AHİRETE YOLCULUK

               Son durak ahiret. Eninde sonunda, er geç herkes ahiret yolculuğuna çıkacak. Ölüm meleği bir gün hepimizin kapısını çalacak.

               Peygamberimiz: “Dünyada garip bir yolcu gibi ol” buyurmuş. (R.Salihin:2/576) Garip bir yolcu gibi olunacaktır.

               Ahiret biletinde şunlar yazılıdır:

               Hareket yeri: Dünya, varış yeri ahiret.

               Uçuş saati: Belli değil. Her an yola çıkılabilir.

               İsmi: Ademoğlu

               Cinsiyeti: Topraktan

               Adresi: Dünya

               İniş yeri: Ahiret

               Yanında müsaade edilen eşya: bir iki metre bez, Salih ameli, hayırlı evladın duasıyla, hayırlı hizmetinden hasıl olan sevapları.

               Not: Yolcu beraberinde başka hiçbir mal ve eşya götüremez. Mutlu ve rahat bir yolculuk için Kur’an ve hadislerde bildirilen talimatlara dikkat edilmesi önemle rica olunur.

               Bu yolculukta üzüntü ve sıkıntı verecek olan günahlar için pişman olmak ve o işe yaramaz fazlalık yükten kurtulmalıyız.

               Diğer yandan, dünya hazırlığı göz önüne getirilerek ahiret hazırlığı da en az onun kadar yapılmalıdır.

               Bu dünyada iyilikler artırılmalıdır. Unutulmamalıdır ki, yapılan iyilikler, bir gün tam lazım olduğu bir anda karşımıza çıkacaktır. Şöyle diyelim; ağrılar sancılar içinde hastanede kıvranıyoruz. Herkes kendi derdinde, ama biri bize yaklaşıp “sen bana bir gün iyilik etmiştin, yardımda bulunmuştun, ben de sana iyilik edeceğim” dese ve bizi ağrıdan, acıdan kurtarsa, bu olamaz mı? olur. İşte iyi işler yapanın yaptığı iyiliklerde, kabirde sıkıntı içindeyken veya kıyamet günü karşımıza çıkacak, bizi sıkıntıdan kurtaracaktır.

               Ne kadar yaşarsan yaşa, bir gün gelir başa. Ne o gelecek olan? Hep unuttuğumuz ölüm değil mi?

Hayatımız boyu dünya ile, nefis ile, şeytan ile boğuşa boğuşa bir gün yenik düşüp öleceğiz. Ölmek için de bir gün ölüm döşeğine nasipse yatacağız. Ne kadar çekeceğiz, ne kadar çektireceğiz bilinmez. Allah yatırıp baktırmasın, kimseye muhtaç etmesin. Atalarımız: “üç gün yatak, dördüncü gün toprak” diye dua ederlerdi. O da helalleşmek içindi.

               Bir de hüsnü hatime (Güzel bir son) için dua ederler, hayırlı bir sonla hayatı noktalamak dileğinde bulunurlardı.

               En önemli şey de, ölüm döşeğinde imanı çaldırmamak, bir bardak suya kanmamaktır. İmanlı olarak bu dünyadan göçmektir.

               Dr. Haluk Nur Baki anlatıyor:

               Kanserli genç ölecek…Ölüm telaffuz edilmeye başlanınca ahiret merakı başlıyor…

               Doktor acı çekmesin diye morfin vuracak, kız bunu kabul etmiyor, diyor ki:

  • “Morfinli iken Kelime-i Şahadet getiremememden korkarım”    Bu arada doktorun inancından çok yararlandığı için ona soruyor:
  • “Azrail nasıl?  
  • Prens gibi…
  • Ölürken ne diyeyim?
  • Muhammed de.

   Bir gün sonra ölümü hissediyor, Abdest alıyor, iki rekat namaz kılıyor, Azrail’i beklemeye başlıyor…

   Ölürken diyor ki:

  • “Doktora söyleyin Azrail onun dediğinden de güzelmiş. Kelime-i Şahadet getiriyor, Muhammed diyor, güzel kokular içinde Muhammed’ine kavuşuyor.

Unutma!

               Ölüm döşeğinde şeytanla boğuşacaksın. Yandığın, kavrulduğun o anda dayayacak bir bardak soğuk suyu: “Ver imanını al suyu” diyecek. Çok sıkıntılar çekeceksin. Sıkıntı çekmemenin yolu var mı? var tabii. Ne demiş Peygamberimiz (AS): “Nasıl yaşarsanız, öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle haşrolunursunuz” buyurmuş. Öyleyse kim sonunun nasıl olmasını isterse öyle yaşamalıdır.

Şimdi gel o anı konuşalım:

               Son anda ya imanını kurtaracaksın yada kaptıracaksın. İnşallah kurtaranlardan oluruz.                Azrail gelince soğuk soğuk terleyeceğiz. Azrail emaneti ver deyip alıp gidecek; gören gözler görmez olacak, konuşan diller susacak, duyan kulaklar duymaz olacak, el ayak tutmayacak, açık kalan dünyaya doymayan gözlerimizi kapatacaklar, sarkan çenemizi bağlayacaklar, elimizi ayağımızı toparlayacaklar. Bazıları gönülden bazıları yapmacık ağlayacaklar…

               Karışan girişen çok olacak, çabuk çabuk diyecekler, hemen gömün. Burada yatıp durmasın “kokar, şişer” diyecekler. Koşuşacaklar. Doktor gelecek, cenaze arabası çağırılacak, mezar kazılacak, bizden hemen kurtulmak için, bir an önce bizi gömmek için çaba sarf edecekler, birbirleri ile yarışacaklar.

               Dünyaya ait üzerimizdeki elbiseleri hemen soyacaklar, teneşir tahtasına yatıracaklar, önce biraz soğuk su döküp öldüğünden tam emin olduktan sonra dökecekler kızgın suyu. Dünyanın kirlerinden arındıracaklar, cünüplükten kurtaracaklar.

               Sonra kefene saracaklar, yakasız gömlek giydirecekler. Örtünmeyi geciktirdiysen böylece örtünmüş de olacaksın…bundan sonra tabuta koyacaklar, ağzını kapatacaklar, darlıklar karanlıklar başlayacak…

               Selalar verilecek, duyanlar “Ya! Vah vah!” diyecekler. Bazıları: “İnnalillahi ve inna ileyhi raciun” diyecek, rahmet okuyacak. Bazıları “Allah taksiratını affetsin” demekle yetinecek.    Bazıları           üç        ihlas    bir       fatiha   okuyacak, bazıları            ise       hiç       mi        hiç ilgilenmeyecek…ölümü aklına bile getirmeyecek.

               Eş dost toplanacak, son görevlerini yapacaklar…

               Tabutumuz omuzlarda hareket edince feryatlar kopacak, çığlıklar yükselecek. Her şeyden daha çok önem verdiğimiz mallarımız bizi oracıkta terk edecek. Biz hiç ardımıza bakmadan uzaklaşırken: “Bizi bırakıp nereye gidiyorsun” diye bağıracaklar. Biz yolumuza devam edeceğiz. Hanımımız, kızımız, anamız ve hanım bacılarımız da feryat edip dövünürken, onlar da peşimizden gelmeyecek bizi terk edecekler.

               Tabutumuzu götürenler, çabuk çabuk götürecekler, bir an önce “gömelim, gelelim” diyecekler. Camiye gelip namaz kılıversinler de götürelim diye bekleşecekler. Bizi musalla taşına koyacaklar. Namaz alışkanlığımız yoksa, cami ile barışık değilsek, camii cemaatinin kıldığı namaz bize ulaşamayacak. Hocanın “nasıl bilirdiniz?” “iyi biliriz” demeleri “Hakkınızı helal edin” “Helal olsun” deme alışkanlıkları bize fayda vermeyecek.

Amelimiz iyi ise o bize fayda verecek. Biz “çabuk götürün, çabuk götürün” diyeceğiz. Sevinçli olacağız. Eğer amelimiz iyi değilse “beni nereye götürüyorsunuz” diye haykıracağız…

               Hz. Peygamber şöyle diyor: “Cenazeyi çabuk götürün, ölü Salih biri ise kabre kavuşturunuz, değilse omuzlarınızdan bir an önce atmış olursunuz” (R.Salihin:2/945)

               Musalla taşından daha kalkar kalkmaz, sorular başlayacak, cevaplar istenecek, ver verebilirsen cevabını…

               Hızlı hızlı mezarlığa götürecekler. Kazılmış olan kabir çukuruna indirip, ayaklarının, başının bağını çözüp kıbleye döndürüp yatıracaklar, (daha önce o yüz kıbleye dönmediyse ne faydası olacak), tahtaları koyup, çabuk çabuk toprak atıp örtüverecekler. Kapı yok, pencere yok, baca yok. Son göz yaşlarıyla oraya gelen eşin dostun da seni terk edecek. Seninle tek amelin kalacak, hazırladığın ahiret azığı seni terk etmeyecek. Üzerine toprak atanlar hemen ayrılacak…

               Mezarının başına bir tahta dikecekler “öldü” yazıp tarih düşecekler. Mezarının üzerine su dökecekler, içemeyeceksin, çiçek koyacaklar, koklayamayacaksın…

               Mezarının başında tek hoca kalacak. Talkın verecek. Adınla seni çağıracak. Kendine geleceksin, kalkar gibi olacaksın, başın tahtaya vurunca “Eyvah! Ben dünyamdan geçmişim” diyeceksin. Fakat iş işten geçmiş olacak.  

               Hoca bir müddet kelime-i şahadet getirip sana yardımcı olmaya çalışacak, durumuna göre belki o da yardımcı olamayacak. Münker Nekirle baş başa kalacaksın. Onlar soracak, biliyorsan sen cevap vereceksin, bilmiyorsan yandığın gündür. Ah vah edeceksin.

               Kabrin, iyi isen cennet bahçesi olacak, kötü isen cehennem çukurlarından bir çukur olacak. Allah kolaylık versin.

               Bir okuyanım olsa da, bir hayır yapanım olsa da istifade etsem diye beklemeye başlayacaksın…

               Bera b. Azib (RA) şöyle naklediyor:

               Allah Resulü Medineli bir Müslüman’ın cenazesi kabre konurken başında idi. Sessiz dururken üç defa: “Kabir azabından Allah’a sığının” dedi ve devam etti. Bir kişi ölüp ahirete yönelince gökten melekler iner. Aralarından ölüm meleği başucuna oturup şöyle der: Ruhu çağırır, ruh süzülerek ona gelir, o arada güzel bir koku yayılır. Melekler o ruhu alır yükselir. Diğer melekler:

  • “Bu iyi ruh kim? Diye sorarlar:
  • Falan oğlu falan derler. Melekler ona refakat eder. 7. kata varırlar. Cenab-ı Allah:

“Kulumun yazısını yüceliklerin arasına yazın, sonra da yeryüzüne götürün” buyurur.

Tekrar ruhu cesede iade edilir. İki melek onu oturtur ve sorarlar:

  • “Rabbin kimdir? Rabbim Allah’tır.
  • “Dinin nedir? Dinim İslam’dır.
  • “Size kim gönderildi? Muhammed Mustafa (SAV)’dır.
  • “Ne biliyorsun? Allah’ın kitabını okudum der.

               Allah adına ona şöyle hitap edilir: “Kulum doğru söyledi, cennetteki yerini hazırlayın” Bundan sonra güzel kokular gelir, kabri genişletilir. Yanına güzel yüzlü güzel giyimli biri gelir. Ona: “Sen kimsin” der. O da: “Ben senin iyi amelinim” Kul şöyle der: “Yarabbi benim için hemen kıyameti başlat ki aileme ve sevdiklerime kavuşayım” der.

   İmansız kul da dünya ile ilişkisini kesip ahirete yönelince, siyah yüzlü melekler gelip otururlar. Sonra ölüm meleği gelip başucuna oturur: “Ey kötü ruh, Allah’ın gazap ve öfkesine çık” der. Ruhu ıslak yünden çengeli çıkarırcasına çıkarıp alır. O sırada kötü koku yayılır, leş kokusu gibi. Melekler onu yukarı çıkarırken diğer melekler sorar: “Bu pis ve kötü ruh kimdir?” dünyadaki en kötü haliyle anlatırlar: “falan oğlu falan” derler. Ruhu birinci kattan yukarı geçmez. Allah: “Onun yazısını yerin dibindeki dar zindana yazın” buyurur. Ruhu cesede döner. İki melek sorar:

  • “Rabbin kimdir? Vah bana bilmiyorum.
  • “Dinin nedir? Of ki bilmiyorum.
  • “Size kim gönderildi? Ah bilmiyorum cevabını verir.

               Gökten biri seslenir: “Doğru söylemiyor, ona cehennemden bir yer hazırlayın, ona cehenneme bir kapı açın. Kabrini daraltın. Kabri daralır, kemikleri birbirine girer. Cehennemin alevi kabrine gelmeye başlar.yanında çirkin yüzlü, çirkin kokulu biri gelir. Ona:  

               “Bu sana vaat olunan gündür” der. O adam: “sen kimsin” der. O da: “Ben senin kötü amelinim” deyince o adam: “Rabbim kıyamet kopmasın” der. (Ebediyet yolcusunu uğurlarken, H.Karaman 10-14) diye anlatır Allah Resulü…                Kabirde ne kadar yatılacak bilinmez.  

  • İyi olan kıyamete kadar cennet bahçesinde yatacak.
  • Kötü olan cehennem çukurunda yatacak.  
  • İyi olana Fatiha’lar, Yasinler, hayır hasenat ulaşacak.  
  • Kötü olana hiçbir şey fayda vermeyecek. O kemikleri birbirine geçmiş daracık, karanlık, yılanların çıyanların arasında kıyamete kadar yatacak ve azap çekecek, hayatının hesabını verecek.  

Rabbim pişman olmayacağımız bir hayat yaşamak nasip etsin.  

  • İmanla bu dünyadan ayrılmak nasip etsin.  
  • Kabir azabı, cehennem azabı göstermesin.  
  • Sıratı kolay geçen kullarından etsin.
  • Kıyamet günü amel defterini sağ taraftan alanlardan etsin.  
  • Allah’ın affına, peygamberin şefaatine nail olanlardan etsin.  
  • Cennete girip de nur cemalini görenlerden etsin inşallah.

Yunus şöyle ifade etmiştir.  

Geldi geçti ömrüm benim,  

Şol yel esip geçmiş gibi.

Hele bana şöyle geldi,  

Bir göz açıp yummuş gibi.

İş bu söze Hak tanıktır,

Bu can gövdeye konuktur.

Bir gün ola çıka gide,

Kafesten kuş uçmuş gibi.

Miskin Adem oğlanını,

Benzetmiştir ekinciğe.

Kimi biter kimi yiter,

Yere tohum saçmış gibi.

Bu dünyada bir nesneye,

Yanar için göynür özüm.

Yiğit iken ölenlere,  

Gök ekini biçmiş gibi.

Bir hastaya vardın ise,  Bir içim su verdin ise.

Yarın orda karşı gele,

Hak şarabın içmiş gibi.

Yunus Emre bu dünyada,

İki kişi kalır derler. Meğer Hızır, İlyas ola,

Abu hayat içmiş gibi.   

               N- SONUÇ

               İnsan bu dünyada ahiret yolcusudur. Bu yolculuk kısaca şöyle olacaktır: Baba karnından ana karnına, oradan dünya pazarına, oradan ölüm döşeğine, teneşir tahtasına, musalla taşına ve kabre, kabirden mahşere. Oradan da ya cennete yada cehenneme gidilecektir. Yol haritası budur…

   Ebu Bekir (RA) Peygamber (AS)’a sormuş:

  • “En hayırlı mü’min kimdir?
  • Ömrü uzun, ameli güzel olandır” cevabını vermiş.
  • En zararlı mü’min kimdir? Sorusuna da:
  • Ömrü uzun, ameli kötü olandır” cevabını vermiş. (Tirmizi, Zühd:21)

   İnsan hayatının sonunda ya kazananlardan olacak yada kaybedenlerden olacak. Hiç beklemediği anda cenaze namazı kılınıverecek. Uykudan uyanır gibi olacak, rüya bitecek. Her canlı ölümü tadacak, yolculuktan evine dönecek. Hayat bir namazlık saltanat olacak. Yolculuk toprakta başladığı gibi toprakta bitecek.

               Peygamberimiz şöyle buyurur:

               “Cebrail bana dedi ki: “Ya Muhammed! Dilediğin kadar yaşa, bir gün öleceksin, istediğini sev, nihayet ondan ayrılacaksın. İstediğini yap, mutlaka onun hesabını vereceksin.” (Ramuz el-Ehadis:331/9)

               Ölüm asla unutulmamalıdır. Allah Resulü; “Ölümü çok hatırlayın. Kim ki ölümü çok yad ederse, Allah onun kalbini ihya eder ve kolay ölüm nasip eder.” (Age:80/15) diye müjdelemiştir.

               İmanlı ölmeye hazır mıyız?

               İmam-ı Azam şöyle demiştir: “Kuldan imanın alınması, genelde o kulun sonundan korkmamasındandır”  

               Şah-ı Nakşibend Hazretlerine:  

  • Falan su üstünde yürüyor, havaya seccade serip namaz kılıyor, çoğu zaman Kabe’de namaz kılıyor, diye övmüşler. O da: Önemli değil diye cevabı vermiş.
  • Peki sizin için önemli olan nedir? Demişler.
  • Benim için önemli olan o güzel halini son ana kadar muhafaza edip, imanla gitmesidir, demiş. Önemli olan gidiştir. Hüsn’ühatime ile hayatı noktalamaktır.
  • Şöyle dua etmemiz isteniyor: “İman ettik, günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört, ruhumuzu iyilerle beraber al ey Rabbimiz!” (Al-i İmran:193)
  • Ey Rabbimiz! Bize bol bol sabır ver. Müslüman olarak canımızı al.” (A’raf:126)
  • Ey gökleri ve yeri yaratan! Sen dünyada da ahirette de benim sahibimsin. Beni Müslüman olarak öldür ve beni Salihler arasına kat!” (Yusuf:101)

               Müslüman Kur’an’ın muhatabıdır. Kur’an Müslüman için uyması gereken talimattır.

               Müslüman, Kur’an’dan mesajları alacak ve o istikamette yaşayacaktır. Hocam: “Yiğit er meydanında belli olur” derdi.

               Bakalım nasıl yaşayacağız ve nasıl öleceğiz.

               Kanuni Sultan Süleyman küçük bir tahta kutunun kendisiyle gömülmesini vasiyet etmiştir. Vefatından sonra o kutu gömülmek üzere kabrinin başına getirilir. Şeyhül İslam Ebussuud Efendi, dinimizde ölünün herhangi bir eşyasının kendisi ile beraber gömülemeyeceğini söylemesi üzerine alimler arasında münakaşa başlar. Bu arada kutu düşer, içindeki kağıtlar görünür. Ebussuud Efendi kendi verdiği fetvalar olduğunu görünce ağlamaya başlar.

  • Ben işleri bu fetvalar üzerine yaptım diyeceksin…Sen kendini kurtarmışsın…İş bize kalmış der.

               Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig adlı eserinde şöyle der:

  • Bu dünya bir konak yeridir; gelen geçer. O her şeyi yiyen büyük bir ejderha gibi yedikçe acıkır.
  • Doğru ol, dürüst hareket et; doğruluk insanı mesut eder.
  • Hangi işe girersen, onun sonunu düşün; sonu düşünülmeyen işler insana zarar getirir.
  • Şarap içme, fesada karışma, uzak dur; zina etme, fitne ve kötülüklerle kara yüzlü olma.

               İnsanı ancak iyi amelleri kurtarır. İşlediği her iyilik lehine, yaptığı her kötülük de insanın aleyhinedir” diyerek öğüt veriyor.

               Dileyelim ki, hayat pişmanlık vesilesi olmasın.   

0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir