AHİRETİNİN KAPISI KABİR

İnsan öldükten sonra ebedi âleme geçiş yeri olan kabre konur. Beden burada çürür, aslına döner. Yalnız peygamberlerin şehitlerin ve bazı Allah dostlarının bedenleri toprağa haram kılınmıştır. Onların bedenleri çürümez. 

Öldükten sonra ruh bedenden ayrılır, bekleme yeri olan Berzah Âlemine gider. Geri dönemez çağrılınca gelemez. O dünyadan ayrıldıktan sonra dünya ile ilişkisi ve tasarrufu kalmaz.

Kabirde sorgu başlar. Münker ve Nekir sorgu melekleridir. 

Dünyada yasayışı iyi olanlar için kabir istirahat yeridir. Onun için genişler, cennet bahçelerinden bir bahçe olur. Eğer durumu iyi değilse, kabre hazırlıklı gitmediyse, kabir azap yeri olur daralır onu sıkar ve cehennem çukurlarından bir çukur olur. 

Bu durum Münker ve Nekir’in sorularına verilecek cevaba bağlıdır. Münker ve Nekir 

-Kime kulluk ettin diyecek.

-Buraya ne getirdin? Diyecek.

-Dünyada kime tabi oldun? Diyecek.

-Hangi dine tabi oldun? Diyecek. 

Hocanın ölü kabre konduktan sonra verdiği telkin onun sorulara cevap vermesinde yardımcı olmak içindir. Çünkü mezardakiler bizi duyarlar, biz onları duyamayız. 

Ömür sermayesini iyi değerlendiren için hiçbir korku ve zorluk yoktur. Onlar sorulara rahatlıkla cevap verirler. Hayatları kendileri için pişmanlık vesilesi olanlar sorulara “Bilmiyorum” diye cevap verirler.

Yunus Emre şöyle diyor:

Hani şirin yüzlüler

Ol güneş yüzlüler

Bunlar bir vakit beyler  idi

Kapıcılar korlar idi

Gel şimdi göre bilmeyesin

Bey hangisidir, ya kulları

Ne kapı, var giresi

Ne yemek var yiyesi

Ne ışık var göresi

Gece olmuştur gündüzleri

Yunus kabre vardıkta

Münker Nekir geldikte

Bize sual ettikte

Dilim döner mi ya Rab!

**

Şunlar ki çoktur malları,

Gör, nice oldu halleri

Sonucu bir gömlek giymiş

Onunda yoktur kolları

**

Mezarlar hep dar olur

Toz toprak taş olur Nur vermezse yaratan

Korkunç karanlık olur.

Kabir ehlinin hali:

Peygamber (as): “Kabre konulan, orayı birer birer terk eden yakınlarının ayak seslerini duyar” buyurur. (Müslim Cenaiz:77)

Bazılarının bazıları için söylediği bir söz: “Ebedi istirahat yerine çekildi” deniyor. Kabir sanıldığı gibi bir yer değil. Orada sorgu var, azap var. Bir hadislerinde peygamber (as):

“Ölümden sonra karşılaşacağınız hali görseydiniz, asla isteyerek yiyip içmezdiniz ve evlerinize giremez, dağlara çıkardınız” buyurmuştur. (Ramuzu’l-ehadas:357/6)

Herkes dünyada yaptıklarının hesabını kabirde vermeye başlayacak. Peygamber (as)ın bildirdiği gibi:

-“Hayatını nerelerde nasıl geçirdin?

-Bilgini nerede kullandın?

-Malını nereden kazandın?

-Gençliğini sağlığını nerede yıprattın? Diye sorulacak. (Tirmizi, Kıyamet:2532)

Yunus mezarda yatanların halini güzel anlatmış:

Yalancı dünyaya konup göçenler

Ne söylerler ne bir haber verirler

Üzerinde türlü otlar biterler

Ne söylerler ne bir haber verirler.

Kimisinin üstünde biter otlar.

Kimisinin başında sıra serviler Kimi mâsum, kimi güzel yiğitler

Ne söylerler ne bir haber verirler.

**

Toprağa gark olmuş nazik tenleri

Söylemeden kalmış tatlı dilleri

Gelin duadan unutman bunları

Ne söylerler ne bir haber verirler.

**

Yunus der ki gör takdirin işleri

Dökülmüştür kirpikleri kaşları

Başları ucunda hece taşları

Ne söylerler ne bir haber verirler.

Hz. Ali (ra) mezarlıkta yatanlara bakıp şöyle demiştir:

“Bırakıp gittiğiniz evleri şimdi başkaları tuttu, mallarınız paylaşıldı. Hanımlarınız başkaları ile nikahlandı.” Bunlar bizim tarafta olup bitenler. Ah birde sizin tarafta olup bitenleri öğrene bilseydik! Yemin ederim ki, onlar konuşa bilseydi, en hayırlı azık Allah korkusudur” derlerdi. 

Kur’an’da Cenab-ı Allah kullarını şöyle uyarıyor:

“Ne hayır işlerseniz Allah onu bilir ahiret için azık edinin bulun ki azığın en hayırlısı takvadır. Ey akıl sahipleri! Benden korkun emirlerime muhalefetten sakının” (Bakara:197)

Ölen insan geride kalanlardan yardım bekler. Kendisi için bir şeyler yapılıp ruhuna bağışlansın ister. Peygamber (as): “Kabre konulan batağa düşmüş kimse gibidir. İmdat!” der yardım ister” buyurmuştur. 

İbret nazarıyla bakılacak olursa mezarda ki yatanlar bize çok şey söyler. Mezar bize sende bir gün geleceksin” der. Öleceğimizi ve ölmeden hazırlık yapmamızı hatırlatır.

Ölenleri gömüyoruz, sık sık mezarlıklar dan geçiyoruz ama ibret almıyoruz. Bir Fatiha okumayı

bile ihmal ediyoruz. 

Kabir azabı

Peygamber (as): “Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe, ya da cehennem çukurlarından bir çukurdur” buyurmuştur. (Tirmizi, Zühd:4)

Bir hadislerinde de:

“Kabir ahiretin ilk durağıdır. Eğer insan kabir azabından kurtulursa gerisi kolaydır. Ben mezardan manzarası daha korkunç manzarası olan başka bir yer görmedim” (age:5) demiştir. 

Bir gün mezarlıktan geçerken peygamber (as) iki mezar gösterip: “Bunlar azap görüyorlar; biri idrar sıçramalarından, diğeri de gıybet etmekten buyuruyor” (Buhari:4/55)

Kabir azabını inkar edenler oluyor. Kabir azabı bedene değil ruhadır. Korkulu, acılı rüya gören insanın bedenin zarar görmediği gibi. 

Firavun ve adamları için Kur’an’da şöyle buyrulur. 

“Onlar sabah akşam o ateşe sokulurlar. Kıyametin kopacağı günde: Firavun ailesini azabın en çetinine sokun” denilecek. (Mü’min:46)

Peygamber (as) Miraca çıktığı zaman gördüğü manzaralardan biri de: Sabah akşam Firavun ve adamlarının karınları şişmiş faiz yiyenlerin üzerinden azaba götürülüp getirildiklerini görmesidir. 

Bir hadiste: “Gördüğüm manzaralardan hiçbiri kabir kadar dehşet verici ve ürkütücü değildi” buyrulmuştur. (Tirmizi Zühd:2308)

Kabirdekiler ziyarete gelenlerden haberdar olur, konuşmaları duyar, verilen selamı alır, iyi şeyler için sevinir kötü şeyler için üzülürler. 

Peygamber (as): “Kabirde cehennem ehli, cennetteki yerini görür ve keşke bende orayı hak etseydim” der. Cennet ehli de cehennemdeki yerini görür ve “Ya Allah bana hidayet vermeseydi, halim ne olur du! Der. Allah’a şükreder” buyurmuştur. (Ramuzu’l-ehadis:342/1)

Kabir azabının varlığı Kur’an ve sünnetle sabittir. Dünyada yapılanların hesabı kabirde verilmeye başlanacaktır. 

Dualarımızda  “Allah’ım, kabir azabından cehennem azabından koru!” demiyor muyuz?

