrip etmek ve nesilleri bozmak için çalışır. Allah bozgunculuğu sevmez. Böylesine “Allah’ tan kork!” denilince benlik ve gurur kendisini günaha sevk eder. Ceza olarak ona cehennem yeter. Orası ne kötü yerdir!” (Bakara: 204205206)
Bir ayette de: “… Kininiz sizi tecavüze sevk etmesin. İyilik ve kötülükten sakınma konusunda yardımlaşın. Günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın. Allah’ tan korkun. Çünkü Allah’ ın cezası çetindir.” (Miada: 2) buyrularak kötülük üzerine yardımlaşılmaması emredilmiştir.
“Kim iyi bir işe aracılık ederse onunda o işten bir nasibi olur. Kimde kötü bir işe aracılık ederse, onunda ondan bir payı olur. Allah her şeyin karşılığını vericidir.” (Nisa: 85)
Bu ayeti kerimede bildirildiğine göre de her işin karşılığı var. Kimin ne yaptığına, neye sebep olduğuna dikkat etmesi gerekir.
Bir uyarıda şöyledir. Peygamber (as) zamanında Nadr b. Haris vardır. Bu adam sapıtmak insanları bozmak için başka ülkelerden kitaplar satın alır gelir ve Mekkelilere “Muhammed size Ad ve Semut milletlerinin masallarını anlatıyor. Bende size Rum ve Acem masalları anlatacağım” der., kafirleri eğlendirir, müslümanlarıda Kur’an okumaktan alıkoymaya çalışırdı.
Allah şu ayeti indirdi:
“İnsanlardan öylesi vardır ki, hiçbir ilmi delile dayanmadan Allah yolundan saptırmak ve sonrada onunla alay etmek için boş lafı satın alır. İşte onlara rezil edici bir azap vardır.”
(Lokman: 6)
Bu ikaz ve uyarılardan sonra kısaca bakalım televizyon bize ne veriyor?
Evlerde televizyon devamlı açık. O konuşuyorsa kimse konuşmuyor. Ne sunarsa sunsun, sanki esiriz. Susarak şerrine, yıkımına ortak oluyoruz.
Kirli ekran devamlı açık. Aile yuvaları sarsıldı. Çoluk çocuk mayamız bozuldu. Evlerde ne huzur kaldı ne bereket kaldı. Televizyonla evimize, içimize girdiler. Açmasını kapatmasını bilmediğimiz için büyük, küçük hepimizin üzerinde olumsuz etkiler yaptılar. Çocuklar robotlaştı. Büyükler aptallaştı. Müslüman Türk Milletine yabancı nesiller yetişti. Çocuklarımız televizyondan iyi şeyler öğrenmedi. Şiddeti öğrendi, müstehcenliği gördü. Hayatın hep kötü yönünü seyretti. Haberlerin yalanını dinledi. Reklamın bile ahlaksızını izledi. Televizyon genel ahlakı bozdu. Kadını istismar etti, çırılçıplak soyarak bir meta gibi teşhir etti. İnsani duyguları öldürdü. Kadını, çocuğu hatta babayı aile yuvasından kopardı, yuvalar yıktı. Fuhuşu, tecavüzü arttırdı.
Toplumda unutmayı, düşünmeyi ve zamanı aldı götürdü. Her konuda yozlaşmaya, bozulmaya sebep oldu. Hastalıklara hastalıklar ekledi.
- E
Evlilik hayatında bir kısmımız analığa, bir kısmımız da babalığa talip oluyoruz. Hanım olalım, bey olalım istiyoruz ama beceremiyoruz. Eşler birbirleriyle iletişim kuramıyor. Yükü beraberce üstlenip götüremiyor. Karşılıklı görev ve sorumluluklar yerine getirilmiyor. Eşler birbirini dinlemiyor, aynı telden çalmıyor. Sen – ben kavgası yaşanıyor. Evde eşitlik, özgürlük yarışı yapılıyor. Saygı sevgi yerine kaba ve kırıcı olunuyor. Hanım dövmek, kaba davranmak, erkeklik zannediliyor.
-
- Allah Rasulü şöyle der: “İnsanın bahtiyarlığına sebep olan şey üçtür. İnsanın mutsuzluğuna sebep olan şeyde üçtür. İffetli ve dindar kadın, iyi bir binek ve rahat bir ev mutluluğuna sebep olur. Kötü kadın, kötü bir binek ve dar, sıkıntılı evde mutsuzluğuna sebep olur. Erkek açısından böyle. Kadın açısından inançsız, merhametsiz, kaba bir erkekde kadının mutsuzluğuna sebep olur.”
Kadının ikinci sınıf insan kabul edilmesi 21. yüzyılın ayıbıdır. Namuslu olmak namuslu yaşamak kadın için de erkek için de geçerlidir. İffet kadın için ne kadar gerekliyse, erkeğinde namuslu olması en az o kadar gereklidir.
Kadınla erkek, suyu meydana getiren oksijenle hidrojen gibidir.
Allah Kur’an’ da şöyle bildirir:
- “Mü’min erkeklerle mü’min kadınlar birbirlerinin velileridir…” (Tevbe: 71)
Allah her şeyde olduğu gibi insanıda kadın erkek olarak yaratmıştır. Allah ikisinede görevler vermiş ve sorumlu kılmıştır.
Ne yazık ki, kadını evinden koparıp bir mal gibi ticaret malı haline getiren zihniyet, kadınla erkeği iki rakip haline getirmiştir.
Kadın fiziksel, ruhsal ve duygusal yapısıyla görev ve sorumluluklar bakımından erkeğe göre biraz farklıdır. Kadını istismar edenler bu durumu istismar ederek evde reislik kavgası yaptırmaktadır. Cinsellik, reklam, eğlence ve televole aracı haline getirmişlerdir.
Aile yuvasının mutluluğu ve devamı için eşlerin birbirine karşı vazgeçilmez görevleri vardır. Bunlar şöyle özetlenebilir:
- Erkeğin, eşini sevmesi ve saygı duyması gerekir.
- Çocukların yetiştirilmesinde ve ev işlerinde hanımına yardımcı olması lazımdır.
- Eşine eziyet etmemesi, kaba ve kırıcı olmaması gerekir.
- Eşini başkalarının yanında küçük düşürmemesi, onun sırlarını başkalarına yaymaması gerekir.
- Yapılacak işler konusunda istişare etmelidir.
Kadının erkek üzerindeki haklarını çiğnememesi gerekir. Kur’an’ da: “Örfe uygun olarak erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi kadınlarında erkekler üzerinde hakları vardır.” (Bakara: 228) buyrulmuştur.
Ayrıca: “Kadınlarla iyi geçinin” (Nisa: 19) emri vardır.
Peygamber (as) da şöyle buyurmuştur:
- “Mü’minlerin imanca en mükemmel olanı, ahlaken en iyi olanlarıdır. Hatırlı olanınızda kadınlara karşı hayırlı olanlardır.” (R. Salihın: 320)
İyi bir kadının eşine karşı şöye davranması gerekir: Eşine karşı itaatkar davranmalıdır.
- Şüpheye sebep olacak davranışlardan kaçınmalıdır.
- Yapacağı iş için beyinden izin almalıdır.
- Evin sırrını başkalarına açmamalıdır.
- Kocasının razı olmadığı veya izin vermediği bir şeyi yapmamalıdır.
- Evin temizliğine, düzenine ve yemeğe özen göstermelidir.
- Alınacak şeyler için bütçeyi zorlamamalıdır.
- Her zaman eşini anlamaya, yorgunluğunu gidermeye, üzüntüsünü paylaşmaya çalışmalıdır.
- Eşinin ailesine karşı iyi niyetli olmalıdır.
- Aile yuvasını tehlikeye sokacak, çekilmez yapacak söz ve davranışlardan uzak durmalıdır.
- Sabırlı olmalı, inat etmemeli, cevap vermemelidir.
Peygamber (as) şöyle demiştir: “Kocası kendisinden razı olduğu halde ölen kadın cennete girer.” (Seçme Hadisler:
191/93) “Kocasıdan uzak kalan, kendini uzak tutan kadına melekler lanet eder.” (Age: 191/94) “Mazeret olmadan kocasından kendisini boşamasını isteyen kadına cennetin kokusu haramdır.” (Age: 185/84)
Eşler birbirinden hep saygı, sevgi bekler, ilgi ister, sözü dinlensin ister, hakkına riayet edilsin ister, yaptıklarının karşılığını görsün ister, bazı şeylerin paylaşılmasını ister.
Belki en önemli isteklerden biri de aile içi sırların evde kalmasıdır.
Eşler kendisine güvenilsin ister, kendiside güvenmek ister.
Kadın, dövülüp sövülmesin ister. İyi davranılsın ister. Kötü koca şöyle tarif edilmiştir:
“Adam evine girince kadın korkarsa, çocuklar kaçışırsa, o kötü bir koca, kötü bir babadır.”
Adam içer döverse: “Kadından dayağı eksik etmeyeceksin” der, kazaklık yaparsa, anlamadan dinlemeden eli kalkarsa, konuşacağı yerde döverse o adamda hayır yoktur.
Peygamber (as) eşini döven adama şöyle demiştir:
“Gündüz dövüp akşam aynı yatağa ne yüzle yatacaksın?” Bir hadislerinde de: “Kadınlarını döven erkekler hayırlı kimseler değildir.” (R. Salihın: 320) demiştir.
Mutlu bir ailenin temeli inançtır. Ahlaktır. İnancın ve ahlakın olmadığı güzel yüzler beşpara etmez. Çünkü insanın eti yenmez, derisi giyilmez, güzel ahlakından başka neyi vardır?
- F
Son zamanlarda boşanma hastalığı ortaya çıktı. Bulaşıcı hastalık gibi yayıldı. Yokluktan değil, bilakis varlıktan. Severek isteyerek Allah adına evlendiği eşini basit sebeplerle boşayıp başkasıyla yaşama arzusu çoğaldı. Boşananların sayısı %60 %70 lere vardı.
Büyüklerimiz bir yastıkta kocamak için evlenirlerdi. ġimdi boşanma çok kolay. Ufak bir tartışma, incir çekirdeğini doldurmayan sebepten dolayı “ayrılalım” deniliveriyor.
Ayrılırkende çamur atmaktan geri durulmadığı gibi hiç sorumluluk duyulmuyor, vicdan sızlamıyor.
Bu neden böyle oluyor kısaca bir göz atalım:
- Başta gençler iyi eğitilip, iyi yetiştirilmiyor ve evliliğe hazırlanmıyor.
- Seçim iyi yapılmıyor; gençler evliliğe sokakta karar veriyor. Büyükler sonra tanıştırılıyor. Seçim mantıklı olmuyor. Aşkın gözü kör, kusurlar görülmüyor.
Sokrat: “İşini, aşını, eşini iyi seç. Eğer iyi çıkarsa mutlusun değilse filozof olursun” demiş.
- İnanç ve ahlaki değerler göz ardı ediliyor. İnançlı, ahlaklı ve iffetli olup olmadığı iki taraftan da araştırılmıyor.
- Ailedeki sorumluluklar paylaşılmıyor. Evde kimin reis olduğu belli değil; sen, ben kavgası yapılıyor.
- Aile ilişkilerini tayin eden televizyon yuva yıkıyor.
- İnsanlar hoşgörülü değil, karşı tarafı dinlemiyor ve iki tarafda özür dilemesini beceremiyor.
Muhafaza edilmesi gereken evin sırları saklanmıyor.
- Eşler anlaşmazlığı giderecek, geçimsizliği düzeltecek vasıfta değil. Her şeyi tartışarak, kavga ederek çözümleme yoluna gidiliyor.
- Boşanmayı gerektiren huysuzluklar, ahlaksızlıklar ve iffetsizlikler terk edilmeyince boşanma mutlaktır.
- Bugün boşanmaların çoğu vebalsiz ve meşru boşanma olmuyor. Son çare olan boşanma ilk başvurulan oluyor. Yanlış ve sapık ilişkiler yuvalar yıkıyor.
- Boşanmayı gerektirecek haller yokken bir başka evlilik düşünülüyor. Bu boşanmada, ikinci evlilikte kimseyi mutlu etmiyor. Kötü yollara düşülüyor, hayırsız evlatlar ortalıkta dolaşıyor. Mesele genellikle para değil, zorluk değil daha çok rahatlık ve varlık içinde oluyor. Problem, ikinci evlilik.
İkinci evlilik istendiği zaman olmaz. Çoğu birleşmeler geçersiz oluyor. Geçerli ikinci bir nikah için;
- Zaruret ve mecburiyet,
- Eşin çocukların rızası,
- Nikahın ilanı,
- Adalet
gibi şartlar vardır.
- Okullarda, işyerlerinde evlilik kararları ve flörtle gidilen evlilikler daha çabuk cazibesini kaybediyor. Onlar birbirlerine daha çabuk dikleşiyor, sertleşiyor.
Huzurlu ve uzun ömürlü bir evlilik için nelere dikkat edilmelidir:
- Her şey kafaya takılmamalı,
- İki tarafta aynı anda sinirlenmemeli,
- İyi geçinme kurallarına uymalı,
- İki taraf birbirini dinlemesini bilmeli,
- Geçmişin hataları gündeme gelmemeli,
- Geride çözülmedik problem bırakılmamalı,
- İki tarafta sevdiğini söylemeli ve hissettirmeli,
- Dışarıdaki sorunlar eve taşınmamalı,
- Bir şey hemen “hayır” denilerek reddedilmemeli,
- Sen ben değil, biz olmalı,
- Bencillik ve ayrımcılık olmamalı,
- Hakaret edilmemeli, kırıcı kaba olunmamalı,
- Olumlu ve uyumlu olunmalı. Karşı tarafın hep olumsuzlukları değil, iyi yönleride unutulmamalı,
- Sabır ve iyi niyet elden bırakılmamalı,
- Ses tonu iyi atarlanmalı, bağırıp çağrılmamalı,
- Zaman zaman hediyeleşilmeli,
- Eşler zaman zaman kendilerini karşı tarafın yerine koymalı öyle karar vermelidir. Unutulmamalıdır ki, kadının yaşama hakkı, öğrenme hakkı, ibadet ve dinini yaşama hakkı, evlilik hakkı, mal edinme ve miras hakkı, boşanma hakkı gibi hakları vardır. Boşanma isteği meşru olması gerekir.
Allah zevkine ve nefsine düşkün kimseleri sevmez.
Anlamsız ve lüzumsuz kıskançlıklar boşanma sebebi olmamalıdır.
Eşler şüpheden, vesveseden kaçınmalıdır.
Peygamberimiz: “Boşanmak, Allah’ ın sevmediği bir mübahtır” demiştir.