AHİRETE HAZIR OLMAK
İnsan, dünyada belirli bir zaman kalacak, vakti gelince de; konan göçen bir insan gibi çekip gidecektir. Bu durumda bir insan dünyaya önem vermiyorsa, pek kendine yazık etmiş olmaz. Ama ahiretine önem vermemişse kendine pek yazık etmiş olur.
Yavuz Sultan Selim, son anlarını yaşarken Hasan cana: “bu ne haldir Hasan?” hasan can şu cevabı verdi: “Padişahım Cenab-ı Hakka yönelme zamanıdır” yatağından doğrulan Y.S.Selim:
“Ya sen şimdiye kadar bizi kiminle bilirdin” cevabını verir.
Yunus’da şöyle demiyor mu? “Ölüm haberi gelmeden ecel yakamız almadan
Azrail hamle kılmadan
Gel dosta gidelim gönül”
Kısacık bir yolculuk için her türlü ve büyük bir hazırlık yaparken, ebedi hayata yolculuğa hazırlıksız hiç gidilir mi?
Bazılarımız hazırlık denince; kefen satın alıp koymak, mezar satın alıp yatmak anlıyoruz. Bu, ölüme ve ahirete hazırlık mıdır?
Biz bir pazardayız; iyinin de kötünün de satıldığı bir pazardayız. İstediğimizi alıyoruz.
Cenab-ı Allah: “Müslümanlar olarak can verin” diyor bize. Nasıl Müslüman olarak ölünür?…
Ölümü unutan ölüm ötesini de unutur.
İlk Cuma hutbesinde Hz. Peygamber şöyle demiştir:
“Ey insanlar! Sağlığınızda ahiretiniz için hazırlık yapın; bilin ki, kıyamet günü birinin başına vurulacak. Allah soracak: “Resulüm gelip sana tebliğ etmedi mi? Ben sana mal verdim, ihsanda bulundum. Sen kendin için ne hazırladın? O kimse sağına soluna bakacak, cehennemden başka bir şey göremeyecek. Kim kendini yarım hurma ile de olsa ateşten kurtarabilecekse, hemen o hayrı işlesin”
Peygamber’imize henüz risalet vazifesi verilmemişken Ukaz panayırında Kuss bin Saide, kendisine kürsü yaptığı kırmızı devesi üzerinden Ukaz halkına şöyle hitap eder:
“- Ey nas, geliniz, dinleyiniz, belleyiniz, ibret alınız. Yaşayan ölür, ölen fena bulur, olacak olur, yağmur yağar, otlar biter, çocuklar doğar Anaların babaların yerini tutar. Sonra hepsi mahvolup gider. Vukuatın ardı arkası kesilmez hemen birbirini takip eder. Kulak tutunuz, dikkat ediniz. Gökte haber var, yerde ibret alacak şeyler mevcut. Yeryüzü bir firaş-ı iman, gökyüzü bir yüksek tavan. Yıldızlar yürür, denizler durur, gelen kalmaz, giden gelmez, acaba vardıkları yerden hoşnut olup da mı kalıyorlar, yoksa orada bırakılıp da uykuya mı dalıyorlar? Yemin ederim, Allah’ın indinde bir din vardır ki, şimdi bulunduğunuz dinden daha sevgilidir ve Allah’ın bir gelecek peygamberi vardır ki, gelmesi pek yakın oldu. Gölgesi başımızın üstüne geldi. Ne mutlu o kimseye ki, O’na iman edip de O dahi ona hidayet eyleye. Vay o bedbaht ta ki, ona isyan ve muhalefet ede.
Yazıklar olsun ömürlerini gafletle geçiren ümmetlere.
– Ey İyad cemaati! Hani aba ü ecdadınız. Hani ziynetli kaşaneleriniz? Ve taştan haneler yapan Ad, semüd dünya varlığına mağrur olup da milletine ben sizin en büyük rabbinizim diyen Nemrud? Onlar size nisbetle daha zengin, kuvvet ve kudretçe daha ileride değiller miydiler? Bu yer, onları değirmeninde öğüttü, tozetti, dağıttı, kemikleri bile çürüyüp dağıldı. Şimdi evleri ıssız kaldı. Yerlerini, yurtlarını köpekler şenlendiriyor. Sakın onlar gibi gaflet etmeyin, onlar gibi sapmayın. Her şey fanidir. Baki olan ancak Cenab-ı Hak’tır ki, birdir, şerik ve benzeri yoktur. İbadet ancak O’nadır. Doğmamış, doğurmamıştır. Evvel gelip geçenler de bize ibret alacak şey çoktur. Ölüm ırmağının girecek yerleri var; ama çıkacak yeri yoktur. Giden geri gelmiyor anladım ki, herkese olan bana da olacaktır.”
Hz Ebubekir (RA) şöyle demiştir:
“Acele edin, çabuk olun! Kurtulun. Çünkü arkanızdan sizi hırsla takip eden bir ecel koşmaktadır. Siz ölüme hazırlanın, sizden öncekilerden ibret alın”
Bir çok yerde “Bugün Allah için ne yaptın” levhaları asılı. Bunu okuyoruz ama cevabını veremiyoruz. Önce kendi kendimize sormalıyız: “Ben bugün kendim için ne yaptım, bu yıl ne yaptım, bugüne kadar ne yaptım?” sorularına cevap vermeliyiz. Gereğini yapmalıyız. En önemlisi de levha Müslümanlığından kurtulmalıyız.
Hz. Peygamber şöyle buyuruyor:
“Allah’ın kulundan vazgeçmesinin belirtisi, o kulun boş şeylerle oyalanmasıdır.”
Adam son anlarında oğluna “beni çoraplarımla gömün” diye vasiyet eder. Daha önce de bir dostuna oğluna verilmek üzere mektup bırakır.
Baba ölünce oğlu babasının bu isteğini duyurur. “Olmaz, inancımızda kefenden başka bir şeyle gömülmez” derler. Definden sonra baba dostu mektubu verir. Mektupta şunlar yazılıdır: “Gördün mü oğul! İstesem bile bir çift eski çorabımı bile götüremedim. Sen de götüremeyeceksin” Böylece baba oğlunun dünyaya hırsını kırmış, ders vermiş, götürülecek olan şeyin sadece amel olduğunu anlatmıştır.
Peygamberimizin ifadesine göre:
- “Kim Allah’a kavuşmayı severse Allah da onu sever. Kim de Allah’a kavuşmaktan hoşlanmazsa Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz” (Müslim Zikir, 2684)
- En hafif olan cehennemliğe Allah: “Eğer dünya her şeyiyle senin olsaydı, şu azaptan kurtulmaya bedel fidye olarak verir miydin?” diye soracak.
- Evet diyecek.
- “Sen dünyada iken bundan daha hafifi istendi” denir buyuruyor. (İ.Canan, Hadis
Ans:14/223)
Kur’an: “Siz gaflet içinde oyalanmaktasınız. Haydi Allah’a secde edip O’na kulluk edin” (Necm:61-62) buyuruyor.
Müslüman’ın asıl görevi Rabbine kulluktur.
Bu dünyada hazırlık var, hesap yok. Ahirette de sadece hesap var, sorgu sual var.
Dünyayı ve dünyalıkları elde etmek için gösterilen gayret kadar ahireti ve nimetlerini elde etmek için gayret gösterilse, kurtuluşumuzu sağlamış oluruz.