Peygamberimiz şöyle dua ederdi:

“Allah’ım cehennem azabından kabir azabından, hayat ve ölüm fitnesinden, kör deccalın fitnesinden  sana sığınırım.”

Peygamber (as) bir cenazeyi defnettikten sonra yanında bulunanlara şöyle demiştir:

“Kardeşinizin affını isteyiniz. Onun için dua ediniz. Zira o şimdi sorguya çekilecektir” demiştir. (Ebu Davut, Cenaiz:69)

Kabirde imandan sonra güzel ameller işleyenler için korku yoktur. Kabir onlar için cennet bahçesi olacaktır.

Halk tarafından meczup olarak bilinen biri ölü kabre konup sıra telkine gelince hocanın kolundan geri çekip telkini ben vereceğim der. Ve: “Yalan söylemediysen, haram yemediysen, itikadını bozmadıysan hiç korkma!” demiş. 

Yunus kabre konunca Rabbinden neler diliyor bakın:

Ya Rab! No la benim halim

Kabre vardığım gece

Eyi olmazsa amelim

Kabre vardığım gece

**

Ya Rabbena! Hayr eyle

Muhammed’e yâr eyle

Kabrimi nur eyle

Kabre vardığım gece

**

Ya Rabbena! Tuş eyle

İmanı yoldaş eyle

Muhammed’e eş eyle

Kabre vardığım gece

**

Ya Rabbena! Şaşırma

Yüzüm üzere düşürme

Zebaniler üşürme

Kabre vardığım gece

Amel defteri:

Cenab-ı Allah insanları yoktan yarattığı gibi kıyametin kopmasından sonra tekrar diriltecek. Bunu bize şöyle haber veriyor:

“Arzı, ölümünün ardından nasıl diriltiyor! Şüphesiz o, ölüleri de mutlaka öyle diriltecektir. O, Allah herşeye kadirdir.” (Rum:50)

Herkesin eline ameline göre sağından veya solundan amel defteri verilir.

Kur’an’da şöyle buyrulur:

“Kıyamet günü amel defteri önlerine konur.  Hayret ederler. Vay halimize derler. Bu nasıl kitap mış, herşey yazılmış.” (Kehf:49)

“Her insanın amelini boynuna dolarız. Kitabını önüne koyarız. “Kitabını oku!” deriz. (İsra:13-14)

“Kimin kitabı sağından verilirse, kolay bir şekilde hesaba çekilecek ve sevinçli olarak ailesine dönecektir. Kiminde kitabı sol tarafından verilirse, o derhal yok olmayı isteyecek alevli ateşe atılacaktır. Çünkü o dünyada mal mülk sebebiyle şımarmıştı.” (İnşikâk 7-13)

“Kitabı sol tarafından verilen: “Keşke bana kitabım verilmeseydi de hesabımın ne olduğunu bilmeseydim” der. (Hakka:25-26)

“O gün kimin tartılan ameli ağır gelirse işte o, hoşnut edici bir yaşayış içerisinde olur. Ameli hafif gelene gelince işte onun yeri yurdu nedir bilir misin? Kızgın ateştir” (Kâria:6-11)

Bazıları için öldükten sonra hesap gününe kadar amel defteri kapanmaz. Kötü örnek olanın, kötü çığır açanın, fitne tohumu ekenin bunların etkisi devam ettiği müddetçe amel defterine kötülük yazılır durur. 

Peygamberimizin bildirdiğine göre;

-“Devam eden hayır hasenatın,

-Faydalı ilmin,

-Dua eden hayırlı evlat sebebiyle amel defteri kapanmaz.”

Yapılan dua, okunan Kur’an ve yapılan hayır ölene ulaşır mı?

Ölünün ardından yapılan hayırlı işlerin sevabının ölüye ulaşmadığını iddia edenler oluyor. Bunlardan biri Perşembe günü çocuklara gofret dağıtıyordu. Ne yaptığını sordum. Bana:

-Anam babam için hayır yapıyorum” cevabını verdi. Ona dedim ki:

-Hani sen geçen gün ölünün ardından yapılanlar ona ulaşmaz” demiştin? Namaz, istemem mezar taşına Fatiha yazmasınlar. Fatiha dilencisi değilim” diyordun. Ne oldu? Dedim sustu kalan gofretleri bir çocuğa verip: “Bunları dağıtıver” dedi oradan ayrıldı. 

Bir hadislerinde peygamber (as) şöyle buyurmuştur:

“Kabirde ölü boğulmak üzere olan kimseye benzer. Herkesten dua bekler. Dua edilince sevinir.

(Ramuz:368/10)

“Ölenlere Yasin okuyun. Yasin ölünün azabını hafifletir” (Age:79/4)

Rivayet edildiğine göre Peygamber (as) Bâki mezarlığına gittiğinde ora da yatanlara selam verirdi. “Ey kabirler ehli size selam olsun. Allah bizi ve sizi mağfiret etsin. Sizler bizden önce gittiniz, bizde sizin arkanızdan geleceğiz” derdi. (Müslim, Cenaiz:104)

Bizi peygamber (as)a soruyor:

-Ya Resulullah! Anam vefat etti. Onun için sadaka versem ona ulaşır mı?

Peygamber (as)

-Evet ulaşır” buyurdu. Adam:

-Bahçemi annem için sadaka olarak veriyorum” dedi bahçesini bağışladı (i. Canan Hadis Ans:9/266)

Peygamberimizin haber verdiğine göre haksız yere öldürülen her insan için Adem’in ilk oğluna günah yazılır. Çünkü o adam öldürme çığrını açmıştır.

Bir hayrı, iyiliği başlatan içinde o devam ettiği müddetçe amel defterine sevap yazılır.

Ölenlerin ardından yemin adak, oruç, zekat gibi borçları varsa onlar ödenir, ölen azaptan kurtarılır.

Ölenin ardından hayır yapılır mevlit okutulur. Yasin okunur, hatim yapılır. Sadaka verilir. Sevabı ölene bağışlanır.

Mezar taşına ona okuyanların faydası olsun diye “Fatiha” yazılır. Mezarlıktan geçerken üç ihlas bir Fatiha okunur, layık olanların ruhuna bağışlanır.

Ölen bir kimse için cenaze namazı kılınır. Onun için dua edilir, Fatiha okunur. Mezarı başında dua edilir. 

Bütün bu yapılanlar ölene fayda versin diye yapılır.

Kur’an’da:

“Yapılan iyilikler kötülükleri götürür” (Hud:114)

Isra 24’te ana baba için dua etmemiz emrediliyor.

Haşr 10’da “Rabbimiz, bizden önce gelip geçmiş imanlı kardeşlerimizi bağışla” diye dua etmemiz isteniyor.

Muhammed : 19.da peygamberimizin şöyle dua etmesi isteniyor: “Hem kendinin hem de mü’min olarak ölenlerin bağışlanmasını dile!”

İnancımızda kabir ziyareti yapılır. Buradaki amaç ölenden ölümden ders almak olduğu gibi ölüye dua etmek ve okumaktır.

Ölenin ruhu nereye gider?

Rahmetli Necip Fazıl’a bir patolog doktor der ki:

-Hayatımda sayısız kadavra kestim, biçtim ruh diye bir şeye rastlamadım

Üstat:

-Sen et yedin mi? der. Adam -Evet yedim” cevabını verir. Üstat:

-Hissettiğin tat ve lezzeti gördün mü? 

Adam cevap veremez

Göremediğimiz bir şey yok anlamına gelmez. Aklımızı, enerjiyi göremediğimiz gibi ruhumuzu da göremeyiz. 

İnsan ölünce ruh bedenden ayrılır. Bekleme yeri olan Berzah alemine gider.

İlkel toplumlarda ruh bedenden ayrılınca başka bir bedene veya canlıya geçtiğine inanırlardı. Ahiret inancı olmayanlarda kabir azabını ve sorguyu inkar için bu ilkel görüşü savunurlar.

Ruh bedenden ayrılınca baş bedene geçmez, ortalıkta dolaşıp durmaz. Çağrılınca da gelmez. Bazı ruh çağırma gösterileri oyundan, düzenbazlıktan ibarettir. 

Ölümden sonra ruhun dünya ile ilişiği ve tasarrufu kalmaz.

Ruh gelebilseydi gerideki canından, çok sevdiği kimselerin yanına gelmez miydi?

Öldürülenin ruhu gelebilseydi seni kim öldürdü denir cinayet çözülürdü. 

Tenasüh denilen ruh göçü nazariyesi temeli delil olmayan temelsiz bir görüştür. Küfür temeline dayanır.

Ruh yoktur diyenler ruh göçünden, ruh çağrılmasından bahsediyor bu tezat değil mi?

Bazı bilmezlerde “Falancanın ruhu geldi. Onun ruhu bizimledir” demeleri, islamın ruhu ile bağdaşmaz. Ölen için “İmdat!” deyip yardım istemek şirktir. Şirk en büyük günahtır. Şirk koşanı Allah affetmez. 

Bedenler ayrı ayrı yaratıldığı gibi herkesin ruhu da ayrı yaratılmıştır. Tekrar dirilişte kendi bedenin de hesap verecektir. 

Firavunlar cesetlerini mumyalatıp bir ruhun bedenlerine girmelerini ve geri dönmelerini istemişlerdir ama hiçbiri geri gelmemiştir. 

Ruh göçünün olmadığı, ve ruhların geri gelmediğinin delili şu ayetlerdir. 

Kur’an’a da: Müşrikler görmüyorlar mı ki, onlardan önce nice kavimleri helak ettik onlar tekrar dönüp te bunlara gelmezler.” (Yasin:31)

-“Müşrikler kendilerine ölüm gelip çattığında: “Rabbim beni geri gönder” der. Boşa geçirdiğim dünyada iyi şeyler yapayım. Bu onların ağzından çıkan boş bir laftan ibarettir. Onlar için dirilecekleri güne kadar berzah vardır” (Müminun:99-100) (Berzah ruhların eğleştiği yerdir)

ÖLENDEN YARDIM İSTENİR Mİ?

Yardım Allah’tandır. Allah’tan başkasından hiçbir şekilde yardım istenmeyeceği gibi yardım da beklenmez.

İnsana bir iyilik geldiyse bir vesile, bir vasıta ile gelmiştir. Mesela doktor iyileşme olayında vasıtadır. İyileştiren Cenab-ı Allah’tır

Türbeden çocuk istenmez. Kadın çocuk beklerken türbenin etrafında dönüyor. “Alsana bir göbek ver bana bir bebek” diyor. Bu apaçık şirkitr.

Bir musibete uğrayan imdat! Ey falan yetiş derse, o da şirke düşmüş olur.

Ey falan yardım et, şefaat et, ölürken, kabir de, sıratta, mahşer yerinde yardım et derse, apaçık şirke düşmüş olur. 

Allah’tan beklenilen başkasından beklenmez. Kur’an’da “Yardım ancak Allah’tandır” buyrulur. (Al-i İmran:126)

Mezarda yatan mezar taşında yazan Fatiha beklerken ondan bir beklenti içine girmek inancımızla asla bağdaşmaz. Bu mezarda yatanın ruhunu rahatsız eder. Ölenden yardım bekleme yerine ondan ibret almamız daha uygun olur.

Kur’an’da şöyle bir uyarı var:

“Kıyamet gününde insanlar bir araya geldikleri zaman müşrikler tapındıklarına düşman kesilirler ve onlara kulluk ettiklerini inkar ederler. (Çünkü tapındıkları onlar hakkın da şikayetçi olurlar)” (Ahkaf:6)

Din büyükleri ancak vesile kılınabilir. Dua ederken “falanın yüzü suyu hürmetine” denilebilir. (Maida:35)

KABİRLER NASIL ZİYARET EDİLMELİ:

Dinsiz, imansız, islam düşmanı olanların kabri ziyaret edilip onlara saygı gösterilmez. (Tövbe

Suresi:84)

Kabristan’da yatan mü’minlere selam verilir, onlara okunur ve dua edilir.

-Mezarların üzerine oturulmaz çiğnenmez. 

-Ağlanıp sızlanmaz. İbret alınır.

-Mum yakılıp, çaput bağlanmaz.

-Mezarın yanında namaz kılınmaz. Ölü için namaz kılınmaz. Kabir nur namazı diye bir namaz yoktur.

-Mezarın taşı öpülmez etrafında tavaf eder gibi dönülmez.

-Mezara yiyecek ve giyecek bırakılmaz.

-Türbelerde yatıp şifa aranmaz. Çare aranmaz.

-Kabir için kurban kesilmez.

-Kadınlar uygun bir kıyafetle gitmelidir. Kabirde yatanı üzecek herhangi bir          davranışta bulunmamalıdır. Kabirde yatanlar selamı alır gelenleri tanır, konuşmaları duyar.

-Para ile Yasin ve hatim okutturulmaz. 

-Kabirden bir şey istenmediği gibi kabre şikayette bulunulmaz.

-Kabre saygı gösterilir, fakat saygı duruşunda bulunulmaz. Üç ihlas bir Fatiha okunur.

-Kabristanda kabir başında bid’at işlenmemelidir. 

-Mezar taşlarındaki mesajlar iyi okunup ders alınmalı ve hazırlık yapılmasına vesile olmalıdır.

-Evlenmek isteyenler, çocuk isteyenler, sağlık arayanlar, sınav da başarı bekleyenler ev sahibi olmak isteyenler. Bu maksatla ziyaret ederlerse, günaha girerler. Şirke düşmekten de korkulur.

Mezarlarda uygun olmalı:

Mezar taşına uygun olmayan sözler beddualar yazılmamalı, kaderden şikayet caiz olmaz.

Mezar taşında kin, intikam öcümü alın, karı dırdırından, koca dayağından öldü gibi ifadeler uygun değildir.

Ağa, şeyh, paşa, bey gibi ifadeler yazmak yakışıksız ve uygun değildir.

Resimde uygun olmaz, övgü olmamalı. 

Ağır masraflı mezarlar ölüye eziyet verir. Ölüye ölü yatırım olur. Kabir abartılı bir şekilde masraflı ve türbe şeklinde yapılması caiz görülmüştür.

Başında mezara kökü zarar vermeyecek şekilde ağaç dikilebilir. Bir hadiste: “Ağaç dikin. Dikilen ağaç ölünün azabının hafiflemesine sebep olur” buyrulmuştur. (Müslim, cenaiz:111)

Kabrin üstü açık olmalıdır.

Sonuç olarak;

Ölüm hak önemli olan bu dünyadan imanla gitmektir.

Şeytan son anda bile insanın peşini bırakmaz. Bir bardak su ile imanını çalmaya çalışır.

Peygamber (as); “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz. Nasıl ölürseniz öyle hasrolunursunuz” buyurmuştur. Her kul, öldüğü hal üzere dirilir buyurmuştur. (Büyük Hadis Külliyatı:5/384)

Madem böyle kurtulmak isteyen, yaşadığına pişman almak istemeyen, hayatını güzelleştirmelidir ki ölümü güzel olsun. 

Ölenden ölümden ders almayan ölüme hazırlık yapamaz, keşkeleri çok olur.

Şeyh Sadi şöyle anlatılıyor:

Çocuğun ölümünden birkaç ay geçmişti. Ayrılığına dayanamadım. Kabri açmak boyunu posunu bir daha görmek istedim. Bu amaçla kabristana vardım. Mezarın üstündeki uzun taşı kaldırdım. Daracık, karanlık kabri görünce ürperdim, benzim attı. Aklım fikrim perişan oldu, kendimi kaybettim. Nice dakika sonra aklımı başıma topladığımda, sevimli çocuğumdan kulağıma şöyle ses geldi.

“Canım babacığım” Eğer bu karanlık yerden ürküyorsan, tedbirini baştan al; buraya ışık ile gel! Mezarda geçecek gecelerin gündüz gibi aydınlık olmasını istersen dünyadan hazırlıklı gel!”  Allah sonumuzu hayretsin. İmanla gitmek nasip etsin. 

0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir